Hadislerde Sadaka Kavramı ve Sosyal Yardımlaşma





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 01/08/2023
Clap

Allah’a kul, Resûlü’ne ümmet, Kur’an’a talebe, İslam’a hadim olan herkes, içinde bulunduğu imkanlar dahilinde sadaka verebilir. Zira sadaka sevabı kazanabileceği ve herkesin kendi durumuna göre yapabileceği yardımlaşma şekilleri vardır.

Hadîslerde “sadaka” kavramı çok yönlü olarak ifade edilmektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Her iyilik sadakadır” hadîsi bunun en güzel örneklerindendir.

Hadîste geçen ve “iyilik” diye tercüme ettiğimiz “ma’rûf” kelimesi, Allah’a itaat sayılan her şeyi, Allah’a yakınlaşmayı, insanlara iyilik etmeyi, şeriatın yapmayı emrettiği bütün iyilikleri, yasakladığı bütün kötülüklerden uzak kalmayı ifade eden ve yüksek sıfatları ihtiva eden çok kapsamlı ve muhtevalı bir kelimedir. Bu itibarla insanın yaptığı her iyilik kendisine sadaka sevabı kazandırmaktadır.

Biz bu çalışmamızda sadaka sevabı kazandıran iyilikleri sınıflandırarak hadîslerden örnekler vermek suretiyle izah etmeye çalışacağız. Ancak asıl konumuza geçmeden önce sadaka kelimesini ve bu kelimenin ifade ettiği yardımlaşmanın kısımlarını açıklamakta fayda görüyoruz.

Sadaka kelimesi ıstılâhî mânâ itibariyle “Allah rızâsı için fakirlere verilen şeylerdir.” Diğer bir ifade ile “Allah’a yakınlaşmak, sevap ve mükafat umarak verilen şeylerdir.” Yine, “Sadaka, maldan sırf Allah için muhtaçlara temlik edilmek için çıkarılan vergidir. Bunda sıdk ve ihlâs bir esas olduğu için sadaka denilmiştir” şeklinde tarif edilmektedir.

 

Sadaka iki çeşittir:

  1. Farz ve vacib olan sadaka,
  2. Tatavvu (nafile) olan sadaka.

Farz ve vacib olan sadaka; bütün nevilerine şamil olmak üzere (Arazi zekâtı, hayvanların zekâtı, ticaret ve nakit paraların zekâtı, maden ve mücevheratın zekâtı ve fıtır sadakası gibi) verilen zekâtlardır.

Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadîs-i şeriflerde sadaka kelimesi ile, hem farz olan zekat hem de tatavvu (nafile) olan sadaka kasdedilmiştir. Ancak gördüğümüz kadarı ile gerek tefsirlerde gerekse meallerde sadaka kelimesinin tarifi yapılırken, “Nisab miktarına sahih olan ve şer’an zengin sayılan insanların, muhtaçlara ve fakirlere sırf Allah rızasını kazanmak için verdikleri (mal cinsinden) şeylerdir” şeklinde ele alınmıştır.

Müslümanların içinde zengin olduğu gibi zengin olmayan insanlar da vardır ve hep olagelmiştir. Hatta zenginler, fakirlerden daha çoktur. Allah (cc) fakirlere zekatı farz kılmamış olmakla beraber her müslümanın iç aleminde daima bir takım hayırlar yapma arzusu vardır. Çünkü Allah, insanı medeni olarak yaratmış ve herkesi hangi seviyede olursa olsun bir takım şeylere muhtaç kılmıştır. Hal böyle olunca zengin bir müslümanın, “Ben her sene zekatımı veriyorum” diyerek zekatın dışında hayır yapmamazlık edemeyeceği gibi, şer’an zengin sayılmayan müslümanlar da “Biz zengin değiliz” diyerek, hayırdan ve hayırlı işler yapmaktan hiç bir zaman geri kalamazlar. Zira yardımlaşma sadece mal ile değildir. Bir çok yardımlaşma şekilleri vardır. Meselâ; “Malı olan malından sadaka versin, kuvveti olan kuvvetinden, ilmi olan da ilminden tasaddukta bulunsun,” rivayeti bunun en güzel ifadesidir. Bu hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de en güzel şekilde “İnfâk” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu kelime; farz, vacib ve mendub olan bütün zekat ve sadaka şekillerini, yardımlaşma türlerinin hepsini ihtiva eden bir kelimedir.

“Kendilerine nzık olarak verdiğimizden infak ederler” ayetinden hareketle, Bedîüzzaman, infakta şu esaslara dikkat çeker:

1) Sadakayı vermekte, kendisi muhtaç olacak şekilde israfa gitmemesi,

2) Birinden alıp, başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp, kendi malından olması,

3) Minnetle in’âmın bozulmaması,

4) Fakir olmak korkusuyla sadakanın terkedilmemesi,

5) Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle ilim, fikir, kuvvet ve amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi,

6) Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahatte değil de zaruri ihtiyaçları için sarf etmesi lazımdır.

Görüldüğü gibi Bedîüzzaman, beşinci maddede sadakanın, sadece mala ve paraya münhasır olmadığını bilakis maddî şeylerde olduğu gibi manevî şeylerde de olacağını ifade ederken Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hadîslerinde zikredilen sadaka şekillerini de kısaca özetlemiş olmaktadır.

