Kur’ân ve Hadisler Işığında Yalan ve Zararları





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 12/04/2022
Clap

Yalan, bir çok büyük günahla irtibatlıdır. Çoğunlukla diğer büyük günahlar müstakil, tek başına olduğu hâlde yalan ise neredeyse hepsiyle irtibatlıdır. Meselâ, gıybet, dedikodu yapan yalan söyler, içki içip aklını, şuurunu kaybeden yalan söylemeye çok müsaittir.

Giriş

İnsanlar arasındaki ilişkiler sevgi, saygı ve güvene dayanır. Doğruluk ve doğru söylemek toplumu kaynaştırırken, doğru ve dürüstlüğün tersi olan yalan ve yalancılık ise insanlar arasındaki saygı ve güveni, dostluk ve arkadaşlığı ortadan kaldırır, hakların kaybolmasına, adaletin yerini zulmün almasına sebep olur.

Haklının yerini haksız, haksızın yerine haklı geçer. Bir çok ocaklar yalan dolayısıyla söner, servetler mahvolup gider, insanlar arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve saygı duyguları yerlerini kuşku, kin ve düşmanlığa bırakır. Bu yüzden kanlar dökülür, cinayetler işlenir.

Bunun içindir ki atalarımız yalancının bir gün, hem de çok geçmeden foyasının, yalanının ortaya çıkacağını anlatmak için: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, demişler, yalancıya kimsenin güvenmeyeceğini anlatmak için de: Yalancının evi yanmış hiç kimse inanmamış, diyerek, yalan ve yalancılığın iyi bir şey olmadığını özlü bir şekilde anlatmışlardır.

 

Yalan ve Yalancılık Ne Demektir?

Kur’anî bir kelime olarak kizb, yalan ve yalancılık demektir. Dilimizde kizb kelimesi “tekzip etmek”, tabirinde geçer; “tekzip etmek”, yalanlamak demektir. Yalan ve yalancılık, karşısındakini aldatmak maksadıyla söylenen ve gerçeğe uymayan söz ve bu sözü söylemektir. Sıdkın, doğruluğun zıddıdır.

Kizb, değişik türevleriyle Kur’an’da üç yüzden fazla âyette geçmekte, Allah Teâlâ (c.c.), “Yalan sözden sakınınız!” (Hac, 22/30) buyurmaktadır.

Dinimiz yalan ve yalancılığı kötü huyların ve günahların en büyüklerinden kabul eder ve şiddetle reddeder. Münafık ve kafirlerin özelliğinin de yalan ve yalancılık okluğunu belirtir.

Allah adına yalan söyleyen ve hak kendisine geldiği zaman onu yalanlayan kimseden daha zâlim kim vardır? Kâfirler için Cehennem’de yer mi yok?” (Zümer, 39/32)

Yalan, bir çok büyük günahla irtibatlıdır. Çoğunlukla diğer büyük günahlar müstakil, tek başına olduğu hâlde yalan ise neredeyse hepsiyle irtibatlıdır. Meselâ, gıybet, dedikodu yapan yalan söyler, içki içip aklını, şuurunu kaybeden yalan söylemeye çok müsaittir. Kumar oynayan, kaybettiklerini almak için yalanla içli dışlıdır. Zina yalanlarla dolu bir büyük günah çeşididir. Bühtan, iftira suçunda yalan olmadan olmaz. Allah Resûlü (s.a.s.), Müslümanlardan hırsızlık, zina, içki gibi had cezası gerektiren en ağır suçları işleyenlerin bile Cennet’e girebileceğini belirtir, fakat yalanı Müslüman’a bir türlü yakıştıramaz. “Çünkü kizb, (yalancılık) küfrün esasıdır, kizb nifakın (münafıklığın, iki yüzlülüğün) birinci alâmetidir, kizb Kudret-i İlâhiye’ye (Allah’ın gücü ve kuvvetine) bir iftiradır, kizb hikmet-i Rabbaniye’ye zıttır. Yüksek ahlâkı tahrip eden kizbdir, İslâm âlemini zehirlendiren ancak kizbdir, insanlık âleminin ahvalini fesada veren kizbdir, insanları kemalâttan (manevî-ahlâkî terakkiden) geri bırakan kizbdir, İslâmiyet’in esası doğruluktur, sıdktır, imanın hassası (özü, özelliği) sıdktır, bütün kemalâta götüren doğruluktur, yüce ahlâkın hayatı doğruluktur..” (Nursi, 93)

Yalan sözden sakınınız” (Hac 22/30).

Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb 33/70).

İçinde kuşku uyaran şeyleri bırak, terk et (kuşku olmayan bir iklimde yaşa). Doğruluk insanın içinde itmi’nan (tam inanma, kalbin tatmin olması) ve oturaklaşma hâsıl eder. Yalana gelince burkuntudur, bulantıdır.” (Tirmizî, “Kıyame”, 60)

Dâima doğruluğu araştırın; doğrulukta helâkinizi görseniz bile. Ancak muhakkak ki doğrulukta sizin kurtuluşunuz vardır.” (Kenzü’l-Ummal, 3/344)

Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birr’e, o da sizi Cennet’e götürür. Kişi doğru olur ve daima doğruyu araştırırsa Allah katında sıddîklardan yazılır. Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da Cehennem’e götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari, “Edeb”, 69)

Allah Resûlü (s.a.s.), etraftaki hükümdarlara İslâm’a davet mektupları gönderiyordu. Bu mektuplardan birini de Roma imparatoru Hirakl’e (Hireklius) göndermişti. Hirakl, mektubu baştan sona okudu. O sırada Şam bölgesinde bulunan Ebû Süfyan’ı çağırttı ve aralarında şu şekilde bir konuşma oldu.

-O’na en çok uyanlar kimlerdir, zenginler mi, fakirler mi?

-Fakirler.

-Hiç O’na inananlardan dönenler oldu mu?

-Şimdiye kadar hayır.

-Artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?

-Her geçen gün biraz daha artıp çoğalıyorlar.

-Hayatında hiç yalan söylediğini duydunuz mu?

-Hayır, O’nu hiçbirimiz yalan söylerken duymadık.

Ve işte mektubun tesirinden sonra henüz Müslümanların en amansız düşmanı olan Ebû Süfyan’dan aldığı bu cevaplarla çarpılan Hirakl, kendini tutamayarak şöyle dedi:

- Bir insanın bunca zaman, insanlara yalan söylemekten kaçınıp da Allah’a karşı yalan söylemesi düşünülemez. (Buharî, “Bed’ül-vahy”, 6)

Bana altı şey hakkında tekeffülde bulunun (söz verin) ben de size Cennet’i tekeffül edeyim; 1- Konuştuğunuzu zaman doğru konuşun; 2- Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin; 3- Emânete hıyanetlik yapmayın; 4- Apış aranızı koruyun; 5- Gözlerinizi harama kapayın; 6- Ellerinizi haramdan uzak tutun.” (Müsned, 5/323)

Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm.” (Buharî, “Rikak”, 23; Tirmizî, “Zühd”, 61)

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet.” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne-baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup:

“Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahitlik.” dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke kesse artık!” temennisinde bulunduk. (Buharî, “Şehadet”, 10; Müslim, “İman”, 143)

 

Yalanla İman Birarada Olur mu?

Ehl-i Sünnet’e göre, kebîre, yani büyük günah işleyen kimse imandan çıkmaz ve küfre düşmez. Yalan sahibi mü’mindir, kâfir değildir. Çünkü iman tasdikten ibarettir ve amel imandan bir cüz değildir. Ancak işlenen günahı helâl saymamak, onu hafife ve alaya almamak şarttır. Haram olan günah meselâ yalan, helâl sayılırsa -Allah korusun- küfre düşülür.

Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi havada durur. Zinadan çıkınca iman kişiye geri döner.” (Ebu Davud, “Sünnet”, 16; Tirmizî, “İman”, 11)

Zina eden bir kimse, zina yaptığı sırada mü’min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü’min olarak hırsızlık yapmaz; içkici, içki içtiği sırada mü’min olduğu hâlde içki içmez; insanların, onun yüzünden gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü’min olarak yağmalamaz. “ (Buharî, “Mezalim”, 30; Müslim, “İman”, 100)

Ehl-i Sünnet âlimleri hadiste kastedilen imanın kâmil mânâda iman olduğunu, -inkâr olmadığı sürece- kâfir olmadığını açıklarlar. Yalan söyleyenin de kâmil mânâda gerçek iman sahibi olmadığını belirtirler. Ancak ibadetlerden hiçbirini inkâr etmemesi, hepsinin doğruluğuna inanması gereklidir. (Aydüz, 26)

Müslüman, yalan ile imanın bir arada bulunamayacağını bilip yalandan kaçınarak doğruluğun temsilcisi olmalıdır. (Bkz. Müsned, 2/353)

 

Günlük Hayatta Yalan

Yalan, bir şeyin, gerçeğinin tersine, zıddına beyanda bulunma demektir ve dereceleri de oldukça çoktur. Bunlardan bir kısmı açık yalandır.

“Diyelim ki önümüzde duran bir kırmızı halı var. Konuşurken “mavi halı serili” demek açıkça bir yalandır. Çünkü söylediğimiz söz gerçeğe uygun düşmemiştir. Diyelim ki saat dokuza üç dakika var. O sırada birisi size saatin kaç olduğunu sordu. Siz de “Saat dokuz.” dediniz, işte bu bir yalandır. İşin doğrusu o esnada saatiniz kaçı gösteriyorsa onu aynen ifade etmektir. Bir kısım beyanlar da vardır ki, onlar da gizli yalan sayılırlar. Meselâ, Allah rızası için yapılan işlerde, başkalarının kuvve-i mâneviyesini takviye adına anlatılan şeyler bazen abartılarak anlatılır; bu bir mübalâğadır ve zımni, gizli yalandır. Hattâ bu gibi yalanlar, mübalâğalar gayretullaha dokunabilir, dolayısıyla da o işin bütün bütün bereketini de alıp götürür. Bundan başka da ruhlar ve ruhaniler de bundan ızdırap duyarlar. Kalbî ve ruhî hayat hazan görmüş gibi yaprak yaprak sararır ve solar. Şimdi eğer bir insan bu türden bile olsa. yalan söylüyorsa, o insanda münafıklıktan bir alâmet var demektir.” (Gülen, 2/277)

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Yalan söylemeyip doğru söylerseniz) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.” (Ahzâb, 33/70-71)

 

Yalan, Münafığın Özelliği mi?

Dil ile şehadet kelimesini veya kelime-i tevhidi söylediği hâlde, kalbi söylediğini tasdik ermeyen ve inanmayan kimseye münafık denir.

Münafık; sözü özüne uymayıp, olduğundan farklı göründüğünden gizli kâfir olup, asla mü’min ve Müslüman değildir. “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları hâlde “Allah’a ve Âhiret Günü’ne inandık” derler. (Bakara, 2/8)

İnsanların inkâr bakımından en tehlikelisi münafıklardır. Onlar yalancıdırlar, imanları sözlerindedir, kalplerinde değil. Dünyaya ait bir menfaatlerinden veya benzeri başka maksatlardan dolayı Müslüman gözükürler.

Münafık olup da Müslüman olduklarını söyleyenlerin iç dünyasını araştırmak doğru değildir. İç dünyaları hakkında kesin hüküm veremeyeceğimizden ve insanların iç dünyasını araştırmaktan men edildiğimizden dolayı dünyada Müslüman gibi işlem görür, cezaları ise Âhiret’e kalmıştır.

