Duhâ (Kuşluk) Namazı





Author: Doç.Dr. Kadir PAKSOY - min read. - Post Date: 05/30/2023
Clap

"Duhâ" ve "evvâbîn" namazları gibi diğer nafile namazlar farz namazlardan kalan eksik ve gediklerimize sargı vazifesi görecek, onları tamamlayacaktır. Allah (celle celâluhû) farzlardaki boşluklarımızı nafilelerle dolduracaktır.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), beş vakit namazdaki sünnetlerin yanı sıra günün ve gecenin belli vakitlerinde nafile namaz kılarak ibadet hayatını süslemiştir. O, Allah’a kulluğu en güzel şekilde temsil etmiştir. O’nun kıldığı nafile namazlardan birisi de duhâ (kuşluk) namazıdır.

Arapçada güneşin yeryüzünü aydınlatması veya gün aydınlığı mânâlarına gelen “ضحى” (duhâ), “kuşluk vakti” demektir. Kurban edilecek hayvanlara da genellikle kuşluk vaktinde kesildikleri için “udhiye” yahut “edhâ” denilmiştir. “Yevmu’l-edhâ” ise, kurban bayramının birinci günü mânâsına gelir. Bayram namazı da kuşluk vaktinde eda edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in 93. sûresi “Duhâ Sûresi”dir. Bu sûre, “Duhâ (Kuşluk) vaktine andolsun ...” mealindeki âyetle başlar. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de zaman, mekân ve nimetlere yemin etmiştir. Kuşluk vakti de yemin edilen şeyler arasındadır. Yeminle zikredilen bu hususların dikkat ve ihtimamla karşılanması gerekir.

 

Duhâ Namazının Fazileti

Sabah ile öğle vakti arasında günün geniş bir kısmını içine alan kuşluk vakti, ömür sermayesinin önemli bir kısmını teşkil eder. Bu vakit, insanların günlük işlere daldıkları ve yoğun mesailere koyuldukları zaman diliminde yer alır. Hususiyle fertlerin dünyevîleştiği, yoğun işlere ve meşgalelere yöneldikleri esnada, Yüce Yaratıcı’yı (celle celâlühü) hatırlayarak kuşluk namazı kılmak, gündüzü nafile ibadetle ihyâ yönünden büyük bir kazançtır.

Farz ya da vacip ibadetler, kulların zorunlu olarak yapmaları gereken amellerdir. Farzların dışında bir de insanların iradesine bırakılan nafile ibadetler vardır ki, bunları edâ etmek, büyük hayırlara vesile olur. Bu nafile ibadetler, Allah’a karşı şükür ve hamd vazifesini yerine getirmek, O’nun rızasını kazanmak ve O’na yakın bir kul olmak için önem arz eder. Bir kudsî hadîste Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:

Kulum nafilelerle bana yaklaşır. Sonunda Ben onu severim ve onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Kulum benden bir şey dileyecek olursa, mutlaka onu veririm. Bana sığınacak olursa, şüphesiz onu himayeme alırım. (Buharî, Rikâk 38)

Nafile ibadetlerden olan kuşluk namazının Allah’ın rızasını ve kurbiyetini kazanmada, kalb, vicdan ve ruhu mânen takviye etmede önemi büyüktür. Ebû Zerr (ra) ve Ebudderdâ (ra), Peygamber Efendimiz’den (sallallahü aleyhi ve sellem) rivayet ettikleri bir hadîs-i kudsîde bu hususu şöyle haber verirler:

Yüce Allah buyurdu ki: ‘Ey Âdemoğlu! Günün evvelinde Benim (rızam) için dört rekât namaz kıl, Ben de günün sonuna kadar seni gözeteyim.’ ” (Tirmizî, Salât 346; Sahîhu İbn Hibban, 11/36).

Kuşluk vaktinde kılınan nafile namazın bir hususiyeti de bazı günahların affına vesile olmasıdır. Bu konuda Ebû Hureyre ve Ebû Zer Hazretlerinden nakledilen rivayette Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

Her kim iki rekât duhâ namazı kılmaya devam ederse, Allah o kimsenin günahlarını denizin köpükleri kadar çok da olsa affeder.” (Tirmizî, Salât 346).