Hayır ve hasenat yapmak isteyen her insan için maddi ve malî durumu ne olursa olsun, iyilik yapmak, hayır işlemek ve sevap kazanmak, Allah’ın rızasına nail olmak ve insanların yardımına koşmak, onların muhabbetlerini elde etmek gibi hayır yolları o kadar çoktur ki, hiç kimse “Ben hayır yapmak istiyorum, ancak imkanım yok, ne yapayım ” şeklinde mazeret beyan edemez.

Allah’a kul, Resûlü’ne ümmet, Kur’an’a talebe, İslam’a hadim olan herkes, içinde bulunduğu imkanlar dahilinde sadaka verebilir. Zira sadaka sevabı kazanabileceği ve herkesin kendi durumuna göre yapabileceği yardımlaşma şekilleri vardır. Bunları Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hadîs-i şeriflerinde izah etmişler ve bunu bizzat göstererek en güzel bir örnek ve rehber olmuşlardır.

Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikate bir çok âyet-i kerimede öz olarak işaret etmiş ve emir buyurmuştur. Mesela; “Birr ve takvada, birbirinizle yardımlaşınız. Günah işlemekte ve haddi aşmak hususunda yardımlaşmayınız” “Birr”, güzel ahlak, Allah’ın emirlerini yapıp yasakladıklarından uzak olmak, insanlara güler yüzle muamele etmek ve onlara iyilikte bulunmak, itaat, lütuf, sıla-i rahm, ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmak gibi bütün hayırları içine alan muhtevalı bir kelimedir. Cenab-ı Hak, başka bir âyette “Birr”i şu şekilde açıklamaktadır. “Birr (iyilik), yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl “Birr” Allah ‘a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman edenin; sevdiği mallardan akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalana, dilencilere ve köle azat etmeye verenin, namazı kılanın, zekatı verenin, verdikleri sözleri yerine getirenlerin, sıkıntı hastalık ve şiddet zamanında da sabredenlerin yaptıklarıdır. Bunlar imanlarında sadık olanlardır. Allah’ın azabından korunanlar da işte bunlardır.” Peygamberimize “Birr”den sorulunca “Güzel ahlaktır.” diye cevap vermişlerdir.

İslâm’da maddi ve manevi olarak o kadar çok yardımlaşma ve hayır yolları vardır ki, Ayni’nin (v.855) ifadesiyle “Hayır kapıları çoktur. Allah’ın rızasına ulaştıran hayır yolları da sonsuzdur. Bir kapı açılmadığı zaman diğer kapıya gitmek gerekir.” Bize hayır kapılarını açan bu yardımlaşmalardan;

Birincisi, şer’an zenginlerin her sene vermekle mükellef oldukları zekattır.

İkincisi. Ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisab mikdarı bir mala sahib her müslümana vacip olan sadaka-i fıtır’dır.

Üçüncüsü, yine şer’an zengin sayılanların her sene kurban keserek, kurban etinden fakirlere de vermek suretiyle yardım etmesidir.

Dördüncüsü, karz-ı hasen, yani Allah rızası için yalnızca Allah’tan ecrini istemek niyetiyle ihtiyaç sahibi kişiye faizsiz ödünç vermektir. Bu Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde anlatılmaktadır: “O kimsedir ki, Allah için güzel bir ödünç (karz-ı hasen) takdim etsin de Allah ona karşılığını kat kat versin. Rızkı daraltan da Allah’tır, bol veren de. Yine O’na döndürüleceksiniz

Beşincisi, bunların dışındaki yardımlaşma şekilleridir. Bu da maddî ve manevî her türlü yardımlaşma nevilerini ihtiva etmektedir. Bunlardan hadîs-i şeriflerden tesbit edebildiklerimizi göstermeye çalışacağız. Zikredeceğimiz bu yardımlaşmalar sayesinde her bir insan; hâlis, samimi ve güzel bir niyet ile hayatının bütün safhalarında ve her anında sadaka vermiş gibi sevab kazanabilir. Bütün ömür ağacını sadaka meyveleri ile zinetlendirebilir. Yeter ki iradesini bu yolda kullansın ve buna azmetsin. İşte o zaman “Yann ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış” sırrına ermiş olur.

Şimdi hadîslerde ifade edilen ve hayatın her anını ve safhasını içine alan nafile sadaka ve yardımlaşma şekillerini, maddeler halinde hadîslerden örnekler vererek zikretmeye çalışalım:

 

1-Kişinin Kendisi İçin Harcadığı Yardım

Bu yardımdan insanın bizatihi kendisi için maddî harcamaları ve manevi olarak yaptığı her türlü hayırlı şeyleri kasdetmekteyiz. Bunları da kendi arasında kısımlara ayırabiliriz.

 

a) Maddî bakımdan

Bir insanın günahlara ve haramlara girmemek şartı ile zatî ihtiyaçları için yaptığı bütün maddi harcamaları ve masrafları kendisine sadaka sevabı kazandırır.

Bu, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in şu hadîsinde ifade edilmektedir: “Nefsine yedirdiğin şey, senin için sadakadır.”

Bir başka hadîste kişinin harcadığı en faziletli paralar sayılırken “Allah yolunda yararlandığı vasıtası için harcadığı masraflar olduğu ” bildirilmiştir.