Şüphe yok ki münafıklar, Cehennem’in en alt katındadırlar (derk-i esfel). Artık onlara asla bir yardımcı da bulamazsın.” (Nisa, 4/145)

Dört özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: Emanete hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Husumet edince, kıskanınca haddi aşar.” (Buharî, “İman”, 24; Müslim, “İman”, 106)

 

Yalancılar Defterine Yazılmak ve Kalbin Kararması

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

Doğruluk insanı Allah’ı razı edecek iyiliğe götürür. İyilik de İnsanı Cennet’e götürür. Kişi doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah indinde sıddîk=doğru sözlü diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe, Cehennem’e götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.” (Buharî, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 102-103)

Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdînde yalancılar’ arasına kaydedilir.” (Muvatta, “Kelâm”, 18)

 

İnsanları Güldürmek için Yalan Söylemek

İnsanları rencide edip üzmek elbette doğru değildir; İslâm âlimlerine göre, insanlara karşı mütebessim olmak güzel ve hoş karşılanmış, kahkaha atarak gülmenin ise kalbi öldüreceği belirtilmiştir.

İnsanları güldürmek için mizah tarzında komik konuşanlara Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!” (Ebu Davud, “Edeb”, 88; Tirmizî, “Zühd”, 10)

 

Anne ve Baba’nın Çocuğuna, Kişinin Eşine Yalan Söylemesi

Bir öğretmen derse geç gelen öğrencisine “Niye geç kaldın?” diye ısrarcı bir şekilde her zaman soruyorsa öğrenci de her defasında değişik mazeretler uydurup -Allah korusun- yalan söylemesine vesile olabilir. Âyet ve hadisler bizlere iyi veya kötü şeylere vesile olanların o iyi veya kötülükten payları olduğunu söyler. (Bkz. Nisa, 4/85)

Anne veya baba da çocuğu ile iyi iletişim, iyi bir diyalog kuramazsa -Allah muhafaza- onları yalan söylemeye itebilir. Anne veya baba çocuğunun yanında yalana asla ve asla yer vermemeli, iyi bir örnek olmalıdır.

Telefonda bizi arayan birine görüşmek istemediğimizde “Evde yok de, evde yok de!” diye söylettiğimiz çocuğumuz, bizi yalancı olarak telâkki edecek, hiçbir zaman anne ve babasını örnek almayacaktır. Bu şekilde hareketlerin yalan günahı aldığını Peygamberimiz açıklıyor.

Abdullah b. Amir anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü evimizde otururken, annem beni çağırdı ve: “Hele bir gel sana ne vereceğim” dedi. Aleyhissalâtü vesselâm, anneme:

“Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. Annem de, “Ona bir hurma vermek istemiştim.” deyince:

“Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdular. (Ebû Davud, “Edeb”, 88)

Evlilik, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulur ve yürür. Toplumun temel taşı aile yuvasının devamı ve tamiri için, aldatmak için olmaksızın iyi niyetle yalan söylenebileceği belirtilmiştir. Bir adam Peygamberimiz’e gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, ben eşime yalan söyleyebilir miyim?” diye sordu: Peygamberimiz de: “Yalanda hayır yoktur.” buyurdular. “Söz verme ve yararı için söylememe ne dersiniz” diye tekrar sorunca Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Öyleyse sana bir vebal yok.” buyurdular. (Muvatta, “Kelâm”, 18)

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Ey insanlar, pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Hâlbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi Âdemoğluna haramdır. Bu üç yere gelince: Kişinin rızasını sağlamak için eşine yalanı; harpte söylenecek yalan; iki Müslüman’ı barıştırmak niyetiyle söylenen yalan.” (Tirmizî, “Birr”, 26)

 

Çocukların Yalanı Öğrenmesi

Temiz fıtratta olan çocuklar asla yalan söylemez. Ebû Hureyre (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) “Her doğan İslâm fıtratı üzere doğar.” buyurdu ve sonra da “Şu âyeti okuyun!” dedi: “Allah’ın yaratılışta verdiği fıtrat...” (Rûm, 30/30)

Sonra Resûlullah (s.a.s.) sözünü şöyle tamamladı: “Öyle iken ana babasıdır ki onu yahudileştirir veya hıristiyanlaştırır veya mecusileştirir. Nitekim hayvan, derli toplu bir hayvan yavrular, içlerinde bir inenmiş (burnu veya diğer organları kesilmiş) görür müsünüz?” (Ebu Davud, “Edeb”, 88; Tirmizî, “Zühd”, 10)

