SABIR Ayetleri





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 02/20/2023
Clap

O halde sabret! Çünkü Allah’ın va’di kesindir. Sakın ona inanmayanlar seni paniğe düşürmesin, seni dayanıksız bulmasın ve seni endişelendirmesinler.

 

وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ

Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin. Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil.” (Bakara sûresi, 2/45)

(Bütün bu emirler ve yasaklar İsrailoğullarına hitab etmekle beraber, hükmü onlara mahsus değildir. “Bunlar İslam şeriatında da vardır. Siz de bunlara İman ve itaat ediniz” demektir. Zira Tefsir usulündeki bir kurala göre “Sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine mani değildir”)

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım dileyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara sûresi, 2/153)

(“Namaz müminin miracıdır.” Rûhun huzuru, bedenin temizliği ve intizama girmesi, ruhî ve bedenî her vazifenin, dünya ve ahiretle ilgili her türlü mükemmelliği, gerek ferdî gerek toplumsal özellikleri ihtiva eden namaz ile sağlanır. Hz. Peygamberin tavsifi ile “Dinin direği” olan namaz, imanı besler, kulu Rabbine bağlar. Sonsuz elemleri ve emelleri olan âciz insanı, her şeye kadir olan Rabb’inin dergâhına ulaştırır.”)

 

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنْ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ اْلأَمْوَالِ وَاْلأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرْ الصَّابِرِينَ اَلَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا ِللهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ أُوْلَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُهْتَدُونَ

Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, “Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” derler. İşte Rab’leri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Hidayete erenler de ancak onlardır.” (Bakara sûresi, 2/155-157)

 

(“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn - Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” demeye, bu ayetten alınan bir kelime ile istirca’ denir. Bu ayet, İslam ümmetine Allah’ın büyük lütuflarındandır. Özellikle musibet ve sıkıntı hallerinde “Biz Allah’a aidiz” diyerek mümin malını, canını, her şeyini Allah’a teslim etmekte, bütün kâinatın O’nun yaratıkları olduklarını, O’nun kendi mülkünde dilediği işi yapmasının yerinde olduğunu hatırlar. Kendisini o muazzam kuvvet kaynağına bağlayarak, kazandığı güçle musibetlerin üstesinden gelir.)

 

لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ وَالْمَلاَئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

Takva, yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Lakin takva Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara iman eden, hoşlandığı malını Allah’ı hoşnut etmek için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren, sözleştiği zaman sözlerinde duran, hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde, savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır. İşte onlardır iddialarında samimi olanlar ve işte onlardır her türlü fenalıktan korunan takvalılar.” (Bakara sûresi, 2/177)

(Bu bir tek ayet İslam’ın başlıca inanç (akaid), ibadet ve ahlâk esaslarını toplamaktadır. Buna işaret olarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “Kim bu ayete göre hareket ederse imanını kemale erdirmiş olur” buyurmuştur.)

 

إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

Size bir ferahlığın, bir nimetin ulaşması onları tasalandırır. Bir fenalığın gelmesine ise, âdeta bayılırlar. şayet siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların tuzakları size hiçbir zarar veremez. Çünkü Allah, elbette onların yaptıklarını ilmiyle, kudretiyle kuşatmıştır, tamamen Onun kontrolü altındadırlar.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/120)

 

وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ

Nice peygamberler gelip geçti ki onlarla beraber kendisini Allah’a adamış birçok rabbaniler savaştı. Onlar, Allah yolunda başlarına gelen zorluklar sebebiyle asla yılmadılar, zayıflık da göstermediler, düşmanlarına boyun da eğmediler. Allah da böyle sabırlı insanları sever.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/146)

 

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ

Şu muhakkak ki gerek mallarınızda, gerek canlarınızda imtihana tabi tutulacaksınız, sizden önce kendilerine Kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlardan ve bir de müşriklerden inciten bir çok söz ve davranışlar işiteceksiniz. Ama siz sabreder ve takva ölçüleri içinde korunursanız, muhakkak ki bu davranış, yapılacak işlerin en değerlisidir.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/186)

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, cihad için daima hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki felah bulup başarıya eresiniz.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/200)

(Allah Teala bu ayette felah (başarı) sırrını özetlemiştir.

1-Sabır (musibete karşı sabır, taate devamda sabır ve günahlardan uzak durmada sabır).

2-Sabır yarışında düşmanları geçmek.