 

b) Manevî bakımdan

Bunu da üç kısma ayırmak mümkündür:

1- Günahlardan uzak durmak

Bir müslümanın, kendisini günahlardan ve kötülüklerden uzak tutması kendisine sadaka sevabı kazandırır. Bunu şu hadîs bize anlatmaktadır:

“Bir adam Rasûlullah’a gelerek

“Ey Allah’ın Rasûlü! hangi iş (amel) daha hayırlıdır?” der. Peygamberimiz,

“Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurur. Adam,

“Bunu yapamazsa?” der. Peygamberimiz de

“Bir iş yapana yardım eder ve işi kendi başına yapamayanın işini yapıverirsin” cevabını verir. Adam,

“Bunu da yapamıyorsa?” deyince, Peygamberimiz,

“Nefsini şerden alıkoy. Çünkü bu da sadakadır. Onunla nefsinden tasaddukta bulunmuş olursun” der.”

Bir başka hadîste de Hz. Peygamber (s.a.s.),

“Her müslümanın sadaka vermesi gerekir” deyince ashab,

“Ey Allah ‘in Resûlü (sadaka verecek) bir şey bulamazsa (ne yapar)?” diye sorarlar. Hz. Peygamber de;

“Eli ile çalışır, kendisine faydalı olur ve tasaddukta bulunur” der.

“Bunu da bulamazsa?” diye sorarlar.

“İşini yapamayan ihtiyaç sahibine yardım eder”,

“Bunu da bulamazsa?” derler, Hz. Peygamber de;

“İyi işler yapar ve kendisini kötülüklerden alıkor, bu onun nefsi için bir sadakadır” buyurur.

Yine bir başka hadîste

“…Ya Rasûlallah! bazı amelleri yapmaya gücüm yetmezse bana ne tavsiye edersin?” diye soran bir sahabiye Peygamberimiz

“Kendini halka zarar vermekten alıkorsun. Bu senin için nefsin için verdiğin bir sadakadır” diye cevabını verir.

Görüldüğü gibi bir müslümanın hem kendi nefsine hem de başkalarına zarar vermekten uzak durması o kişiye sadaka sevabı kazandırmaktadır. Bu durum İslâm’da “takva” kelimesi ile ifade edilmektedir. Çünkü takva, Allah’ın yasakladığı bütün hal ve hareketlerden sakınmaktır. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah katında en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınızdır” buyurulmaktadır.

 

2- Nafile ibâdetler

Bir müslümanın yaptığı nafile ibâdetler o kişiye sadaka sevabı kazandırmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu hakikati şu hadîslerinde ifade ederler:

Sahabe-i Kiram’dan bazıları Hz. Peygambere

“Ya Rasûlattah! Ehl-i servet olan zenginler (büyük büyük) sevapları alıp gidiyorlar. Hem bizim gibi oruç tutuyorlar, hem de artan malları ile sadaka veriyorlar” deyince Peygamberimiz (s.a.s.)

“Allah Teala Hazretleri size tasadduk edecek bir şey vermemiş mi? (ki böyle söylüyorsunuz.)

– Her tesbihiniz sadakadır.

– Her tekbiriniz sadakadır.

– Her tahmidiniz sadakadır.

– Her tehliliniz sadakadır… ” buyurmuştur.

Bir başka hadîste Hz. Peygamber şöyle ifade eder: “Ademoğlundan her bir insan üçyüzaltmış mafsal(eklem) üzerine yaratılmıştır.

- Tekbir getiren,

- Allaha hamd eden,

- Bir tevhid cümlesi söyleyen,

- Allah’ı tesbih eden,

- İstiğfar cümlesini söylen,

- İnsanların gelip geçtiği yoldan bir taşı, bir dikeni yahut bir kemik parçasını kaldırıp atan,

- Kötülüğe mani olan kimsenin, bu iyiliklerinin sayısı üçyüzaltmışa ulaştığı takdirde o kimse o gün nefsini cehennemden azat etmiş olur.”

Bir başka hadîste de üçyüzaltmış kemik ve oynak üzerine yaratılan insanın, kuşluk vakti kılacağı iki rekat kuşluk namazı, üçyüzaltmış eklem ve oynağın o günkü sadakası yerine geçeceği ifade edilerek, “Her azanın her günkü sadakasının yerini iki rekat kuşluk namazı karşılar” buyurmuştur. Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de kuşluk manasına gelen “ed-Duha” sûresinde “Duha vaktine yemin olsun ki…” şeklinde kasemle başlaması, bu vakte dikkat çekmektedir.

 

3) İzzet ve Şerefine Dokunanlara Hakkını Helâl Etmek

İnsanın, her hangi bir maksatla kendisine yapılan haksızlıkları ve zulmü affetmesi, izzet ve şerefini rencide eden davranışları bağışlaması da sadaka sevabı kazandırır. Buna Hz. Peygamber’le birlikte savaşa katılmak isteyen, ancak bineği olmadığı için bir kenara çekilip, ağlayarak Allah’a dua eden Ulbe b. Zeyd’in (r.a.) şu kıssasını örnek gösterebiliriz.

Ulbe b. Zeyd, binek bulamadığı için geceleyin bir kenara çekilip ağlar ve o gece namaz kıldıktan sonra

Ey Allah’ım! Sen cihadı emrettin ve insanları ona teşvik ettin. Sonra bana cihada gitmek için bana bir mal vermedin. Resûlü’nün elinde beni bindirecek bir imkan yoktur. Malımda, canımda, namusumda bana yapılan her zulmü, müslümanlar için helâl ettim” diyerek dua eder. Sonra halkla beraber sabah namazına katılır. Hz. peygamber “bu gece sadaka veren nerededir?” diye sorar, ancak kimse cevap vermez. Bunun üzerine Hz. peygamber tekrar “bu gece sadaka veren kimse ayağa kalksın” deyince Ulbe, ayağa kalkarak durumu kendisine anlatır. Hz. peygamber de

Müjdeler olsun. Canımı kudret elinde tutan Allah ‘a yemin ederim ki, senin sadakan, kabul edilen sadakalar arasına yazıldı” der.

