Kurbanın Anlattıkları





Author: Dr. Ali ÜNSAL - min read. - Post Date: 06/14/2024
Clap

Kurban bizim için öncelikle âlemlerin Rabbi Allah'a kulluğumuzu sergilediğimiz, emre itaati ortaya koyduğumuz bir ibadettir. O yüzden biz kurban ile başka değil ilk önce Rabbimizin rızasını hedefleriz.

Kurban, kurbete vesile. Sonsuz güç-kudret sahibi ve her şeyin maliki Rabbü’l-alemine, -O’nun bize şah damarımızdan daha yakın olması müsellem-, bizim günahlarımızla oluşturduğumuz uzaklığı gidermeye, bizi O’na yakınlaştırmaya vesile özel bir ibadet.

 

Her Dönemin İbadeti

Tarihi insanlık tarihiyle eşit. İlk insandan bugüne hemen her dinde her din görünümlü anlayışta mevcut. İhtimal, bozulmuş, tevhidden uzaklaşmış dinlerde de yine ilk ve asıl din olan İslam’dan kalma bir ibadet olarak yer almış. Yani, peygamber mesajını getirdikten sonra araya giren yıllar ve olaylar kaymalara sebep olmuş, tevhidden uzaklaşılmış olsa da bu ibadet şekil ve niyet değiştirerek hep devam etmiş. Yüce Yaratıcıya veya O’nun yerine koydukları tanrılarına şükranlarını, saygılarını, hürmetlerini, teslimiyetlerini arzetme ve O’nun azabından, gazabından korunma gayesiyle Hititlerden, Japon Şintoistlere, Yahudilerden Eski Çin dinlerinin mensuplarına, Zerdüştlerden Hindulara kadar hepsinde yer alan bir ibadettir kurban.

 

Dinin Kemale Ermesiyle Kurban da Kemal Seviyeye Erdi

Efendimiz’le Allah insanlığa gönderdiği dini, (İslam’ı) tamamlamış, kemale erdirmiştir. Dolayısıyla “Kurban” ibadeti de aslına ve olması gerektiği şekline dönmüştür. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu ibadetin ne önemi var ki her dönemde yer almış!?

Rabbimiz, Kur’an’da bu hususu beyan eder ve “Biz her ümmete kurban ibadeti koyduk ki Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar. Şunu unutmayın ki hepinizin ilahı bir tek İlahtır. Öyleyse yalnız O’na teslim olun. Sen ey Resulüm! O alçak gönüllü, samimi ve ihlaslı olanları müjdele!” (Hac sûresi, 22/34) buyurur. Hz. İbrahim’le bir yönüyle kemal seviyeyi bulan kurban ibadeti aradan geçen zaman ve başka medeniyetlerin yanlış uygulamalarının tesiriyle arzın beşiği hükmündeki Mekke’de de yanlış uygulanır hale gelmişti. Bu ayetlerde bu yanlış uygulamalardan sıyrılarak, kurbanın onun bunun için değil sadece Allah için ve O’nun adı anılarak kesilmesini, bu ilahi emre İbrahimvari bir teslimiyet sergilenmesini, bunu yaparken kulluğa yakışır bir tevazu, samimiyet ve ihlas ortaya konmasını emrederek kurban ibadetinin ekmel seviyede yaşanmasını emretmiştir.

Bir kaç ayet sonra kurban hakkında “Fakat unutmayın ki ne onların etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lakin Ona ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvadır, Allah saygısıdır. O bu hayvanları size amade kıldı ki, sizi doğru yola eriştirdiği için O'nun yüceliğini ilan edesiniz. Öyleyse güzel davrananları müjdele!” (Hac sûresi, 22/37)” buyrularak tam bir hulûs-u kalple bu işin yapılmasının altı bir kez daha çizilmiştir.

 

İtaat Buudu

Evet, kurban öncelikle bizim için Rabbü’l-Alemin’e kulluğumuzu sergilediğimiz, emre itaati ortaya koyduğumuz bir ibadettir. O yüzden biz kurban ile başka değil ilk önce Rabbimizin rızasını hedefleriz. Zira, Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Ey nefis! Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sabıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız.” (24. Söz) Yani ibadeti, yapıldığı takdirde ileride mükâfatı alınacak bir iş olarak görmek yerine, önceden mazhar olduğumuz nimetlerin şükrü olarak görmekteyiz. Mükâfatını da dünyada değil ahirette beklemekteyiz. Gayemiz, kurbanla kurbet-i ilahiye ermek, rızasını dermektir.