3-Cihad için devamlı uyanıklık (cemaatle namaz vesilesiyle birbirine bağlanma, Allah’ın dinini koruma ve yayma konusunda daimi gayret, uyanıklık ve İslam hudutlarını korumada nöbet tutma.)

4-Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmak.)

 

قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ اْلأَرْضَ ِللهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

Musa kavmine şöyle dedi: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Muhakkak ki dünya Allah’ın mülküdür; kullarından dilediğini oraya varis kılar. Güzel âkıbet, elbette müttakilerindir.” (A’râf sûresi, 7/128)

 

وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ اْلأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ الْحُسْنَى عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ بِمَا صَبَرُواوَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ

Horlanan, ezilen milleti de, bereketlerle donattığımız o ülkenin doğularına ve batılarına (yani tamamına) varis kıldık. Böylece sabretmelerine mükâfat olarak İsrail evlatlarına, senin Rabb’inin yaptığı güzel vaad tamamen gerçekleşti. Firavun ile kavminin yaptıkları binaları ve yetiştirdikleri bahçeleri ise imha ettik.”(A’râf sûresi, 7/137)

(Bazı tefsirler İsrailoğullarının Mısır’ın efendileri kılındığını anlamışlardır. Fakat bu ayetten onların Filistin’e varis kılındıklarını anlamak daha makuldür. Zira Mısır’a varis olduklarına dair Kur’ân’da bir işaret olmadığı gibi Mısır tarihinde de buna ait bilgi yoktur. İsrailoğulları Firavunun suda boğulduğu yerin doğusunda bulunan Mısır’a bağlı toprakların büyük kısmına malik olmuşlardır.)

 

وَأَطِيعُوا اللهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

Allah’a ve Resûlüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgârınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam manasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl sûresi, 8/46)

(Bu ayet, müminler arasında ihtilaf ve tefrikanın pek büyük bir zarar olduğunu, ehl-i hakkın ittifaklarının ise tevfik-i ilahînin, yani Allah’ın muvaffakiyet vermesinin başlıca vesilesi olduğunu bildirmektedir.)

 

تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ

İşte bunlar gayb olan birtakım haberlerdir. Onları sana Biz vahyediyoruz. Halbuki bu vahiyden önce onları ne sen, ne de milletin bilmezdiniz. Öyleyse onların red ve inkârlarına karşı sabret, dişini sık ve şüphen olmasın ki hayırlı akıbet müttakilerindir.” (Hûd sûresi, 11/49)

 

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

Sabret, zira Allah iyi davrananların mükâfatını zayi etmez.” (Hûd sûresi, 11/115)

 

قَالُوا أَئِنَّكَ لَأَنْتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَا يُوسُفُ وَهذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَإِنَّ اللهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

Aa! Sen, yoksa Sen Yusuf musun?” dediler. O da: “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim! Gerçekten Allah bizi lütfuna mazhar etti. Şu kesindir ki kim Allah’ı sayıp haramlardan sakınır, itaatlara devam ve imtihanlara sabrederse, Allah da böyle güzel hareket edenlerin mükâfatını asla zayi etmez.” (Yûsuf sûresi, 12/90)

 

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ

O güzel akıbet Adn Cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki Melekler de her kapıdan yanlarına varıp: “Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel akıbetidir bu!” diyecekler.” (Ra’d sûresi, 13/23-24)

 

مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللهِ بَاقٍ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Sizin elinizdekiler tükenir, ama Allah’ın elinde olanlar bakidir. Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.” (Nahl sûresi, 16/96)

 

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

Bundan sonra şunu bil ki: Şüphesiz ki senin Rabbin, mihnet ve işkenceye, zulme ve baskıya uğradıktan sonra mücahede edip sabreden, ardından da hicret edenlerle beraberdir. Evet Rabbin, onların bütün bu güzel hareketlerine karşılık elbette onları bağışlayıp ihsanda bulunacaktır. Çünkü O Gafurdur, Rahimdir.” (Nahl sûresi, 16/110)

 

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرِينَ وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

Ceza verecek olursanız, size yapılan azap ve cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma.” (Nahl sûresi, 16/126-127)

 

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلاَ تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلاَ تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا

Rab’lerine, sırf Onun rızasını ve cemaline kavuşmayı umdukları için, sabah akşam yalvaranlarla beraber, sıkıntılara karşı candan sabret. Dünya hayatının süslerini arzulayarak sakın gözlerini onlardan başkasına çevirme. Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, heva ve hevesine tabi olan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme.” (Kehf sûresi, 18/28)

(Kureyş eşrafının Hz. Peygamber (aleyhisselâm)a: “Biz sana geleceğimiz vakit fakirleri yanından çıkar” demeleri vesilesi ile nazil olmuştur.)