Diğer bir rivayette de olay şöyle anlatılmaktadır: Hz. Peygamber sahâbîlerini sadaka vermeye teşvik ettiğinde, Ulbe b. Zeyd’in yanında sadaka verecek hiç bir şeyi yoktur. Ulbe, ayağa kalkarak

Ey Allah’ın Resûlü! Sadaka vermeye teşvik ettin, ancak yanımda ırzımdan başka hiç bir şeyim yok. Bana zulmedene (ona hakkımı helal etmek suretiyle) tasaddukta bulunuyorum.” der ve orada ayrılır. İkinci gün Hz. Peygamber,

Ulbe b. Zeyd nerede? Allah Teâlâ onun sadakasını kabul etti.” buyurmuştur.

 

2-Ailevî Yardımlaşma

Ailevî yardımlaşmadan maksadımız; müslüman bir kişinin eşi ve çocukları için yaptığı bütün harcamalardır.

 

a) Eşine ve Çocuklarına

Hz. Peygamber bir hadîsinde, “Hanımına yedirdiğin senin için sadakadır…” buyurmuştur.

Diğer bir hadîste “Erkeğin sırf Allah’ın rızasını kazanmak ümidiyle ev halkına yaptığı harcama onun sadakasıdır.”

Bir başka hadîste de “Veren el alan elden daha hayırlıdır. Bakmak zorunda olduğundan başla. En hayırlı sadaka geçimi üzerine olan varlıklara ayrılan sadakadır. El açmaktan sakınan kimseyi Allah, başkalarına muhtaç etmez.” demektedir.

Yine Peygamberimiz bir hadîsinde Suraka b. Cu’m’a şöyle demiştir:

Sana en büyük sadakanın (ya da büyük sadakalardan birisinin) hangisi olduğunu haber vereyim mi?” Suraka

“Evet, Ya Rasûlallah!” deyince, Peygamberimiz,

Boşanıp da senden başka kendisini giydiren birisi olmayan kızın.” buyurmuştur. Yani herhangi bir sebeple boşanıp da geri babasının yanına dönen dul kadına babasının ona bakması en büyük sadaka sevabı kazandıran hizmetlerden birisidir. Bu hadîs, buna benzer vukua gelebilecek hâdiselerde alınacak tavrı göstermekte ve böyle bir hastalığın tedavisi için güzel bir reçete sunmaktadır. Aynı zamanda böyle birisinin sokağa atılmasıyla, meydana gelecek olan bir takım huzursuzlukların ve kötülüklerin de önüne geçme yolunu bildirmektedir.

Bir başka hadîste de “Kişinin ehline yaptığı infak ve harcama o kişi için sadaka yazılır. Kendisi ile namusunu koruduğu şey de sadakadır.” buyurulmuştur. Hatta kişinin hanımına mukarenette bulunmasının bile sadaka sevabı kazandırdığını bildiren Rasûlullah’a ashab,

“Ya Rasûlallah! birimiz şehvetini kaza ederse yine mi sevap olur?” deyince Rasûlullah (s.a.s.)

Söyleyin, o kimse şehvetini haram yolla giderseydi, ona günah olmayacak mıydı? İşte bunun gibi helal yol ile de şehvetini helal yolla giderirse sevaba nail olur.” diye ifade etmiştir.

 

b- Ana – Babasına

Kur’ân-ı Kerîm’de Cenab-ı Hak, ana-babaya iyilik hususunda şöyle buyurur: “Ana-babaya iyilik edin. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse onlara “öf bile deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel ve tatlı söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanadını indir ve ‘Ya Rab, onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse sen de kendilerini öyle esirge,’ de

Bu ayet-i kerimede beş surette ana-babaya iyilik edilmesi emredilmektedir:

1) Öf bile dememek,

2) Onları azarlamamak,

3) Onlara güzel söz söylemek,

4) Onlara karşı mütevazi olmak,

5) Onlar için hayır duada bulunmak. Daha bir çok ayet-i kerimede ana-babaya itaat emredilmiştir.

Peygamberimiz, cihada gitmek isteyen bir sahabiye

“Anan-baban hayatta mı?” deyince sahabi,

“evet” der. Peygamberimiz de

“Git, onlara hizmet et” talimatını verir.

Şayet ana-baba hayatta olmazsa onlar namına tasaddukta bulunmak suretiyle hem onlara iyilik yapılmış olunur, hem de tasaddukta bulunanın kendisi de sadaka sevabı kazanır. Buna şu hadîs güzel bir örnektir: Sa’d b. Ubâde anlatıyor:

“Ey Allah ‘m Rasûlü! annem vefat etti, onun adına yapacağım sadakanın hangisi daha faziletlidir?” dedim. Peygamberimiz

“Su” buyurdular. Bunun üzerine Sa’d bir kuyu kazar ve

“Bu kuyu Sa’d’ın annesi içindir” diyerek kuyuyu tasadduk eder.

Hadîste “su”yun zikredilmesi, o zaman da Arabistan’da en önemli ihtiyaçlardan birisinin su olması itibariyle olabilir. Bu sebeple biz de geçmişlerimiz için tasaddukta bulunacağımız zaman toplumun en zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak cinsten olmasına dikkat etmemiz gerekir.