Hadisin bir başka rivâyeti de şöyledir; “Her insanı annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Bundan sonra anne babası onu yahudi, hıristiyan veya mecusi yapar. Eğer anne babası Müslüman ise, çocuk da Müslüman olur.” (Buharî, “Tefsir”, 30; Müslim, “Kader”, 6)

Bu hadiste kişinin kazanacağı dinî, meslekî, ilmî vs. her çeşit şahsiyette terbiyenin, özellikle anne-babanın rolüne vurgu yapılmakta ve genel bir durumdan söz edilmektedir. Yoksa her anne-babası Müslüman olan çocuğun da ileride Müslüman olacağı veya kalacağı veya yahudi, hıristiyan, mecusinin çocuğunun bir gün gelip Müslüman olmayacağı kastedilmemektedir.

Gazali, temiz fıtratı şöyle izah etmektedir; “Her çocuk sağlam bir fıtratla ve mutedil olarak, yani saf. her şeyi almaya kabiliyetli olarak doğar. Yöneltileceği her şeyi yapmaya hazırdır.” (Gazalî, 3:55-56)

Bu ifadelerde çocuğun eğitiminin önemi anlatılmakta, temiz, saf ve duru bir yapıda olan çocuğun anne baba ve çevre doğru veya yanlış eğitimle, terbiyeyle iyi veya kötü yapmaktadır. (Öcal, 28) “İslâm eğitimcileri, çocuk terbiyesini doğum olayının da öncesine götürmektedirler. Anne babanın yetişme tarzına, özellikle annenin hamilelik dönemindeki ruhî hayatına, aldığı gıdanın helâl olmasına varıncaya kadar her şeye inceden inceye dikkat etmekte, doğumdan sonra da anne baba ve çocuğun aldığı gıdaların helâl ve temiz olmasından başlayarak her tür konuşma ve davranışlara varıncaya kadar her şeye dikkat edilmesi gerektiği hususunda ısrar etmektedirler. (Canan, 52)

Her doğan çocuk aynı yaratılış üzeredirler, aynı temel kapasite ve temayüllere sahiptirler. Doğuştan masum, günahsız düzgün bir fıtratta olan çocuklar anne-baba ve çevrenin yönlendirmesiyle değişmekte, iyi veya kötü olmaktadırlar. (Topaloğlu, 3:476-477) Temiz fıtratta, yaratılışta olan çocuk anne, baba, öğretmen, çevre (akrabalar, dayı, amca vs. komşular)dan yalanı öğrenmektedir.

 

Melekler, Yalancıdan Uzaklaşır mı?

Meleklerin insanlardan uzaklaşmasını Ehl-i Sünnet âlimleri, meleklerin günahı sevmemesi olarak yorumlamışlardır. Hadisler meleklerin insanların yanlarından hiç ayrılmadıklarını anlatmakta, bazı durumlarda veya amellerde meleklerin insandan uzaklaşacağı haber verilmektedir.

Temiz fıtratları rahatsız eden her şeyden melekler de rahatsız olmaktadırlar. Kalp kırıcı tarzda tartışma ve kötü sözleri sarf edenlerin veya kötü amelleri yapanların yanında meleklerin kaçıp şeytanların olduğunu Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) haber vermektedir: “Kul yalan söylediğinde meydana getirdiği şeyin fena kokusundan melek kendisinden bir mil uzaklaşır.” (Tirmizî, “Birr”, 46)

 

Yalan Söyleyenler Kabir Azabı Çekecekler mi?