Kuşluk namazını edâ edenler için bir başka müjdeyi Ebû Hureyre (ra), Efendimiz’den (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle rivayet eder:

Cennette bir kapı vardır ki ona duhâ kapısı denir. Kıyamet günü bir münâdi şöyle nida eder: Duhâ namazına devam eden kimseler nerede? İşte bu sizin kapınızdır, haydi Allah’ın rahmetiyle bu kapıdan içeriye girin.” (Taberanî, el-Mu’cemu’l-kebîr, 20/30).

Ebudderda (r.a.), bu husustaki bir başka fazileti şöyle nakleder: Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

Kim kuşluk namazını iki rekât kılarsa, o kimse gafillerden olmaz (yazılmaz). Kim dört rekât kılarsa, âbidlerden (ibadet edenlerden) yazılır. Kim altı rekât kılarsa o gün ona yeter. Kim sekiz rekât kılarsa, Allah onu çok kunut eden (kânitîn) kimselerden yazar. Kim on iki rekât kılarsa, Allah ona Cennet’te bir köşk bina eder.” (Taberani, el-Mu’cemu’l-evsat, 1/182)

Kaydedilen bir başka rivayette de duhâ namazının ayrı bir faziletine dikkat çekilmektedir: Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mevkiye askerî birlik göndermiş, onlar da umulandan çok daha önce ganimetlerle dönmüşlerdi. Gazilerin kısa sürede böylesine bol ganimetle dönmelerini gıptayla karşılayanlar olmuştu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları teselli etmek için şöyle buyurdu:

Size bunlardan daha yakınınızda olan, ganimet bakımından daha çok ve daha tez eve döndüren bir amelden haber vereyim mi? Sabahleyin duhâ namazını kılmak üzere namazgâha yönelen kimse, hem daha yakın bir gazvede bulunmuş, hem daha çok ganimet almış, hem de daha tez evine dönmüş olur.” (Müsned, 2/175; Sahîhu İbn Hibban, 6/276)

Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), insan bedeninde üç yüz altmış eklemin bulunduğunu ve bunlar için günlük sadaka terettüp ettiğini beyan buyurmaktadır. Allah’a hamd ve senâyı çokça yapmayı, başkalarına yardım ve iyilikleri çoğaltmayı; bunları yapamıyorsa hiç olmazsa iki rekât duhâ namazı kılmak suretiyle şükrünü eda etmeyi tavsiye buyurmaktadır (Müslim, Zekât, 54; Ebu Dâvud, Edeb 172; Müsned, 459) Bu hususu destekleyen bir hadîs-i şerîf ise şöyledir:

Her gün sizin her ekleminiz için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tekbir sadakadır, iyiliği emretmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Bütün bunlara kişinin kuşluk vakti kılacağı iki rekât duhâ namazı kâfi gelir.” (Buharî, Sulh 11; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 84)

 

Duhâ Namazının Vakti

Kuşluk vakti geniştir. Doğan güneşin bir miktar yükselmesinden -yani kerahet vaktinin çıkmasından- itibaren başlar, öğle vaktine yaklaşıldığında -yani kerahet vaktinin girmesiyle- sona erer. Bu zaman aralığında duhâ namazı kılınabilir. Ancak efdal olanı; güneş ışıklarının kuvvetli düşmesiyle ortalığın ısındığı vakitten itibaren kılınanıdır. Buna güneşin doğuşundan iki saat sonrası da diyebiliriz. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde efdal olan vakti şöyle bildirmiştir:

Duhâ namazı, deve yavrusunun ayaklarının ısınan zeminden yanmaya başladığı zaman kılınmalıdır.” (Müslim, Salâtu’l-musâfirîn, 143.)