 

رَبُّ السَّموَاتِ وَاْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا

Göklerin, yerin ve o ikisinin arasında olan her şeyin Rabbidir O. Öyleyse yalnız Ona kulluk et. Ona ibadetinde sabır ve sebat göster. Ona denk ve adaş olacak hiç kimse bilir misin?” (Meryem sûresi, 19/65)

 

اَلَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِ الصَّلاَةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Onlar ki; yanlarında Allah anıldığında kalbleri saygı ile ürperir. Başlarına gelen dertlere sabrederler. Namazlarını hakkıyla ifa eder, Allah’ın kendilerine nasib ettiği nimetlerden, Onun rızasında harcayıp dururlar.” (Hacc sûresi, 22/35)

 

إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ

İşte Ben de sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim. İşte umduklarına kavuşanlar onlardır.” (Mü’minûn sûresi, 23/111)

 

وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي اْلأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi. Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz? Rabbin zaten her şeyi görmektedir.” (Furkân sûresi, 25/20)

 

أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلاَمًا خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

İşte onlara, hak yolda sabır ve sebat göstermelerine karşılık, kendilerine cennetin üstün sarayları verilecek. Oraya selamla, hürmetle buyur edileceklerdir. Hem de devamlı kalmak üzere oraya gireceklerdir. Ne güzel varış yeri, ne güzel bir yerleşim yeridir orası!” (Furkân sûresi, 25/75-76)

 

أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

İşte onlar, gösterdikleri sabır ve sebattan dolayı çifte mükâfat alırlar. Onlar kötülüğü iyilikle mukabele ederek savarlar ve kendilerine nasib ettiğimiz mallardan, Allah yolunda harcarlar.” (Kasas sûresi, 28/54)

 

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللهِ خَيْرٌ لِمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلاَ يُلَقَّاهَا إِلاَّ الصَّابِرُونَ

Ahirete dair ilimden nasibi olanlar ise: “Yazıklar olsun size, bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa Allah’ın iman edip güzel ve makbul işler yapanlara cennette hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nail olur.” (Kasas sûresi, 28/80)

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ

İman edip güzel ve makbul işler yapanları, cennetin yüksek köşklerine yerleştireceğiz. İçinden ırmaklar akan o cennetlere, onlar devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İyi iş yapanların mükâfatları ne güzel! Onlar, sabreden ve yalnız Rab’lerine dayanıp güvenen müminlerdir.” (Ankebût sûresi, 29/58-59)

 

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ وَلاَ يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لاَ يُوقِنُونَ

O halde sabret! Çünkü Allah’ın va’di kesindir. Sakın ona inanmayanlar seni paniğe düşürmesin, seni dayanıksız bulmasın ve seni endişelendirmesinler.” (Rûm sûresi, 30/60)

 

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلاَةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ

Evladım, namazı hakkıyla ifa et, iyiliği yay, kötülüğü de önlemeye çalış ve başına gelen sıkıntılara sabret. Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Lokmân sûresi, 31/17)

 

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلاَ تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ  وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ

Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Musaya da Kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik. Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın. Biz ona verdiğimiz Kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık. Onlar sabrettiği ve ayetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe, Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik.” (Secde sûresi, 32/23-24)

 

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Allah’a teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar, İslam dinine iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, dürüst erkekler ve dürüst kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, hayır yolunda infak eden erkekler ve infak eden kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya, işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb sûresi, 33/35)

 

اِصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا اْلأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Onlar ne derlerse desinler sen sabret ve güçlü kuvvetli bir kulumuz olan Davud’u hatırla. Çünkü o daima Allah’a yönelirdi.” (Sad sûresi, 38/17)

(Hz. Davud’ın (aleyhisselâm) “ze’l-eyd” sıfatı bedenî kuvvet, askerî ve siyasî kuvvet, ahlâki kuvvet veya ibadet kuvveti yönlerinden düşünülebilir.)

