Regâib Gecesine Dair Bir İtikad ve Regâibiyyeler
Efendimiz'in (s.a.s) bu gece ana rahmine düştüğü en çok tekrar edilen malumattır. Zira normal bir insanın doğması için dokuz aylık, tam olarak ise kırk haftalık bir süre ana rahminde kalması iktiza eder. Efendimiz'in bu gece ana rahmine düşmesi, kutlu doğumları olan 12 Rebiyülevvel tarihine göre hesaplandığında, imkânsız görünmektedir.
Mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının ilk cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) her Müslüman'ın bildiği üzere Regâib gecesidir. Türk kültüründe Regâib kandili adı da verilen bu gecenin Allah'ın rağbet ettiği bir zaman dilimi olduğu hadis-i şerifler ile sabittir. Bu gecenin niçin mübarek olduğuna dair muhtelif görüşler vardır. Mesela bunlardan birisi, Cenab-ı Hakk'ın Efendimiz'e [sallallahu aleyhi ve sellem] hususi ef'ali bildirdiğidir.[1] Filhakika murad-ı ilahîyi bilemediğimizden "niçin" olduğu pek de ehemmiyetli değildir. Bu yazıda bahsedeceğimiz görüş bu gecenin Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın (s.a.s) dünyayı teşriflerinin bir kademesi ve belirtisi olarak telakki edilmesi yani Peygamberimiz'in (s.a.s) bu gece ana rahmine düştüğü inancıdır.[2] Ahali arasında şifahî şekilde yayılan bu itikad yazıya da intikal etmiştir.
Yazılı kaynaklardan olan lügatlerde de Regâib için benzer malumatlar tekrar edilir. Şemseddin Sami'nin lügatinde yer alan, "Leyle-i Regâib, Fahr-i Kainat Efendimiz Hazretlerinin rahm-ı madere düştükleri leyle-i mübarekeye müsadif gece ki Receb'in ilk Cuma gecesidir." tanımı Muallim Naci ve Ahmet Vefik Paşa'da da aynı şekilde tanımlanmıştır.
Bu itikada müteallik yazıları gazetelerde de görmek mümkündür. Son devrin önemli âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen mezkûr gece hakkında yazdığı bir yazısında "Geçen Cuma gecesi cenab-ı fahr-ı âlem Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz Hazretlerinin sülb-i pâk-i Abdullah'dan meşime-i nazife-i Amine'ye şeref-i intikal buyurdukları leyle-i celile-i mes'udeye müsadif olduğundan (beyanu'l-hak) bi'l-cümle müslimini tebrik…"[3] diyerek bu geceden bu şekilde bahsetmiştir.
Keza yine son devrin mühim mutasavvıflarından Hüseyin Vassaf'ın da benzer inanca sahip olduğunu şu ifadelerinden görebiliriz: "Bu şeb-i muallâda valid-i celil-i cenab-ı Muhammedî, hazret-i Abdullah ile valide-i cemile-i hazret-i Ahmedî, cenab-ı Amine'nin zifafları vaki olup nutfe-i zekiyye-i seyyidü'l-kevneyn o pakize-i ismete intikal eylediğinden leyle-i Regâib tesmiye olunmuştur."[4]
Regâib kandilinde okunmak için yazılan ve bestelenen manzumeler olan Regâibiyyeler edebiyatımızda Peygamber Efendimiz için yazılan türlerden birisidir. Umumiyetle mesnevi nazım şeklinin kullanıldığı bu manzumelerde Resûl-i Ekrem'in anne ve babasının birbirine layık temiz gençler oluşu, ahlaki özellikleri, evlenmeleri ve Hz. Peygamber'in ana rahmine düşmesinin kâinat için büyük bir rahmet olduğu anlatılmaktadır. Edebiyatımızda Regâibiyyelerin tümü konu edindiğimiz itikada binaen kaleme alınmıştır. Diğer bir tabirle, bu inanca istinaden bir edebî tür teşekkül etmiştir.
Regâib gecesi hususunda yazılmış en meşhur eserler Salahî'nin Matlau'l-Fecr adlı manzumesi, Edirne müftüsü Fevzi Efendi'nin Envarü'l-kevakib fi leyleti'r-Regâib adlı eseri, Üsküdarlı Sâfî'nin Leyle-i Regâib adlı şiiri ve Kemalî Efendi'nin on üç beyitlik naatıdır.[5] Mesela Salahî, Regâibiyyesini niçin kaleme aldığını açıklarken:
Kim o şebde dürr-i beyzâ-yı Resûl
Rahm-i pâk-i mâdere etmiş nüzul
demesi bahsettiğimiz inançta olduğunu belgeler niteliktedir.[6] Mehmed Fevzi Efendi de Regâibiyye yazma maksadını izah ederken; "Efendimiz hazretlerinin pederleri Abdullah ile valideleri Amine'nin leyle-i izdivaclarına ve keyfiyetine dair hassaten ve müstakilen bir risale nazmolunduğu görülmemiştir"[7] diyerek bahsi geçen gayeye müteallik olarak yazdığını belirtir. Diğerleri gibi Üsküdarlı Safî'nin Leyle-i Regâib'inin ilk bendinde de aynı inancın hâkim olduğu görülebilir:
Düşdü sadef-i rahme bu şeb ol dür-i yektâ
Cibrîl nidâ etti ki el-leylet'ühublâ
Ümmîd tulû'ı bürüdü kevn ü mekânı
A'yân-ı cihân muntazırı oldu ser-â-pâ
Hak eyledi ol nüshâ-ı kübrâya riâyet
Kondu bu gece mahfazaya âyet-i rahmet[8]
Aynı şekilde Receb Vahyî'nin Leyle-i Regâib adlı Regâibiyyesinin altıncı bendinde hadiseden şu şekilde söz edilmiştir:
Sülb-i pederdi mesken
Feyz-i ezeldi me'men
Togtog ki her nişimen
Mecbur minnetindir
Ey leyl-i pak-i enver
Virdin cihana ziver
Ey feyz-i rahm-ı mader
Ol nur emanetindir.[9]
Gelenekte kökleşen bu itikad cumhuriyetten sonra da gazetelerde, dergilerde, takvim yapraklarında yerini muhafaza etmiştir. Hatta diyanetin yayın organlarında bile bu inanca dair yazılar kaleme alınmıştır. En azından; "Regâib gecesi, Peygamberimiz'in (s.a.s) dünyayı teşriflerinin bir kademesi ve belirtisi olarak telakki edilir."[10] nev'inden ifadelerle bu itikadın varlığından bahsedilerek herhangi bir itiraza girişilmemiştir. Benzer şekilde halkın bu itikadı TDV İslâm Ansiklopedisi'ndeki ilgili maddelerde de yer bulmuştur.