Bir başka hadîste de

“Bir adam (Rasûlüllaha gelerek), “Ey Allah’ın Rasûlü! annem vefat etti Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu?” diye sorar. Rasûlüllah da

“Evet” deyince, adam,

“Benim bir meyveliğim var, siz şahit olun ki onu annem için tasadduk ediyorum” der.”

 

3-Akrabalara

Ailevî yardımlaşmalardan sonra, sıra biraz daha geniş daire olan akrabaya gelmektedir. Dinimiz de bu konuda çokça teşvikte bulunmuştur. Mesela, “Akrabaya, yoksullara, yolda kalmışa haklarını ver. Malını da israf etme.” buyurarak bu ayette ihtiyaç sahibi olanlara yardımda bulunulması emredilirken önce akraba zikredilerek, bir insanın önce kendi yakın akrabalarını ve hısımlarını gözetmesine dikkat çekilmiştir. İkinci bir husus da yardımda bulunanın kendisinin yardıma muhtaç olacak kadar fazla ileri gitmemesinin emredilmiş olmasıdır.

Bir diğer ayette de “Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği (özellikle de) akrabaya muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emreder…” buyurulmaktadır. Yine bir başka ayette, Allah’a ibadet ve ana-babaya ittaatten sonra hemen üçüncü sırada akrabalara iyilik edilmesi emredilir. Bir diğer ayette de “Onlar hangi şeyi nafaka vereceklerini sana sorarlar. De ki, malda vereceğiniz şey (evveliyetle) ana-babanın, akrabaların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunun hakkıdır…” denilmektedir.

Hiç şüphesiz bu yardımların en güzeli manevi yardımdır. Bu da onların imanlarının kurtulmasına çalışmaktır. Bu hakikate da şu ayet işaret etmektedir: “En yakınlarını uyar.”

Akrabaya yapılacak olan ikinci yardım da maddi yardımlardır. Bu yardımlar küçük olsun büyük olsun yardım edene büyük sevaplar kazandırmaktadır.

Bunu “Akrabalar iyiliğe daha layıktır. Bu iyiliği akrabaların fakirlerine yap.” sözü çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. Yine bir hadîste de “En faziletli sadaka, kendisine buğz ve düşmanlık eden akrabaya verilen sadakadır.” buyurulmuştur.

Ebû Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber buyurdu:

Veren el alan elden daha hayırlıdır. Vermek (yani bakmak) zorunda olduğundan başla. En hayırlı sadaka geçimi üzerine olanlara ayrılan sadakadır. El açmaktan sakınan kimseyi Allah, dilenmekten korur, içinde bulunduğu duruma kanaat edenleri Allah başkalarına muhtaç etmez.

 

4- Kişi ve Toplum Açısından

 

a) Kişinin hizmetçisine ve işçisine yardımı

Hz. Peygamber (s.a.s.) “Kişinin hizmetinde bulunana harcadığı sadakadır.” buyurmaktadır. Bu hadîs kişinin -esnaf ise- işçisinin ve hizmetçisinin gönlünü hoş etmek için -aldığı ücret- dışında yapacağı bütün harcamaların sadaka sevabı kazandıracağını bildirmekle birlikte bütün insanların gerek amir gerek esnaf olsun hizmetinde ve raiyyetinde bulunanlara iyilik yapmalarını ve ikramda bulunmalarını teşvik etmektedir.

 

b) Hastayı ziyaret

Bir müslümanın, bir hastayı ziyaret etmesi ona sadaka sevabı kazandırır. Bu konuda Hz. Peygamber “Hastayı ziyaret etmen sadakadır.” buyurmuştur.

 

c) Cenazeye iştirak

Yine Peygamberimiz (s.a.s.) “Cenazeye tabi olman sadakadır.” buyurmuştur.

 

d) Allah yolunda olanlara yardım

Bir müslümanın din-i mübin-i İslam’a hizmet edenlere yaptığı maddi ve manevi yardımları ona sadaka sevabı kazandırmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir erkeğin harcadığı paraların en hayırlılarını sayarken,

Allah yolunda yararlandığı vasıtasına harcadığı para ve Allah yolunda harcadığı paradır.” demektedir.

Her insanın bizatihi Allah yolunda hizmet etme imkanı olmayabilir. Ama vasıtası olan vasıtasını hizmet edenlere tahsis edebilir, para yardımında bulunabilir.

 

e) Yol göstermek

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Yolunu kaybeden yolcuya yolunu göstermen senin için sadaka yazılır.” buyurmuştur. Bu hadîste belirtilen “yol gösterme”, yolunu kaybeden her hangi bir yolcu için olduğu gibi hak yoldan sapan ve manevi yolunu kaybedenler için de geçerlidir.

 

f) Su ikramı

Resûlullah (s.a.s.), bir hadîsinde “Kovandan, mü’min kardeşinin kovasına su boşaltıvermen senin için sadakadır.” buyurarak kuyudan su çekip, bir mü’min kardeşin kovasına su boşaltmak gibi bir iyiliğin dahi küçük görülmemesini ifade ederken, buna mümasil hizmetlerin yapılmasını da teşvik etmektedir. Bir hadîste de “Ecir bakımından su’dan daha büyük bir sadaka yoktur.” şeklinde ifade ederek “En faziletli sadaka, su ikram etmektir.” diyen Resûlullah (s.a.s.), ihtiyaca en güzel şekilde cevap verecek şeyin ikram edilmesine dikkat çekmiştir.

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor:

Ey Allah’ın Resûlü!” dedim, verilmemesi caiz olmayan şey nedir?