 

Takva Buudu

Kurbanla, Hz. İbrahim’i de yad ederiz. Onun emre itaatteki inceliği kavrayışını, ciğerparesini kurban etmeye varıncaya kadar teslimiyetini sergilemesini hatırlarız. “Rabbimiz, biz de Sana olan teslimiyetimizi elimizdekini Senin istediğin şekilde Sana takdim ederek gösteriyoruz” deriz. Kur’an’da çizdiği çerçeveyi aşmadan kurban edilecek hayvanları kurban ederken kalplerimizdeki takvayı muhafaza etmeye çalışırız. Çünkü biliriz ki, Allah’a bizim kestiğimiz kurbanlar değil, kalbimizdeki takva ulaşır. Yani, kalbimizde duyup hissetmeye çalıştığımız, Allah’a saygı, dini duyarlılık, kulluk şuuru, ibadet hassasiyetidir O’na ulaşan. Ona göre de muamele göreceğimize inanırız. Hani Kur’an’da,

Allah katında en şerefliniz, en ziyade takva sahibi olanınızdır.” (Hucurat sûresi, 49/13)

O takva sahipleri, bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir” (Al-i İmran, 3/134),

Akıbet takva sahiplerinindir.” (A’raf sûresi, 7/128) ayetleriyle takdir edilen kimselerden olmaktır bütün muradımız.

Evet, Kur’ân-ı Kerim, takvayı üç mertebesiyle zikretmiştir: Birincisi şirki terk, ikincisi maasiyi terk, üçüncüsü masivaullahı terk etmektir. (İşaratu’l-İcaz, s. 50, trc. Ali Ünal) Takvanın önemine binaen, İmam-ı Şafii, cemaate takva dairesinde bulunma tavsiyesini hutbenin beş rüknünden biri saymıştır. Üstad da, “Vicdanın anasır-ı erbaası olan ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye her birinin bir gayatü’l-gayatı var; iradenin ibadetullahtır. Zihnin marifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Lâtifenin müşahadetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder.” (Hutbe-i Şamiye Üzerine, s.181, sadeleştirme ve açıklama Abdullah Aymaz) sözleriyle takvanın mahiyetini ve önemini belirtmiştir. Bunu bilir, inanır ve o takva duyguları ile kurbanımızı keseriz.

 

Hac ve Kurban

Kurban, Zilhicce’nin 10’unda yani hac ibadetinin ifa edildiği zaman içinde eda edilir. Dolayısıyla anlam olarak da aralarında sıkı bir bağ vardır. Kur’an, hac yapabilenlerin kesmeleri gereken kurbanlardan bahseder. Hac ibadeti bir yönüyle mahşerin provası hükmünde ve teslimiyetin, fedakarlığın, sadakatin göstergesidir. Kurban da tıpkı hac yapılırken taşınan ruh haleti içinde tam bir teslimiyet, fedakârlık ve sadakat duygusu ile yerine getirilir. Hacılar kefen hükmündeki ihramlarıyla hep ölümü, kabri, mahşeri, hesabı, mizanı düşünerek adım adım ibadetlerini yerine getirirken bir nevi ölümün ve ötelere gidişin bir provasını yaparlar. Gidemeyip memleketlerinde kurban kesenler de, kurbanla benzer ruh haletini yaşarlar. Yani, “ne varsa elimizde Sen’den, verdiğin gibi bir gün bir bir elimizden alabilirsin. Sana karşı her zaman boynumuz kıldan ince, yoluna her şeyimiz feda Ya Rabb… Bizler aciz kulların daima haddimizi bilir, Sana aczimizi, fakrımızı, şükrümüzü bu kez de kurbanlarımızla arz ediyoruz” duygularıyla dolar boşalırız.