 

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

Benden naklen onlara de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyi işler yapanlar, mutlaka iyilik bulurlar. Allah’ın dünyası geniştir. Sadece Hak yolunda sabredenleredir ki ücretleri hesapsız bir tarzda ödenir.” (Zümer sûresi, 39/10)

 

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَاْلإِبْكَارِ

O halde, Sen sabret! Çünkü Allah’ın vâdi gerçektir. Hem günahından istiğfar et, sabah akşam Rabbine hamd ederek zikir ve ibadete devam et.” (Mü’min sûresi, 40/55)

(Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem günah işlemekten korunmuştur. Ümmetine örnek olmak için ve ümmetinin fertlerinin günahları için istiğfar etmesi söz konusudur. Yahut ima yolu ile, ümmetin af dilemesi emredilmektedir.)

 

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

Sabret! Çünkü Allah’ın vâdi gerçektir. Biz onlara vâdettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, yahut senin ruhunu yanımıza alsak da, onlar mutlaka sonunda dönüp huzurumuza geleceklerdir.” (Mü’min sûresi, 40/77)

 

وَمَا يُلَقَّاهَا إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلاَّ ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ

Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti, ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır.” (Fussilet sûresi, 41/35)

 

وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ

Her kim dişini sıkarak sabreder ve kusurları affederse, işte onun bu hareketi, ancak büyüklere yaraşan örnek alınacak davranışlardandır.” (Şûrâ sûresi, 42/43)

 

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلاَ تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلاَّ سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ بَلاَغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلاَّ الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

O halde ey Resûlüm! O üstün azim sahipleri olan peygamberler nasıl sabrettilerse, sen de öyle sabret. Onlar hakkında azap gelmesi için acele etme! Onlar, tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, dünyada gündüzün, sadece bir saatinden daha fazla kalmadıklarını düşüneceklerdir. Bu bir duyurudur. Sözün kısası: “Allah’ın yolundan çıkmış güruhtan başkası helâk edilmez.” (Ahkâf sûresi, 46/35)

 

وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Eğer onlar sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah Gafurdur, Rahimdir.” (Hucurat sûresi, 49/5)

 

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

O halde sen onların söylediklerine karşı sabret. Gerek Güneşin doğuşundan, gerek batışından önce Rabbine hamd ederek ibadet et.” (Kâf sûresi, 50/39)

 

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ

Rabb’inin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. Çünkü Sen Bizim himayemiz altındasın. Namaza kalktığında Rabbini hamd ile tenzih et. Geceleyin de, gecenin sonunda yıldızların batışının ardından da Ona ibadet edip tenzih et.” (Tûr sûresi, 52/48-49)

(Namaza kalktığında: “Subhanekellahümme ve bi hamdike” demek manası mümkün olduğu gibi, “Uykudan kalktığında” veya “herhangi bir meclisten, bir yerden kalktığında” manasına da gelebilir.)

 

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ اْلأَشِرُ إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ

Biz de Peygamberleri Salih’e dedik ki: Sen hiç üzülme. Asıl kimin yalancı ve küstah olduğunu yarın öğrenirler! Biz imtihan etmek için onlara bir deve göndereceğiz. Şimdi Sen onların ne yapacağını bekle ve eziyetlerine sabret.” (Kamer sûresi, 54/26)

 

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلاَ تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ لَوْلاَ أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ

Sen Rabb’inin hükmünü sabırla bekle ve Balığın yoldaşı olan zat gibi olma! Hani o dertli dertli Rabbine yalvarmıştı: Hz. Yunus (aleyhisselâm) bütün dünyevi kuvvetleri, bütün sebepleri terkedip, onların dizginlerini elinde tutan Allah’a yönelerek: “Senden başka İlah yok! Sen Yüceler Yücesisin, bütün eksiklerden münezzehsin. Ama ben gerçekten kendisine zulmedenlerden biri oldum” zikrine devam etmişti. Şayet Rabbinden gelen bir lütuf onun imdadına yetişmeseydi, kınanmaya müstahak bir vaziyette, deniz tarafından karaya atılırdı!” (Kalem sûresi, 68/48-49)

 

وَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلاً

Onların söylediklerine karşı sabret, onlardan güzel bir tavırla uzak dur.” (Müzzemmil sûresi, 73/10)

يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِـّرُ قُمْ فَأَنذِرْ  وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ وَلاَ تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ  فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ

Ey örtüye bürünen! Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabb’inin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut, maddi manevi kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın Verdiğini çok bularak minnet etme! Rabb’inin yolunda sabret Sûr’a üflendiği gün, doğrusu, o çok çetin bir gün! Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün!” (Müddessir sûresi, 74/1-10)

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 02/20/2023