Yalan söylemek, Kur’ân öğrenip ahkâmıyla amel etmemek, zina yapmak, faiz yemek: bu dört fiilin kabirde azap sebebi olacağına, rüya hadisi delildir. Peygamber Efendimiz’in rüyasında azap içinde gördüğü kimselerin azap sebeplerinin bu dört fiil olduğunu Cebrail (aleyhisselâm) kendisine bildirmiştir. (Buhari, “Cenaiz”, 92)

 

Şaka Bile Olsa Yalanı Terk Etmek

Sözlerinin gerçeğe uygunluğu yönüyle Allah Resûlü’nün sözlerinde şaka da olsa gerçeğe aykırı tek kelime yer almamıştır. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yalanı ve yalancılığın terk edilmesini istemekte, şaka bile olsa yalan söylenmesini hoş karşılamamakta, kulun şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmemeyi bırakmadıkça iyi bir mü’min olamayacağını ve yalanı terk edene Cennet’te köşk verileceğini beyan buyurmaktadır: “Şaka da dahil yalan söylemeyene Cennet’te bir köşk garanti ederim.” (Ebu Davud, “Edeb”, 7) Haklı bile olsa münakaşayı terk edenin, ahlâkı güzel olanın ve şaka bile olsa yalanı terk edenin Cennet’in ortasında bir köşkü olacağı, salih amellere teşvik bakımından uzun uzun anlatılır.

Sizden kimse, ne şaka ne de ciddî olarak kardeşinin değneğini almasın. Kim kardeşinin değneğini almışsa hemen ona geri versin.” (Ebu Davud, “Edeb”, 93; Tirmizî, “Fiten”, 3) Peygamberimiz ve arkadaşları bir yolculuk esnasında konaklama yerinde sahabelerden biri uyurken arkadaşı gidip şaka yapıp bineğinin ipini alır. Uyanınca ipini bulamayan zat kaybettim diye korkar. Durumu öğrenen Peygamber Efendimiz: “Bir Müslüman’a bir başka Müslüman’ı korkutmak helâl olmaz!” buyurur (Ebu Davud, “Edeb”, 93).

 

Yalancılık, Bir Hastalık mıdır, Tedavisi Var mıdır?

Yalan ve yalancılık, fert ve toplumları içten çökerten ve yıkan en büyük hastalıklardandır; insanın huy ve mizacını bozan bir hastalık. Bu yüzden yalan büyük günahlardan sayılmıştır. “Allah’ın verdiği her hastalığın devası (çaresi) da vardır; tedavi olun!” (Buharî, “Tıb”, 1)

Tıp dilinde çok değişik isimlerle anılan psikolojik bozuklukların ana sebebi, ruh, akıl ve beden irtibatının normal dışı olmasıdır. (Abken, 2/39 vd.) İç sıkıntısı ve bunalımlar, pek çok hastalığın başta gelen sebebidir. Psikolojik rahatsızlık, kişinin duygu ve inanışlarında meydana gelen anormalliklerdir. Yalan söylemek de, huy ve karakter anormalliği olarak bilinir.

Yalan hastalığının ve benzeri hastalıkların tedavisi, nefsi terbiyede, onu kirleten küfür, cehalet, kötü duygular, yanlış inançlar, fena huylar gibi kötü şeylerden temizleyip, iman, ilim, irfan, iyiliksever duygular, güzel ilâhi ahlâk, takva özellikleriyle donatarak, ilâhi tecellilere açık hale getirmede yatar.

İslâm âlimleri, yaratılıştan gelen iyi özelliklerin, huyların, karakterin iradî gayretle desteklenerek meleke hâline getirilmesine, kötü huyların da baskı altında tutularak sindirilmesine hükmederler. Hz. Ömer (r.a.), “İnsanda on fıtrî ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kötü. Bu kötü serbest kalırsa diğerlerini de bozar.” demiştir. (Canan, Hadis Ansiklopedisi, 5:300)

Dinin mehâsin-i ahlâk ile mütehallık olma ve mesâvi-i ahlâktan içtinap etme ile ilgili emirleri tatbik edilse, kötülüğe iyilikle mukabelede bulunma.. en kötü insanlarla bile iyi geçinmesini bilme.. kobralara insanca yaşama adabını, erkânını öğretme.. akreplere insanları ısırma usûlünü unutturma.. yolu bulunmuş olacak ve vifak ve ittifak tam sağlanacaktır. Bugün insan en vahşi hayvanları dahi terbiye edebilmektedir. Oysa terbiyeye en müsait varlık âdemoğludur. Problemler karşısında her fert kendini gözden geçirse, başkasından hatasını anlayıp dönmesini bekleyeceğine kendisi örnek bir davranış sergileyip meselenin halline çalışsa, problem yarıyarıya azalmış, hattâ çözülmüş olacaktır. (Gülen, Kırık Testi, 239)