Bir beldede güneşin doğuşundan 45–50 dakika kadar sonra, kerahet vakti çıkar, kuşluk vakti girer. Esasen güneşin doğu cihetinden doğup yükselmesi ve ortalığı iyice aydınlatması anlamına gelen “işrâk vakti”, aynı zamanda kuşluk vaktinin de başlangıcı olmaktadır. Hadîslerde İşrâk vaktine mahsus tavsiye edilen nafile namaz yoktur. Bu vakitte kılınan namaz da duhâ (kuşluk) namazı hükmündedir.

 

Duhâ Namazı Kaç Rekât Kılınabilir?

Nafile ibadetlerde belli bir rekât sınırlaması yoktur. Aynı şekilde duhâ namazı için de herhangi bir tahdit konulmamıştır. Diğer nafile namazlar gibi en az iki rekât olmak kaydıyla dört, altı, sekiz ve daha ziyade kılınabilir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kimi zaman iki, kimi zaman dört, kimi zaman da sekiz rekât kılmıştır. Duhâ namazının ilk müdavimleri olan sahabîlerin iki ya da dört rekât kıldıklarına dâir nakiller mevcuttur.

Hz. Aişe (r.anhâ) bir rivayette şöyle demektedir:

Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşluk namazını ikişer ikişer olmak üzere toplam dört rekât kılardı. Bazen bunu dilediği kadar artırırdı.” (Müslim, Salatu’l-musafirîn 78). Yine Aişe Validemiz bir başka rivayette şöyle demektedir:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim hanemde dört rekât kuşluk namazı kıldı.” (Müsned, 6/74). Bu rivayetleri delil olarak kaydeden kimi âlimler, duhâ namazının dört rekât kılınmasını tavsiye etmektedirler (Hâşiyetu’t-Tahtavî, s. 321).

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatının son dönemlerinde kuşluk vaktinde bazen sekiz rekât nafile namaz kılmıştır. Ancak Hz. Aişe (r.anhâ), Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalık ya da rahatsızlık gibi sebeplerden ötürü geceleyin kılmaya güç yetiremediği teheccüd namazını, gün içinde kuşluk vaktinde uzun uzadıya sekiz rekât kıldığını nakletmiştir. Zîrâ Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), teheccüd namazını her gece edâ etmeye itina gösterirdi. Ancak yolculuk yahut rahatsızlık gibi sebepler dolayısıyla geceleyin kılamadığı teheccüd namazına bedel kuşluk vaktinde namaz kılardı. Hz. Aişe’nin yanı sıra Hz. Hafsa Validemiz de Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve selem) vefatına yakın dönemde, rahatsız olduğu gecenin gündüzünde teheccüd namazını hanımlarının hânesinde kuşluk vaktinde sekiz rekât kıldığını nakletmiştir. Bazen bu namazları on iki rekât kıldığı da olmuştur (Buhârî, Teheccüd, 31). Hattâ namazın kıyam ve kıraatini, gece namazındaki gibi uzun yapar; ayakta durmaya takat getiremeyince oturarak eda ederdi (Sahîhu İbn Hibban, 11/38; 11/36).

Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke’yi fethettiği gün amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’nin evine misafir olmuştu. Orada kuşluk vaktinde uzun uzadıya sekiz rekât namaz kılmıştı. Her ne kadar Ümmü Hânî’den nakledilen rivayetlerde bunun kuşluk namazı olduğu ifade edilmekte ise de, Peygamber hanımlarının bildirdiği rivayetlerden de anlaşıldığı üzere, sekiz rekâtlık bu namaz, Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) gece eda edemediği teheccüd namazıdır. Binaenaleyh, teheccüd namazını âdet haline getirenler, vaktinde kılmaya muktedir olamadıkları zaman bu ibadeti kuşluk vaktinde telâfi edebilirler.

Bu konuyla ilgili bir başka rivayeti Ka’b b. Mâlik (r.a.) şöyle nakleder: “Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yolculuktan döndüğünde Medine’ye genellikle kuşluk vakti girerdi. Şehre girince ilk önce mescide uğrar, iki rekât duhâ namazı kılardı. Sonra da mescitte bir müddet oturur ve ashabıyla sohbet ederdi.” (Ebû Davud, Cihad, 161) Bazı âlimler bunu seferden yahut gazveden dönüşte kılınan şükür namazı olarak da nitelendirmişlerdir.