Su, tuz ve ateş!” buyurdular. Ben tekrar:

Ey Allah’ın Resûlü! Evet suyu anladık öyledir, ama tuz ve ateş niye öyledir?” dedim. Şu cevabı verdi:

Ey Humeyra! Kim (isteyene) ateş verirse, bu ateşin pişirdiği her şeyi tasadduk etmiş gibi sevab kazanır! Kim de tuz verirse, o da bu tuzun tatlandırdığı her şeyi tasadduk emiş gibi olur. Kim su bulunan yerde bir Müslümana bir içimlik su içirirse sanki bir köle azat etmiş gibi olur, suyun bulunmadığı yerde içirirse, onu ihya etmiş gibi olur.”

Bu hadîslerde de görüldüğü üzere su, tuz, ateş vs. gibi şeyleri ikram etmek dahi olsa hiç bir iyiliği küçümsememek gerekir.

 

g) Tebessüm

Yine Hz. Peygamber “Mü’min kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadaka yazılır.” buyurarak müslüman kardeşlerimizle karşılaştığımız zaman onlara karşı güler yüzlü olmamıza dikkat çekmekte ve bu tebessümün müslümana sadaka sevabı kazandırdığını belirtmektedir. Bunun içindir ki, Peygamberimiz, “Mü’min kardeşini güler yüzle karşılamak bile olsa hiç bir iyiliği küçümseme!” buyurmuştur. Çünkü Allah rızasına mazhar olan en küçük bir iyilik, Allah’ın rızasına nail olmayan en büyük bir işten daha büyüktür. Yeter ki Allah kabul etsin. İyilik edilen insan ister zengin olsun ister fakir olsun, farketmez.

 

h) Emâneti sahibine vermek

Rasûlullah (s.a.s.) “Müslüman, emin bir vekilharç, kendine emanet edilen bir malı gönül hoşluğu ile verdiği takdirde tasadduk edenlerden biri olur.” buyurarak iki şeye dikkat çekmektedir:

– Müslüman emin olmalı,

– Kendine emanet edilen her hangi bir malı gerekli yere verirken, bu işi gönül rızası ile yapmalı. Bu takdirde sadaka sevabı kazanır. Eğer gönül hoşnutluğu ile yapılmazsa, hatıra binaen yapılırsa o zaman ihlas ve samimiyeti kaybeder. Bu sevaptan mahrum kalabilir.

Aynı zamanda bu hadîste müslümanların birbirine yardımcı olmasına da teşvik vardır.

 

i) Borçluya mühlet vermek

Resûlullah (s.a.s.) “Kim bir borçluya mühlet verirse, (mühlet verdiği) her bir gün için sadaka sevabı kazanır. Kim de borcunun vadesi geldikten sonra tehir ederse, ertelediği müddetçe her geçen gün alacağı kadar sadaka yazılır.

Bir başka hadîste de “Bir müslümana bir şeyi iki kere borç veren hiç bir müslüman yoktur ki, onun bu davranışı, o şeyi bir kere sadaka vermiş gibi sadaka sevabı kazandırmış olmasın.” buyurulmuştur. Görüldüğü gibi bu hadîslerde alacaklıyı gözetmek ve gerektiğinde ona ikinci defa mühlet vermenin bile sadaka sevabı kazandıracağı haber verilmektedir. Ancak alacaklının böyle bir niyeti de su-i istimal etmemesi gerekir.

 

j) Ziraat

Bir müslüman meyvesinden ve gölgesinden veya kendisinden istifade edebilecek bir ağaç diker ya da bir bitki ekerse, onun için sadaka olur. Bunu Hz. Peygamber şu hadîsleriyle ifade buyurmuştur. “Bir müslüman, bir ağaç dikerse o ağaçtan yenilen, o kişi için sadakadır. Her hangi bir kişi o ağaca zarar verirse yine diken kişi için sadaka olur.”

Diğer bir rivayette de “Bir müslüman bir ağaç diker veya bitki eker de ondan bir insan veya hayvan yahut kuş yerse, kıyamet gününe kadar o kişi için sadaka olur.”

Bediüzzaman bunu şu şekilde izah etmektedir: “…Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviyye ile beraber senin nafaka-i uhreviyyene ve zad-ı ahiretine ehemmiyetli bir menba olan iki maden-i manevi kazanırsın.

Birinci maden; bütün bağındaki yetiştirdiğin çiçekli olsun meyveli olsun her nebatın, her ağacın tesbihatından güzel bir niyet ile bir hisse alıyorsun.

İkinci maden; hem bu bağdan çıkan mahlukattan kim yese -hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun- sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şart ile ki, sen Rezzak-ı hakiki olan Allah namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve O’nun malını O’nun mahlukatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan…”

Görüldüğü gibi halis bir niyetle Allah’ın rızasını kazanmak için bütün canlıların istifadesi için ekilen- dikilen her şeyden, o kişi sadaka sevabı kazanmaktadır. İster bu kendi çocuk-çoluğunun rızkının temini olsun, isterse fîsebilillah olsun farketmez. Çünkü her ikisinden de canlılar istifade etmektedir.

 

k) Engelleri kaldırmak

Bir müslümanın hedefine ve maksadına ulaşması için gelip geçtiği yerlerde bulunan engelleri kaldırmak ve rahatsız edici şeyleri atmak, sadaka sevabı kazandırmaktadır.

Bu konuda Resûlullah (s.a.s.)

