“Oryantalistlerin Yanılgıları”na Önsöz
Müslümanlar, oryantalistlerin yaptığı çalışmaların benzerlerini gerçekleştirmeye hazır görünmemektedirler. Dini, dili, kültürü yabancı olan toplumları incelemeye ömrünü harcayacak bir feragat, sabır ve azim bizde bulunmamaktadır. Ama onlar bu azmi gösterdiklerinden dolayıdır ki oryantalizm önemini korumaya devam etmektedir.
Farklı düşüncede olan bir azınlığa rağmen oryantalizm önemini korumaya devam etmektedir. Bu konuda tartışmasız olarak en geniş yankı uyandıran Oryantalizm kitabının yazarı Edward Said, kitabını bastırmaya teşebbüs ettiğinde Amerika’daki yayıncılardan fazla bir ilgi bulamadığını belirtir. Ama kitabın 1978’de New York’ta yayınlanmasının üzerinden çok geçmeden kitap, dünyanın hemen bütün ülkelerinde; Fransızca, Arapça, Türkçe, Boşnakça, Japonca, Çince, İbranice, İsveçce gibi dillere çevrilerek yayınlanır. Demek ki konunun birinci derecedeki uzmanı bile çalışmasının uyandıracağı yankının boyutlarını tahmin etmede yanılabiliyor.
Fakat Türkiye’de bu konuya yeterince ilgi gösterildiği söylenemez. Edward Said’in kitabının tercümesinden önce bu konuda bir kitap neredeyse yok sayılırdı. Onun kitabının çevrilmesinden 20 yıl geçmesine ve üç ayrı çevirisinin birçok defa basılmasına rağmen, şarkiyatçıların eserleri fazla ilgi çekmiş sayılmaz. Hatta İslami alanda yapılan akademik çalışmalarda bile oryantalistlerin çalışmalarına atıfta bulunma oranı oldukça düşüktür. 1988’de Marmara Üniversitesi yüksek lisans programında “Müsteşrikler ve Kur’an İncelemeleri” dersinin konulmasını teklif ve temin etmiş ve bu dersi okutmaya başlamıştım. O zamandan beri burada bu ders okutulmaktadır. Mahmut H. Zakzuk’un Oryantalizm; Medeniyet Hesaplaşmasının Perde Arkası kitabını ve Ebul-Hasan En-Nedevi’nin 1983 yılında Delhi’de yapılan ve şarkiyatçıların çalışmalarını değerlendiren kongreye sunduğu, sonra da bir kitapçık halinde yayınladığı, dilimize Asrımızda İslam Tetkikleri adıyla çevrilen tebliğin tercüme edilmesini teşvik ettim.[1] O tarihten beri nicelik olarak çok mahdut, nitelik olarak ise ender denecek bazı kitaplar çıkmış olsa da, konu ile ilgilenenlerin pek az olduğu görülmektedir. Aslında ilgilenenlerin çok olmaları gerekmeyebilir. Ama akademik sahada çalışan araştırmacıların, şarkiyatçıların yayınlarını görmeleri gerekir.
Bilimsel çalışmaların ve kültürlerin su geçirmez bölmeler tarzında olması düşünülemez. Dünyada yapılan çalışmaları yok sayamayız. Şarkiyatçıların fikirlerinden haberdar olmanın lüzumunu söylemekten maksadımız, onların görüşlerini revaçlandırmak değildir. Bununla beraber Batı’da yapılan çalışmaların Müslüman ilim adamları tarafından görülüp hesaba katılması mutlaka gereklidir. Bu kabil çalışmalardan değişik şekillerde etkilenmek mümkündür. Nitekim kitabımızda şarkiyatçıların faaliyetlerini görmeleri sebebiyle gayrete gelen bazı Müslümanların Türkiye’de, Hindistan’da ve Medine’de açtıkları bazı önemli müesseselerden bahsetmiş bulunuyoruz. Oryantalizmi inceleyerek Batı’da devamlı ve bilimsel müesseselerin varlığını öğrenip ülkemizde de kökleşen müesseseleri kurmaya çalışmamız bile başlı başına bir kazanç olurdu. Mesela 1539’da Paris’te kurulan College de France, İngiltere’de Cambridge Üniversitesi Şarkiyat Bölümü, 1822’de Paris’te kurulan Journal Asiatique (J.A.), 1834’te Londra’da kurulan Journal of the Royal Asiaitic Society (J.R.A.S. İngiliz Kraliyet Akademisi Dergisi) ve 1845’de kurulan Alman Şarkiyatçılar Derneği Dergisi (Z.D.M.G.) gibi kurumların günümüze kadar kesintisiz devam etmesinden almamız gereken dersler vardır. Anlaşılan, bu kabil çalışmalar elverişli ortam istemektedir.