Mamafih Efendimiz'in (s.a.s) bu gece ana rahmine düştüğü en çok tekrar edilen malumattır. Zira normal bir insanın doğması için dokuz aylık, tam olarak ise kırk haftalık bir süre ana rahminde kalması iktiza eder. Efendimiz'in bu gece ana rahmine düşmesi, kutlu doğumları olan 12 Rebiyülevvel tarihine göre hesaplandığında, imkânsız görünmektedir. Nitekim bu yanlışa işaret edenler de vardır. Mesela Tahirü'l-Mevlevî bu itikadın yanlışlığına dikkat çekerek, "Halbuki Receb'den Rebiülevvel'e kadar 8 ay ve küsur günlük bir zaman vardır ki müddet-i hamlden noksandır. Vakıa 9 aydan evvel tevellüdat olduğu da görülüyor. Lâkin sureti ve manası itibariyle ekmel-i mahlûkat olan Nebi-i Ekrem'in zaman-ı tabiiden evvel ve tabir-i mahsusiyle eksik doğmuş olmasına ihtimal verilemez" demektedir.[11] Yani Receb ayının ilk Cuma gecesi Receb ayının ilk günü de olsa, yedinci günü de olsa, hesap yapıldığında 9 ay yahut kırk haftayı tamamlamadan doğduğu iddiası zuhur edecektir ki Tahirü'l-Mevlevî'nin dediği gibi böyle bir noksanlığı Efendimiz'e yakıştırmak bir Müslüman olarak mümkün değildir.
İlmî hakikatlerin yanı sıra Ebeveyn-i Resûlullah'ın zifafı hakkında konuşmak, edep dairesi içinde pek de hoş karşılanacak bir şey değildir. Bu söylediğimizden, bahsi geçen itikada dayalı Regâibiyye yazanlara yahut bu inançta olanlara edepsiz demek gibi bir küstahlık yaptığımız anlaşılmamalıdır. Çünkü ismi geçen geçmeyen, bu itikatta olan şahısların art niyetli olmadığı, bunu ananevî bir unsur olarak gördükleri için sorgulamadan devam ettirdikleri kanısındayız. Dikkat çekmek istediğimiz nokta, çokça tekrar edilen malumatların geleneğimizde geniş yer bulmasına, edebî bir tür ortaya koyulmasına sebep olacak kadar kökleşmiş bir inanç sisteminden filizlenmesine rağmen sorgulanabilir olduğu gerçeğini hatırlatmaktır.
* Yağmur Dergisi arşivinden (Kasım, 2014; 75. sayı)
[1] Cahid Baltacı, "Leyle-i Regâib", İslâm Medeniyeti, sy. 23 (İstanbul 1969), s. 21.
[2] M. Ragıp İmamoğlu, "Regâib kandili Münasebetiyle Bir Hasbihal", Diyanet İlmi Dergi, III/10-11 (İstanbul 1964), s. 232.
[3] Ömer Nasuhi, "Leyle-i Regâib", Beyanü'l-hak, VII/164 (İstanbul 1328) s. 2890.
[4] Hüseyin Vassaf, "Şehr-i Receb'in İlk Cuma Gecesi", Sırat-ı Mustakim, IV/96 (İstanbul 1326), s. 307.
[5] Mustafa Uzun, "Regâibname", TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), DXXXIV (İstanbul 2007), s. 536-537.
[6] Mehmet Akkuş, "Dinî Edebiyatımızda Regâibiyye ve Salâhi'nin Matla'u'l-Fecr'i, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXII (Ankara 1992), s. 133.
[7] Edirne Müftüsü Kureyşizade Mehmed Fevzi Efendi, Enverü'l-kevakib fi leyleti'r-Regâib, Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye Matbaası, İstanbul 1318 (1900), s.1.
[8] bk. Alim Yıldız, "Regâibiyye ve Üsküdarlı Sâfî'nin Bir Regâibiyyesi", Somuncu Baba Aylık İlim-Kültür ve Edebiyat Dergisi, sy. 90 (Malatya 2008).
[9] Hakan Yekbaş, "Receb Vahyî ve Leyle-i Regâib Adlı Regâibiyyesi", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, IV/XVII (Ordu 2011) s. 221.
[10] M.Ragıp İmamoğlu, "Regâib Kandili Münasebetiyle Bir Hasbihal", Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, III/X-XI (Ankara 1964), s. 232.
[11] Tahirü'l-Mevlevî, "Tebrik ve Leyle-i Regâib", Mahfil, V/LVII (İstanbul 1343), s. 153.