Her müslümanın sadaka vermesi lazımdır” deyince bir adam

“Ya Rasûlallah! buna kim güç yetirebilir?” diye sorar. Hz. Peygamber de

“… Yoldan eziyet verici şeyi kaldırman bile sadakadır…”

İnsanların geçtiği yollardan, eziyet verici şeyleri, maddî engelleri kaldırmak sadaka olduğu gibi, Allah’a götüren yollardaki manevî engelleri de ortadan kaldırmanın daha büyük sadaka olacağı kanaatindeyiz.

 

l) Selâma karşılık vermek

Rasûlullah (s.a.s.), bir müslümanın verdiği selama selâmla karşılık verilmesinin sadaka sevabı kazandırdığını bildirmek için “Bir müslümanın, selamına karşılık verilmesi sadakadır.” buyurmuştur. Bir başka hadîste de

Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz birbirinizi sevmedikçe hakiki iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” buyurmaktadır.

 

m) Misafire ikram

Yine Resûlullah (s.a.s.), misafire ikramda bulunmayı teşvik ederek, bu ikramın sadaka sevabı kazandırdığını haber vermişlerdir.

 

n) Hayır müesseseleri

İnsanların istifadesi için yaptırılan ve hayırlı işlerde kullanılmak üzere inşa edilen bütün müesseseler ve vakıflar, müessisler ve vakfedenler için kıyamete kadar arkalarından kedilerine sadaka sevabı kazandıran şeylerdir. Bunun için Hz. Peygamber (s.a.s.), bu müesseselere “sadaka-i cariye” diyerek

İnsan öldüğü zaman, amel defteri üç sebeple açık kalır. Bunlar; sadaka-i câriye veya kendisinden faydalanılan ilim veyahut arkasından kendisi için dua eden salih evlat” buyurmuştur.

 

o) İyi muamele

Bir müslümanın her hangi bir sebepten dolayı maruz kaldığı kötülüğe karşı iyi muamelede bulunması onun için sadaka yazılır. Peygamberimiz bunu şu hadîslerinde belirtmişlerdir:

Sana kötü nazarla bakan bir adama senin iyi nazarla bakman sadakadır.” Yine bir başka hadîste

İnsanlara iyi muamele etmek sadakadır.” buyurarak Allah’a isyan edilmedikçe insanlara hüsn-ü muamelede bulunmanın ve onları görüp gözetmenin kişiye sadaka sevabı kazandıracağını ifâde etmiştir.

 

p) İyiliği tavsiye, kötülüğü yasaklama

Resûlullah (s.a.s.) bir çok hadîslerinde “Emr-i bi’l-maruf sadakadır. Nehy-i ani’l-münker sadakadır.” buyurmuş ve hayatı boyunca da bu vazifeyi en güzel şekilde ifa etmiştir.

Her zaman olduğu gibi, özellikle bu zamanda her müslüman, kendi seviyesine ve durumuna göre müsbet hareketle bu vazifeyi yapmakla mükelleftir. Bu kudsî vazife yapılırken, usûl de en az vazife kadar önem arzetmektedir. Özellikle neyin, nerede, nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğinin bilinmesi lâzımdır.

 

r) Güzel söz

İnsanları doğruya, hidayete ve hayırlı şeylere götüren, hayırlara vesile olan ve sevap kazandıran her söz “kelime-i tayyibe” ile ifade edilmektedir. Kelime-i tayyibe; kelime-i tevhid, tahmid, tesbih, Kur’an ve iman, inanç vs. gibi bütün güzel mânâları ihtiva etmektedir. İşte bunlara dair söylenen ve bunlarla yapılan bütün güzel şeyler, kelime-i tayyibedir. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber, “Kelime-i tayyibe sadakadır.” buyurarak, insanların hayır söylemelerini ve hayırlı şeyleri konuşmalarına dikkat çekmiştir.

Bu konuda İbnü Battal şöyle der: “Güzel söz, hayırlı işlerin büyüklerindendir. Çünkü Cenab-ı Hak, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki Iştından bir dost olur.” buyurmaktadır, diyerek; kötülüğü önleme fiil ile olduğu gibi bazen söz ile de olur.” Eğer insan konuştuğunda zarar verecekse o zaman susması en güzeldir. Bunun içindir ki “Dili muhafaza etmek, en faziletli sadakadır.” denmiştir. Yine meşhur bir darb-ı mesel vardır; “Söz söylemek gümüş ise sükût altındır”. Çünkü, her doğruyu bilmek haktır. Ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.

 

s) Vasıtaya bindirmek

Bir müslümanın, mü’min kardeşine vasıtasına binerken veya eşya yükletirken yardım etmesi, o kişiye sadaka sevabı kazandırmaktadır. Peygamber Efendimiz, “Bir kimseye, vasıtasına binerken ya da yükünü yükletirken yardım etmen sadakadır.” buyurmuştur. Bu hadîsten hareketle, kişiyi vasıtasına bindirmede yardım etmek, insana sadaka sevabı kazandımsa, vasıtası olanların da, vasıtası olmayım veya yolda kalanı yahut buna benzer zor durumda kalanları kendi vasıtalarına almak suretiyle yardımcı olmaları, daha çok sadaka sevabı kazamaya vesile olacağı kanatindeyiz.

 

t) Ayırım yapmamak

Resûlullah (s.a.s.) “Zengin ve f ahire yaptığın her iyilik sadakadır.” buyurarak zengin, fakir her insanın muhtaç olduğu maddi ve manevi ihtiyaçları vardır. Bu sebeple bir insanın hangi seviyede olursa olsun ona karşı iyilikte bulunulması gerekliliğine dikkat çekmektedir.

