Peygamber Efendimiz’in Dilinden Sabah-Akşam Dualarının Sırları
Dua, pek büyük ehemmiyetine binaen hem Kur’an-ı Kerim’de, hem Peygamberimiz’in (aleyhi efdalüs-salavât) mübarek sözlerinde, hem de ümmetin mürşid ve âlimlerinin dillerinde çok büyük bir yer ihraz etmiştir.
Seslenmek, çağırmak, yardım talep etmek gibi manalara gelen dua, kısaca, kulun Rabbine karşı elini ve gönlünü açıp tazarru ve niyazda bulunması şeklinde tarif edilebilir. Tarifte geçen gönlün açılmasından murad, yalvarıp yakardığımız Yüce Zât’a bütün varlığımızla, teveccüh edip, o yönelişin gerektirdiği konsantrasyona ulaşmaya gayret etmektir. Aksi durum kalbin başka şeylerle meşgul iken, dilin bir takım kelimeleri tekrar edip durması demektir ki, bu, Efendimiz’in ifadeleri içinde hükümsüzdür, makbul değildir. Allah Resûlü şöyle buyurur:
“Allah, kalbi lağv ü lehviyatla dolu; gönlü diliyle aynı şeyi söylemeyen kimsenin duasını kabul etmez.” (Tirmizî)
Bu hususa dikkat etmek suretiyle, dualarımızı alışkanlıklara yahut bir takım ritüellere kurban etmememiz gerekir. Tarifteki tazarru ise duanın içten ve gönülden, yana yakıla yapılması gerektiğini ifade eder ki, Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de tazarru şeklinde yapılan duanın reddolunmayacağını ferman buyurmuştur. (Neml sûresi, 27/62) Demek ki, duada aslolan gönlün seslendirilmesi ve “iç”in ortaya konmasıdır.
Dua, pek büyük ehemmiyetine binaen hem Kur’an-ı Kerim’de, hem Peygamberimiz’in (aleyhi efdalüs-salavât) mübarek sözlerinde, hem de ümmetin mürşid ve âlimlerinin dillerinde çok büyük bir yer ihraz etmiştir. Açık-gizli her şeye nigehbân, kalblere ve sırlara muttali, küll-cüz her şeyden haberdar olan Cenab-ı Hayy u Kayyûm, Kitab-ı Mübîn’de
“Duanız yoksa ne ehemmiyetiniz olabilir ki!” (Furkan sûresi, 25/77) buyurarak, yüce nezdinde bir yer ve değer ifade edebilmeyi adeta duaya bağlamıştır.
“Dua edin, kabul edeyim” (Mümin sûresi, 40/60);
“Rabbinize yalvararak, tazarru ve niyaz ile dua edin” (Araf sûresi, 7/55);
“Kullarım Beni Senden soracak olurlarsa bilsinler ki, ben onlara pek yakınım. Bana dua edince dualarına cevap veririm. Öyleyse onlar da, davetime icabet edip, bana hakkıyla inansınlar ki, doğru yolda yürüyüp selamete ersinler.” (Bakara sûresi, 2/186) mealindeki ayet-i kerimeler duanın Yaratan katındaki kıymetiyle ilgili Kur’an-ı Kerim’den sadece birkaç misal.
Kur’an-ı Hakîm, sabah ve akşam vakitlerinde Cenab-ı Allah’ı zikretme üzerinde ayrıca durur. Bu mübarek vakitlerde dua etmek adeta bütün günü dua ile geçirmek niyetinin tasdikçisi ve Cenab-ı Allah’tan bütün gün (ve gece) boyunca hıfz u inayet talebinin dilekçesi gibidir. Birkaç ayet-i kerîme de bu hususa misal verelim:
“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an ve gafillerden olma.” (A’raf sûresi, 7/205);
“Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini medh ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün iki ucunda da tesbih et ki, Allah’ın hoşnutluğuna nâil olasın.” (Taha sûresi, 20/130);
“(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu (öyle kimseler) tesbih eder ki; onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur sûresi, 18/36,37);
“Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın va’di gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbih et.” (Mümin sûresi, 40/55)
…
Devamını okumak için: “Salgın Hastalıklar ve Dualar”