Vitir Namazı -1
VİTİR NAMAZI-1
Müellif, ilmî (itikadî) farzı açıklayıp bitirdikten sonra amelî farzı (vacibi) anlatmaya başladı. Vitir, lügatte ‘tek’ demektir. Çiftin zıddıdır. Şeriatta ise, hususî bir namaz demektir. Müellif vitir namazını şu şekilde anlatıyor:
Vitir namazı, en sahih görüşe göre vaciptir. Bu, İmam Azam’ın bu konudaki en son görüşüdür. Ondan, vitir namazının sünnet olduğuna dair görüş de rivayet edilmiştir ki, bu aynı zamanda İmameyn’in de görüşüdür. İmam Azam’ın vitre farz dediği de rivayetler arasındadır. Hanefi uleması, rivayetler arasını telif ederek şöyle demişlerdir: Vitir namazı amelen farzdır ve terk edilmez. İtikaden vaciptir, inkar eden kafir kabul edilmez. Delili açısından da sünnetir, zira Efendimizin uygulamasıyla sabit olmuştur.
Vacip olmasının delili, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) şu türden beyanlarıdır: “Vitir haktır. Kim onu kılmazsa benden değildir.” (Efendimiz bu sözünü üç defa tekrar etmiştir.) Bu hadisi Ebu Dâvud ve Hâkim rivayet etmiş, Hakim onun sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisteki gizli emir ve hak kelimesi ile vitirle alakalı diğer hadislerde geçen على harf-i ceri, vücuba delalet eder.
Vitir namazı üç rekattır. Tek selamla kılınır. Zira rivayete göre, Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) vitir namazını tek selamla kılıyor, arada kesmiyordu. Hakim bu rivayeti Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahih kabul etmiştir.
Vitir kılan, onun her rekatında Fatiha ve zamm-ı sure okur. Çünkü rivayet edildiği üzere, Allah Resulü vitir namazının birinci rekatında A’lâ, ikinci rekatında Kafirûn, üçüncü rekatında İhlas suresini okumuş, rükudan önce de kunut duasını yapmıştır. Aişe validemizden (radıyallahu anhâ) gelen farklı bir rivayette ise, üçüncü rekatta İhlas ile beraber Felak ve Nas surelerini de okumuştur. İki farklı rivayeti birleştirmek için bazen böyle yapılsa da bu şart değildir.
İlk iki rekatı kıldıktan sonra teşehhüde oturmak vaciptir. Zira bu konudaki rivayet bu şekildedir. Burada sadece tahiyyatı okur. Salli bârik okumaz. Çünkü vitir namazının faz olma ihtimaline binaen, üçüncü rekatı geciktirmemek gerekir. Üçüncü rekata kalkınca sübhaneke vs. duaları (duâü’l-iftitâh) okumaz. Çünkü bu rekat ikinci bir namazın başlangıcı değildir.
Üçüncü rekatta, zamm-ı sureyi okuduktan sonra ellerini kulak hizasına kaldırarak tekbir alır. Vitrin kazasını kılarken kunut için ellerini kaldırmayabilir. Zira bunu gören başkası tarafından, onun vitir namazında gevşeklik gösterdiği düşünülür.
Ellerini kaldırırken aynı zamanda tekbir alır. Çünkü kıraatten duaya intikal edecektir. İntikal durumlarında tekbir getirilir.
Tekbirden sonra kunut duası okur. Çünkü Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) vitir kılarken rükudan önce kunut duası okumuştur. İmam Azam’a göre tekbir aldıktan sonra ellerini aynı şekilde bağlar. İmam Ebu Yusuf’un bir görüşüne göre de ellerini göğsünün hizasında semaya doğru açar. Zira İbn Mesud (radıyallahu anh) böyle yapmıştır. Ebu Yusuf hazretlerinin mevlası Ferec şöyle demiştir: “Ebu Yusuf’u vitir namazında kunut duasını okurken gördüm. Ellerini kaldırmış vaziyette dua ediyordu.” İbn Ebî İmrân, Ferec’in sika (güvenilir bir ravi) olduğunu söylemiştir.