 

u) Dargınları barıştırmak

Resûlullah (s.a.s.), “Dargın olanların arasını bulup barıştırmak en faziletli sadakalardandır.” buyurarak, herhangi bir sebeple birbirlerine küsen iki kişinin ya da iki grubun arasını düzeltip barıştırmak kişiye sadaka sevabı kazandırdığını bildirir.

Cenab-ı Hak, bu durumu Kur’ân-ı Kerîmde şu şekilde anlatmaktadır:

Mü’minler ancak kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” Ayette de görüldüğü gibi, iki mü’min birbirleri ile kavga ederlerse veya bir başka sebeple birbirilerine küserlerse, onların arasının düzeltilmesi ve barıştırılması emredilmiştir.

 

5-İlim Öğrenmek ve Öğretmek

Hz. Peygamber (s.a.s.) “En üstün, en faziletli sadaka, müslüman bir kişinin ilim öğrenmesi sonra da o ilmi bir müslüman kardeşine öğretmesidir.” buyurarak müslümanları hem ilme teşvik etmiş hem de ilim öğrenmenin ve öğretmenin en faziletli işlerden olduğunu bildirmişlerdir. Bir hadîste de

Bilmeyene ilim öğretmek, sadakadır.” şeklinde ifade edilmiştir.

İlim ise okumakla elde edilir. Bunun için Kur’ân’ın ilk emri, “oku” emridir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, neyin ve nasıl okunması gerektiğine de dikkat çekerek “Rabbinin adıyla oku” buyurmuştur. Sunuda ifade edelim ki, okunanlara Allah’ın ismiyle başlanması gerektiği kadar, okunanlarda Allah’ın isimlerini okuyabilmek de çok önemlidir. Nice okuyanlar vardır ki, okuduğundan habersizdir.

 

Netice

Buraya kadar ifade etmeye çalıştığımız sadaka şekilleri ile, İslâm’daki hayır yollarının ne kadar çok olduğunu gösterme açısından bir kaç numune zikrettik.

Her bir müslüman, durumu ne olursa olsun, maddi ve manevi olarak yardım elini uzatabileceği birisini bulabilir. Yine insan, hangi makam ve mevkide bulunursa bulunsun kendisinden aşağı seviyede yardım edebileceği insanlar olabilir. Çünkü içtimai hayatta hiç bir insan eşit seviyede değildir. Bu sebeple herkesin; her hâl-u kârda yardım edebileceği birisi vardır.

Zikrettiğimiz hadîslerde de görüldüğü üzere İslâm, madde ve manadan oluşan bir hayat nizamıdır. Bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma müessesesidir. Bir kaynaşma ve kardeş olma prensipleri mecmuasıdır. Bu sebeple eğer biz müslümanlar, gerçek manasıyla kendi benliğimize, kendi fıtratımıza ve kendi kimliğimize dönebilirsek, kendi fıtratımıza uygun olan İslâm’ın bu prensiplerine uyabilirsek ve onu bütün hallerimizde, tavırlarımızda, yaşantımızda görebilirsek ve başkalarına gösterebilirsek, kısaca biz, İslâm’ı tam manasıyla yaşayabilirsek, işte o zaman, bu insanlar, içinde bulundukları sefalet ve rezaletten kurtulacaklardır. Neticede bu toplum ve bu İslâm ümmeti bir kere daha asr-ı saadetteki gibi büyük bir saadete nail olacak, herkes kardeş olacak, herkes dost olacak, herkes mutlu olacak ve bu dünya gül-gülistana dönecektir. İnşaallah…

 

KAYNAKLAR

Aclûni, İsmail b. Muhammed, Keşfu'l-Hafâ.

Ahmed ibn Hanbel, Müsned.

Aynî, Umdetü’l-Kâri Şerhu Sahihi'l-Buhari.

Buharî, Sahih.

..... el-Edebu'l-Müfred,

Canan, İbrahim, Kütüb-u sitte Muht. Terc. ve Şerhi.

Cüban, Mesud, er-Raid,

Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakim ve Meâl-i Kerim,

EbuDavud, Sünen İst.,1992,

Ebu'l-Beka, el-Külliyat,

Heysemi, Nureddin Ali b. Ebi Bekr, Mecmau'z-Zevâid ve Menbeu'l- Fevâid, Beyrut, 1982.

İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye.

İbn Hacer, Büluğu’l-Meram.

……. el-Metalibu’l-Aliye.

İbn Mace, Sünen.

İbn Manzur, Lisânül-arab.

İbn Receb, Abdurrahman b. Şihabüddin, Câmiul-ilm ve’l-Hikem, Beyrut, 1995.

Miras, Kamil, Tecrid-i sarih Terc, Ankara 1984'

el-Mutarrizi, Nasır b. Abdi's-seyyid b. Ali, Kitabu'l-muğarrib, Beyrut, ts.

Müslim, el-Câmiu's-Sahih.

Nasır, Ali Mansur, et-Tacü’l-Camiu li’l-Usûl li Ehadisi’r-Rasul.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra.

Nursi, Said, Sözler.

...... İşârâtü’l-İ’caz.

es-Suyûti, Celaluddin, el-Câmiu's-Sağîr.

Tirmizi, Sünen.

Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili.

 

* Yeni Ümit Dergisi arşivinden (Ocak, 2003; 59. sayı)

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 01/08/2023