Fakat bu mazeretin, yani ülkemizde müsait ortam olmadığı mazeretinin arkasına sığınamayız. Şartları zorlayarak bir şeyler yapmaya çalışmak gerekir. Türkiye Diyanet Vakfı’nın (T.D.V.) İstanbul’da kurduğu İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) sadece Türkiye’nin değil, İslam dünyasının iftihar edeceği bir müessese olarak bu şartlarda kurulmuştur. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki şarkiyatçıların çalışmaları olmasaydı böyle bir müessese olmayacaktı. Fakat bu müessese oryantalist çizgide faaliyet gösteren bir kurum değildir. Bilakis şarkiyatçıların harekete geçirmesiyle vücut bulmuş, ilmî, İslamî ve faydalı bir teşebbüstür. Bu merkezin hazırladığı İslam Ansiklopedisi yararlanması gereken yerlerde şarkiyatçıların çalışmalarından istifade etmiş; terk edilmesi gereken görüşlerini ise terk etmiş veya onlara cevap vermiştir. Eserin genel tutumu budur. Bu gibi bazı bilimsel teşebbüslere rağmen, şarkiyatçıların çalışmalarının yanında İslam dünyasındaki çalışmalar çok azdır. Batı’da ise, şarkiyatçıların çıkardığı yüzlerce bilimsel dergi ve çok sayıda akademik araştırma merkezleri bulunmaktadır. Bu yayınlar, dünyanın her tarafında kamuoyunu, özellikle yöneticileri ve aydınları etkilemektedir.
Maalesef Müslümanlar, oryantalistlerin yaptığı çalışmaların benzerlerini gerçekleştirmeye hazır görünmemektedirler. Buna mukabil, şarkiyatçılar bu maceraya atılma cesaretini gösterdiklerinden, bu alanda dikkate değer çalışmalar gerçekleştirebiliyorlar. Dini, dili, kültürü yabancı olan toplumları incelemeye ömrünü harcayacak bir feragat, sabır ve azim bizde bulunmamaktadır. Ama onlar bu azmi gösterdiklerinden dolayıdır ki oryantalizm önemini korumaya devam etmektedir. Bazılarımızın sadece bir temenni olarak aklından geçen oksidentalizm’in (occidentalisme- Batıbilim) başladığına dair ise, en ufak bir alamet bile yoktur.
Bu çalışmamızın mükemmel olduğunu iddia etmek, hatırımızdan bile geçmez. Ancak Şarkiyatçıların çalışmalarını göz önünde bulundurarak matlup olan tutumun ortaya çıkması hususunda bir merak uyandırabilirsek, daha güzel çalışmalar yapacak olanları harekete geçirebilirsek maksadımıza ulaşmış olacağız.
Aslında beşeriyetin en muhtaç olduğu ideal, taassuplardan uzak olarak gerçeği araştırmaktır; “La Şarkiyye vela Garbiyye” tutumunu gerçekleştirerek hakikate teslim olmaktır. Eğer şarkiyatçılık Batı’da, mesela bir Adrien Reland (ö. 1718) çizgisinde ilerlemiş olsaydı, insanlık, Şarkiyat çalışmalarından böyle bir netice elde edebilirdi. Fakat oryantalizm sömürgeciliğin tesirinden kurtulamadığından bu misyonu ifâ edemedi; Doğu ile Batı arasında, daha hususi planda, İslam medeniyeti ile Hıristiyan –veya seküler- Batı arasında köprü kuramadı. Halbuki şarkiyatçılık İslam’ı Batı’ya olduğu gibi tanıtsaydı Batılılar “La Şarkıyye vela Garbiyye” sıfatını haiz olan ilahi hakikatle buluşma imkanı elde edebilirlerdi. İnsanlık da uzlaşma, barış ve birbirini tamamlama gayretine girerdi. Bu temenninin aynısını Goethe de dile getirmişti. İlgili mısraları Annemarie Schimmel’in tercümesinden iktibas edelim:
Doğu da Allah’ındır, Batı da Allah’ındır.
Kuzey ve Güney
Allah’ın barış dolu kudret elinde
Durmaktadır.
O tek Âdil,
Herkese uygun olanı istemektedir.