 

Alışverişte Doğruluk

Ticarette doğruluk, iktisadî kalkınmayı meydana getirir. Güven ve doğruluk sosyal hayatın en önemli özelliğidir. Yalan ve hile karıştırılmayan tüccarlığın dünya ve Âhiret’te insana faydası olacağını Allah Resûlü haber vermektedir: “Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (âyette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salihlerle beraberdir.” (Tirmizî, “Büyû”, 4)

Kıyamet günü tüccarlar facirler (günahkârlar) olarak diriltilecektir. Ancak Allah’tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar müstesna.” (Tirmizî, a.y.; İbn Mace, “Ticârât”, 3)

Elden geldiğince doğru olan tüccarların bile sattıkları mallara haram karışmış olabileceği anlatılmakta ve şu tavsiyede bulunmaktadır: “Ey tüccarlar! Satış işine yemin ve boş söz, yalan bulaşmaktadır. Siz Rabbin öfkesini söndüren sadaka karıştırın.” (Ebu Davud, “Büyû”, 1; Tirmizî, “Büyû”, 4)

 

Alışverişin, Ticaretin Bereketli Olması

Alıp satanlar, alışverişi sıdk ve doğruluk üzere yapar, kusuru beyan ederlerse alışverişleri satan hakkında da alan hakkında da mübarek kılınır. Yalan söylerler, kusurları gizlerlerse, belli bir kâr sağlasalar bile, alışverişlerinin bereketini kaybederler. Yalan karışırsa alışverişlerinin bereketi yok edilir. Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar.” (Buharî, “Büyû”, 19, 22; Müslim, “Büyû”, 47)

Yalan söylenerek satılan malın ayıbı mutlaka ortaya çıkar. Müşteri, o tüccara artık kendisi uğramayacağı gibi başkalarının uğramasına da mani olur. Bu, kazancın bereketini gideren bir durumdur. Bir diğer rivâyette de: “Ticarette yalan yemin mala rağbeti artırır, kazancı giderir” buyrulmaktadır (Buharî, “Büyû”, 26).

Resûlullah (s.a.s.), çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: “Ey satıcı nedir bu?” diye çıkıştı. Adam: “Ey Allah’ın Rasûlü, yağmur ıslattı.” deyince, “Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir.” buyurdu (Müslim, “İman”, 164; Tirmizî, “Büyû”, 74).

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) müşteri kızıştırmayı da yasaklamıştır; “Alıcı olmadığınız hâlde, fiyatları kızıştırmak için müşteri ile satıcının aralarına girmeyin.” (Buharî, “Büyû”, 58-60)

Müşteri kızıştıran, riba yiyen hâindir. Bu iş, bâtıl bir aldatmadır, helâl değildir.” (Buharî, “Büyû’“ 60)

Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği hâlde, müşteriye haber vermeden satması haramdır.” (Buharî, “Büyû’“, 19)

Cenab-ı Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağı kişiler; malını yalan yeminlerle satan kişi (Müslim, “İman”, 173) malını yalan yeminlerle reklâm yapan, yaptığı iyiliği başa kakan kişidir (Müslim, “İman”, 171).

 

Hadis Kaynakları Dışındaki Kaynaklar

Akben, Dr. Ali, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, c:2.

Aydüz, Davut, İslâm’da İbadet ve İbadet-Amel İlişkisi.

Canan, İbrahim, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye.

: Hadis Ansiklopedisi, c: 5.

Gazzalî, İhyau Ulûmi’d-Din, c: 3.

Gülen, M. Fethullah, Fasıldan Fasıla, c: 2.

Nursi, Bediüzzaman Said, İşaratü’l-İ’câz.

Öcal, Mustafa, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar..

Topaloğlu, Bekir, “Allah”, DİA. c: 3

 

* Yeni Ümit Dergisi arşivinden (Ekim, 2004; 66. sayı)

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 12/04/2022