 

Sûfîlerin Kurban Anlayışı

Sûfîler kurban kesmeyi nefislerini boğazlama şeklinde yorumlayarak “Nefislerinizi katlediniz!” (Bakara 2/54) mealindeki âyeti “nefislerinizdeki kötü duyguların kökünü kazıyınız, onları tesirsiz hâle getiriniz” şeklinde yorumlarlar. (Sülemî, Hakaiku’t-tefsir, Beyrut 2001, I, 60). Dolayısıyla kurbanlık hayvanın yanında boğazladıkları kendi kem duyguları, nefsin ve hevesatın arzuları, dünyeviliktir. Tasavvufun dev simalarından Cüneyd-i Bağdâdî hacdan dönen bir dervişe sormuş:

- Orada kurban kestin mi?

- Evet kestim.

- Kurban kesme yerine gidip kurban keserken nefsinin bütün kötü duygularını kurban ettin, bunların kökünü de kestin mi?

- Hayır.

- Öyleyse sen kurban kesmemişsin, der. (Hucvirî, Keşfu’l-Mahcub, Tahran 1338 s. 426; İbnü’l-Arabî, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye, Kahire 1292, c. I, s. 911, 852)

Gönül eri insanlar, “Malımız gibi canımız da sana kurban olsun Ya Rabbi” duyguları içinde Kurban Bayramı’nı karşılar.

 

Hasılı

Evet, manen bize çok şey katan kurbanın sosyal problemlerimizin çözümü adına bize sunduğu faydalar da gözardı edilmeyecek kadar çoktur ve önemlidir. Fakirlerin yüzlerinin güldürülmesine, toplumun farklı kesimlerinin kaynaşmasına, yardımlaşma duygusunun geliştirilmesine, birlik ve beraberliğin yaşanmasına vesiledir kurban. Kurbanı kesen hem malından harcayarak hem de kurban işlerinde bizzat çalışarak, emek vererek bir yardımlaşma aktivitesinin içinde faal olarak yer almış olur.

Tam bir ibadet neşvesiyle hareket edilen kurban işlemlerinde, kurbanın seçilmesinden, hazırlanmasına, kesiminden, etinin dağıtımına kadar dinin emirleri çerçevesinde, bir itaat neşvesi içinde hareket edilir. Kurbanlar kesilirken: “Ey Rabbim bu Sen’den ve yine Sana’dır. Namazım, kulluğum, kurbanım, ölümüm ve dirilişim eşi benzeri olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardanım.” dualarıyla başlanır, tekbirler semaya yükselirken, besmeleyle kurban yere serilir.

Öte yandan, fıkıh kitaplarımız, dua ile besmeleyi birbirinden ayırmanın faziletli olduğundan, kesilecek hayvanın hastalık ve sakatlıklardan salim olmasından, hayvana eziyet vermeden kesilmesinden, kesilen hayvanın etinden eşe dosta dağıtılmasından uzun uzun bahseder ve kesen kimsenin de yemesinin müstehap olduğunu zikreder. Zira, bu Allah’ın bir ziyafetidir.

Bu duygu ve düşüncelerle Kurban Bayramı’nın manevi iklimini hep birlikte yaşıyor, birlik, beraberlik ve yardımlaşma duygularını en yoğun şekilde hissediyoruz. Bu bayramda sevdiklerimizle birlikte güzel vakitler geçirmeyi, birbirimize karşı daha da şefkatli ve merhametli olmayı diliyoruz. İhtiyaç sahiplerinin unutulmaması, sofralarına et girmesi dileğimizi yineliyor ve tüm hayırseverlere şükranlarımızı sunuyoruz. Bayramın getirdiği bereketin, sofralarımıza bolluk, toplumumuza dirlik ve kalplerimize huzur getirmesini diliyor, bu bayramın birleştirici ve kaynaştırıcı gücünün, sevgi, saygı ve hoşgörünün her yerde hâkim olmasına vesile olmasını Yüce Rabbimiz’den niyaz ediyoruz. Ayrıca, Kurban Bayramı’nın barış ve dayanışma mesajlarının tüm dünyaya yayılmasını, küresel barış ve huzura katkıda bulunmasını umuyoruz.

Author: Dr. Ali ÜNSAL - min read. - Post Date: 06/14/2024