Kemal ibn-i Hümam, Ebu Yusuf’un bu hareketinin, dua ederken ellerin kaldırılması şeklindeki genel uygulamayla delillendirilebileceğini ifade etmiş, fakat buna karşı bir delil getirerek şu şekilde cevap vermiştir: “Elleri kaldırıp dua etmek, namaz dışına has bir durumdur. Ayrıca mesela teşehhüdde dua ederken eller kaldırılmaz.” Ben de bu konunun yoruma açık olduğunu düşünüyorum. Zira az önce geçen İbn Mesud’un uygulaması, meselenin farklı bir yönünün olduğunu gösteriyor.
Bütün sene boyunca kunutu rükudan önce okur. Vitirden başka namazlarda ise kunut okumaz. Sahih olan görüş budur. Zira Enes b. Malik’in rivayetine göre Allah Resulü, sabah namazının farzında son rekatın rükusundan sonra kunut okumuş ve Bi’r-i Maûne olayında yetmiş ya da seksen hafızı şehit eden Ri’l, Zekvan ve Usayye kabilelerine beddua etmiştir. Bir ay kadar yaptıktan sonra bunu bırakmıştır.
İbn Ebî Şeybe şu rivayeti nakleder: Hazreti Ali (radıyallahu anh) sabah namazında kunut duası yapınca, insanlar bunu yadırgadılar. Bunun üzerine Hazreti Ali şöyle dedi: “Düşmanlarımıza karşı Allah’tan yardım istedik.”
el-Gâbe adlı eserde şu bilgi vardır: Eğer müslümanlara bir musibet gelirse, imam sesli okuduğu namazlarda kunut okur. Bu, İmam Sevri ve İmam Ahmed b. Hanbel’in de görüşleridir. Ehl-i hadisin cumhuru ise şöyle demişlerdir: Musibet zamanında kunut okumak, bütün namazlarda caizdir.
Sahabeyi şehit eden kabilelere galip geldikten sonra Allah Resulü’nün sabah namazındaki kunutu terk etmesi, kunutu gerektirecek bir musibetin bulunmamasından dolayıdır. Aksi takdirde sürekli yapılması gerekirdi.
Efendimizin bu uygulaması, sahabenin de dayanak noktası olmuş, onlar da Efendimizden sonra musibet zamanlarında kunut okumuşlardır. Bu bizim de görüşümüz olduğu gibi cumhur ulema da böyle düşünür. Ebu Cafer et-Tahavi der ki: Hanefilere göre bela, fitne olmadan sabah namazında kunut okunmaz. Bela fitne olduğunda da Allah Resulü’nün yaptığı gibi rükudan sonra kunut okunur.
الدرس الثاني والتسعون
صلاة الوتر -1
الوتر واجب وهو ثلاث ركعات بتسليمة. ويقرأ في كل ركعة منه الفاتحة وسورة، ويجلس على رأس الأوليين منه، ويقتصر على التشهد، ولا يستفتح عند قيامه للثالثة. واذا فرغ من قراءة السورة فيها رفع يديه حذاء أذنيه، ثم كبر وقنت قائما قبل الركوع في جميع السَّنَة، ولا يقنت في غير الوتر.
لما فرغ من بيان الفرض العلمي شرع في العملي وهو في اللغة الفرد خلاف الشفع بالفتح والكسر. وفي الشرع صلاة مخصوصة. وصفه بقوله "الوتر واجب" في الأصح وهو آخر أقوال الإمام، وروي عنه أنه سنة وهو قولهما، وروي عنه فرض. ووفق المشايخ بين الروايات بأن فرض عملا وهو الذي لا يترك، واجب اعتقادا فلا يكفر جاحده، سنة دليلا لثبوته بها.