 

Kuşluk Namazının Bir Adı da Evvâbîn Namazıdır

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), kuşluk namazını, “Allah’a yönelen ve O’na tövbe eden kimselerin namazı” anlamına gelen “Salâtu’l-Evvâbîn” olarak vasıflandırmıştır.

Günah işlediği zaman hemen Allah’a yönelen, günahlarından pişmanlık duyarak tövbe ve istiğfar eden, hayırlı işlerle hayatını süsleyen kimse “evvâb”dır. Evvâb ve evvâbîn kelimeleri, Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamberlerin ve müminlerin vasıfları arasında zikredilmektedir. (Bkz. İsrâ Sûresi, 25; Sâd Sûresi 17, 19, 30, 44; Kâf Sûresi, 32).

Ebu Hureyre (ra) bu hususta Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

Duhâ namazını kılmaya ancak evvâblar (Allah’a yönelen, çokça tevbe eden kimseler) devam ederler. Zîrâ kuşluk namazı, evvâbîn namazıdır.” (Müstedrek, I, 314; Sahîhu İbn Huzeyme, I, 133)

Bu hususta sahabeden Zeyd b. Erkam’ın (ra) kuşluk namazını erken kılan bazı kimseleri gördüğü ve şöyle dediği rivayet edilmektedir: Şüphesiz bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir saatte kılmak daha sevaptır. Zira Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Evvâb kimselerin namazı, deve yavrularının ayağının sıcak kumdan yanmaya başladığı zaman eda edilir.” (Müslim, Salâtu’l-musâfirîn, 143)

Halk arasında bilindiği şekliyle evvâbîn namazı, akşam namazından sonra kılınan nafile namazın bir adıdır. Bu hususa işaret eden bazı rivayetler mevcuttur. Diğer bir kısım rivayetlerde ise, kuşluk vakti kılınan namaza da evvâbîn namazı denilmektedir. İster günün başında, isterse gecenin başında kılınan her iki nafile ibadet için “Allah’a yönelen kimselerin namazı” anlamında evvâbîn namazı denilmesinde mahzur yoktur. Kimi âlimler, duhâ namazına evvâbîn namazı demeyi tercih ederken kimisi de hem kuşluk için hem de akşam namazından sonra kılınan nafile namaz için “evvâbîn” ifadesini kullanmaktadır.

 

Kuşluk Namazının Müdavimleri

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşluk namazını kılmaya devam etmiş, fazileti hususunda ashabını da bilgilendirerek bu nafile ibadetin günlük hayatta yerleşmesi için teşvikte bulunmuştur.

Kuşluk namazının müdavimleri arasında Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) başta hanımları ve hâne halkı olmak üzere yakınındakiler, ilim ve faziletle meşgul olan Ashab-ı Suffe ve diğer sahabiler gelmektedir. Onlar, Efendiler Efendisi’nden gördükleri üzere kuşluk namazını kılmaya itina göstermişlerdir (Müsned, 6/105).

Suffe Ashabı’nın önde gelenlerinden ve kuşluk namazının müdavimlerinden Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir:

Halilim Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şu üç şeyi tavsiye buyurmuştur ki, bu tavsiyelerini hayatım boyunca asla terk etmem. Bunlar; her ayda üç gün oruç tutmak, günde iki rekât duhâ namazı kılmak, gece yatmadan önce vitir namazını edâ etmektir.” (Buharî, Teheccüd 3; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 85)

Hz. Aişe (r.anhâ) bu ibadeti eda etme hususunda şöyle demektedir:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her ne zaman duhâ namazı kılarsa, mutlaka ben de beraberinde kılmaktaydım.” (Buharî, Teheccüd 32; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 75)

Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra Hz. Aişe’ye bir şeyler sormak üzere hanesine gelenler, çok defa onu duhâ namazı kılarken görmüşlerdir. Ona bu namazın mahiyetini sorduklarında, Efendimiz’in kıldığı gibi duhâ namazı kılmakta olduğunu söylemiştir. (Müsned, 6/106, 125).