Yüz isminden birisi olan ,
Bu Âdil çokça övülsün, Âmin.[2]
Kanaatimizce oryantalizmin münferit başarıları olmakla birlikte en büyük başarısızlığı burada yatmaktadır. Zira Edward Said’in dediği gibi, E. Renan’dan Gibb’e ve en yeni müsteşrike kadar her oryantalist bir karar alır; “Doğu Doğudur, Batı Batıdır. Bunlar birleşemez ve buluşamazlar” der ve bu peşin hüküm her türlü çalışmayı şartlandırır.[3] Oryantalist bu peşin hükümle işe girişince, İslam’ı olduğu gibi anlamak yerine kendi zihninde tasavvur ettiği bir İslam ortaya çıkarmıştır. İşte Edward Said’in dediği gibi oryantalizm gerçek Doğuyu değil şarkiyatçıların görmek istedikleri bir Şark’ı aksettirir. Böyle olunca şarkiyatçılık bir objenin etüdü olma vasfını kaybedip kendisi başlı başına etüt edilmesi gereken bir obje haline gelmektedir. İşte Edward Said bunu büyük bir ehliyetle yapanların başında yer almaktadır.
Benzer bir durum Müslümanlar tarafından da yapılsa aynı şekilde eleştirilmesi gereken bir davranış olurdu. Maalesef Batı’da durumun değiştiğine dair kuvvetli belirtiler bulunmamaktadır. S. Huntington ve Fukuyama gibi Amerikalı sosyal bilimciler benzer iddiayı yakınlarda tekrarladılar. Aslında bu, gerçeklerden uzak bir iddiadır. Mantığa aykırı bir tezdir. Zira modern kültür kavramındaki en büyük ilerlemelerden biri, kültürlerin birbirinden istifade ettiğini kabul etmiş olmasıdır. Bu olumsuzluklara rağmen yine de, bilim adamlarının ve erdemli şahsiyetlerin, insanlığı bir bütün olarak görüp medeniyetler arası diyalogu gerçekleştirmek için çalışma yapmayı bir ideal olarak benimseyeceklerini umuyoruz. Neyse ki Annemarie Schimmel, Thomas Michel, John Esposito gibi insaflı şarkiyatçılar da bulunmakta ve halklarını İslam hakkında doğru bilgilendirmeye çalışmaktadırlar.
Bu kitapçıkta, şarkiyatçılığa bazı yönlerden bakışlar yaptık. Zaman içinde makale olarak ele aldığımız bazı çalışmalardan hareketle böyle bir kitap hazırlama hususunda değerli talebem ve arkadaşım Dr. Faruk Tuncer’in teşviki bunda etkili olmuştur.
Gerek bu teşvikinden, gerekse kitabı yayına hazırlamaktaki hizmetlerinden ötürü kendisine teşekkür ederim. Daha önceki hazırlıklara bir çok yeni bölümün ilavesi ile bu kitapçık ortaya çıktı.
Birinci bölümde, tarihî seyir içinde oryantalizme bakışlar yapıp, oryantalistlerin müşterek metotlarının olup olmadığı konusu üstünde durduk.
İkinci bölümde bazı oryantalistlerin ele aldıkları bir kısım konulardaki çalışmalarını eleştirdik. Bu hususta istifade ettiğim kitapların başında Prof. Dr. Abdurrahman Badawi’nin Defense du Coran contre ses Critiques (Tenkitçilere Karşı Kur’an’ın Müdafaası) gelmektedir.
Üçüncü bölümde oryantalistlerin iddiaları karşısında matlup olan tutumu aksettiren bazı çalışmalara yer verdik.
Dördüncü bölümde ise Kur’an-ı Kerim’in Batı dillerine yapılmış bazı tercümelerine kısaca değindik. Bunlar arasında Prof. Dr. J. Berque’in tercümesi, bildiğimiz en son tercüme olmasının yanında, bir gayr-i müslim tarafından yapılması beklenebilecek en insaflı bir eser şeklinde göründüğü ve İslam’ı içerden anlamaya gayret gösterdiği için bu tercüme üzerinde fazlaca durduk.
Kitabımızın eksikleri çoktur. Bu eksiklerle beraber mahdut birkaç noktada faydalı olursa bizim mütevazi arzumuz gerçekleşmiş olacaktır. Dolayısıyla kitabımızın bu açıdan değerlendirileceğini umuyoruz.
[1] Sayın Dr. Abdulaziz Hatip bu kitapları tercüme ederek yayınlamıştır. (Işık Akademi Yayınları, İstanbul 2007.) Ayrıca benim danışmanlığımda Oryantalistlerin Kur’an hakkındaki görüş ve iddialarını değerlendiren bir doktora çalışması da yapmıştır. (Müsteşriklerin Kur’an ve Hz. Peygamber Hakkındaki İddialarına Cevaplar, Nesil Yayınları, İstanbul 1996.)
[2] Schimmel, A. “Im Geıste Eınes Lıebe vollen Verstehens”, Frankfurter Al.Zeit. 16.10.1995 (Nr. 240), s. 10.
[3] E. Said, Oryantalizm, çev. Nezih Uzel, Pınar Yay., İstanbul, s. 457.