وجه الوجوب قوله صلى الله عليه وسلم: "الوتر حق فمن لم يوتر فليس مني الوتر حق فمن لم يوتر فليس مني الوتر حق فمن لم يوتر فليس مني." رواه أبو داود والحاكم وصححه. والأمر وكلمة حق وعلى الوجوب. "و" كميته "هو" في الوتر "ثلاث ركعات" يشترط فعلها "بتسليمة"، لأن رسول الله صلى الله عليه وسلم "كان يوتر بثلاث لا يسلم إلا في آخرهن." صححه الحاكم وقال على شرط الشيخين.
"ويقرأ" وجوبا "في كل ركعة منه الفاتحة وسورة" لما روي أنه عليه الصلاة السلام قرأ في الأولى منه أي بعد الفاتحة بـ {سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى} (الأعلى) وفي الثانية بـ {قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ} (الكافرون) وفي الثالثة بـ {قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ} (الإخلاص)، وقنت قبل الركوع. وفي حديث عائشة رضي الله عنها قرأ في الثالثة {قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ} والمعوذتين فيُعمل به في بعض الأوقات عملا بالحديثين لا على الوجوب.
"ويجلس" وجوبا "على رأس" الركعتين "الأوليتين منه" للمأثور "ويقتصر على التشهد" لشبهة الفرضية "ولا يستفتح" أي لا يقرأ دعاء الافتتاح "عند قيامه للثالثة" لأنه ليس ابتداء صلاة أخرى. "وإذا فرغ من قراءة السورة فيها" أي الركعة الثالثة "رفع يديه حذاء أذنيه" كما قدمناه، إلا إذا قضاه حتى لا يرى تهاونه فيه برفعه يديه عند من يراه. "ثم كبر" لانتقاله إلى حالة الدعاء.
"و" بعد التكبير "قنت قائما" لأن النبي صلى الله عليه وسلم كان يقنت في الوتر قبل الركوع. وعند الإمام يضع يمينه على يساره، وعن أبي يوسف يرفعهما كما كان ابن مسعود يرفعهما إلى صدره وبطونهما إلى السماء. روى فَرَج مولى أبي يوسف قال رأيت مولاي أبا يوسف إذا دخل في القنوت للوتر رفع يديه في الدعاء. قال ابن أبي عمران كان فرج ثقة. قال الكمال: ووجهه عموم دليل الرفع للدعاء. ويجاب بأنه مخصوص بما ليس في الصلاة، للإجماع على أنه لا رفع في دعاء التشهد انتهى. قلت وفيه نظر لأثر ابن مسعود الذي تقدم قريبا.
يقنت "قبل الركوع في جميع السنة ولا يقنت في غير الوتر" وهو الصحيح لقول أنس قنت رسول الله صلى الله عليه وسلم في الصبح بعد الركوع يدعو على أحياء من العرب رِعْل وذَكوان وعُصَيَّة حين قتلوا القراء وهو سبعون أو ثمانون رجلا ثم تركه. وروى ابن أبي شيبة لما قنت علي رضي الله عنه في الصبح أنكر الناس عليه ذلك فقال إنما استنصرنا على عدونا. وفي الغابة: إن نزل بالمسلمين نازلة قنت الإمام في صلاة الجهر وهو قول الثوري وأحمد. وقال جمهور أهل الحديث: القنوت عند النوازل مشروع في الصلوات كلها اهـ.
فعدم قنوت النبي صلى الله عليه وسلم في الفجر بعد ظَفَره بأولئك لعدم حصول نازلة تستدعي القنوت بعدها فتكون مشروعيته مستمرة. وهو محمل قنوت من قنت من الصحابة رضي الله عنهم بعد وفاته صلى الله عليه وسلم وهو مذهبنا وعليه الجمهور. وقال الإمام أبو جعفر الطحاوي رحمه الله تعالى: إنما لا يقنت عندنا في الفجر من غير بلية فإن وقعت فتنة أو بلية فلا بأس به، فعله رسول الله صلى الله عليه وسلم أي بعد الركوع كما تقدم.