Bir defasında Hz. Aişe (r.anha) huzuruna gelen insanlara şu tavsiyede bulunmuştur:

Şayet benim önüme ebeveynim diriltilip getirilseler bile, bu duhâ namazını asla terk etmem.” (Muvatta’, Salâtu’d-duhâ 325)

Ashab-ı Suffe’den Ebû Ümame (ra) şu hatırayı nakleder: Bir defasında Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) sabahleyin mescitte oturuyordu. Derken Suffe ehlinden Ebû Zerr (ra) içeri girdi. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bu sabah nafile namaz kılıp kılmadığını sordu. Ebû Zerr (ra) henüz kılmadığını ifade edince ona namaz kılmasını emretti. Ebû Zerr de dört rekât duha namazı kıldı. (Müsned, 5/265)

Konuyla ilgili rivayetlerde, Ashab-ı Kirâm’dan Seleme b. Ekva’, Ebu’d-Derdâ, Enes b. Mâlik ve daha birçok sahabenin duhâ namazının müdavimlerinden olduğu kaydedilmektedir. (Buharî, Tevhid 36; Müsned, 6/445; Sahîhu İbn Hibban, 8/20)

Medine’de ikamet eden Sahabe-i Kirâm’ın yanı sıra Kubâ halkı da Peygamber Efendimiz’den (sallallahü aleyhi ve sellem) gördükleri üzere duhâ namazını kılmaya özen göstermişlerdir. Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) genellikle perşembe günleri kuşluk vakti Kubâ Mescidi’ne gider, halkla görüşme yapardı. Onlar da kendilerini mescitte karşılarlardı (Müsned, IV, 366). Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunan Zeyd b. Erkam (ra), Resûlullah’ın kuşluk vakti Kubâ Mescidi’ni teşrif edince orada duhâ namazı kılan kimseleri gördüğünü ve şöyle buyurduğunu nakleder:

Evvâbîn namazı, deve yavrusunun ayağının yanmaya başladığı vakittedir.” (Sahîhu İbn Huzeyme, IV, 461)

İbn Abbas (r.a.), Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Ben iki rekât duhâ namazı ve vitir namazı kılmakla emrolundum. Ancak bu namazlar sizin üzerinize farz değildir.” (Müsned, I, 232).

Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) duhâ namazının farz derecesinde zorunlu bir ibadet olmadığını bildirmek üzere bazen bu nafile ibadeti terk ettiği de olmuştur. Nitekim Ebû Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir:

Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çoğu gün duhâ namazı kılmaya devam ederdi ki, biz galiba onu hiçbir gün terk etmeyecek derdik. Bazı günler de kılmadığı olurdu ki, biz galiba onu bir daha kılmayacak derdik.” (Müsned, 3/36)

Esasen Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşluk namazını bazen terk etmesinin bir hikmeti, insanların onu farz ya da vacip zannetmemeleri içindir. Nitekim Hz. Aişe şöyle demiştir:

Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşluk namazını her defasında kılmamış, bazen terk etmiştir. Zîrâ O, çok sevdiği ve devamlı yapmayı arzu ettiği bir kısım amellerin insanlar tarafından sürekli yapılması neticesinde onlara farz kılınacağı endişesiyle onları kimi zaman terk ederdi.” (Muvatta’, Salâtu’d-duhâ 324)

Gündüzün ilk saatleri, rızık arama, geçim telâşı için koşuşturma, eğitim, öğretim ve günlük işleri takip etmek üzere dünyevî işlere koyulma zamanıdır. Kuşluk vakti gibi tam meşguliyetin yoğun olduğu bir zaman diliminde, duhâ namazı kılmanın teşvik edilmesi, dünya işlerine dalıp gitmenin bir ölçüde önüne geçilmesi ve dünya tutkusuna karşı bir tür panzehir olması içindir. Bir nebze de olsa duhâ namazıyla ukbâyı hatırlamak, halk içinde Hak’la beraber olmak mümkündür.

Author: Doç.Dr. Kadir PAKSOY - min read. - Post Date: 05/30/2023