Temeli Sünnet Olan Bir Gelenek: MUKÂBELE





Author: Osman KARYAĞDI - min read. - Post Date: 03/15/2023
Clap

İki şeyi birbiri ile karşılaştırma manasına gelen Mukâbele bir gelenek olarak Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerim’i doğru ve güzel okuyanların -genellikle hafızların- okuması ve iyi okuyamayanların da Kur’ân’a bakarak dinlemesi şeklinde günümüzde İslam coğrafyasının pek çok yerinde canlı olarak yaşatılmaktadır.

Her sene Ramazan gecelerinde Cebrail (aleyhisselam), Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi vesellem) gelir ve o zamana kadar gelen ayetleri karşılıklı olarak birbirlerine okurlardı. Kur’ân metninin Allah’tan geldiği gibi kalmasında önemli bir yeri olan bu işe Arapçada “okuma, gösterme ve kitapları karşılaştırma” gibi manalara gelen “Arz/Arza” denilir. Efendimiz’in bu dünyada vazifesi bitip vefat edeceği sene “arz” iki defa gerçekleşmiş, bütün Kur’ân iki defa Cebrail ve Hz. Peygamber arasında mukâbele edilmişti. İşte Allah Resûlü (as) ve Cebrail’in Kur’ân’ı karşılıklı olarak okumalarından hareketle İslam dünyasında Mukâbele geleneği oluşmuştur.

İki şeyi birbiri ile karşılaştırma manasına gelen Mukâbele bir gelenek olarak Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerim’i doğru ve güzel okuyanların -genellikle hafızların- okuması ve iyi okuyamayanların da Kur’ân’a bakarak dinlemesi şeklinde günümüzde İslam coğrafyasının pek çok yerinde canlı olarak yaşatılmaktadır.

Vahiy meleği Cebrail her sene Ramazan gecelerinde Efendimiz’le buluşuyor ve o zamana kadar indirilen Kur’ân ayetlerini karşılıklı olarak birbirlerine okuyorlardı. Bu vesile ile Efendimiz’in cömertliği kendi zirvesine çıkıyor ve mukâbe neticesinde de Kur’ân surelerinin ve bu surelerin içindeki âyetlerin sıralaması belirlenmiş oluyordu.

عن ابنِ عباسٍ رضِيَ اللهُ عَنْهُمَا، قالَ:

كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم أَجْوَدَ النَّاسِ، وَكَانَ أَجْوَدُ مَا يَكُونُ في رَمَضَانَ حِينَ يَلْقَاهُ جِبْرِيلُ، وَكَانَ جِبْرِيلُ يَلْقَاهُ في كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ رَمَضَانَ فَيُدَارِسُهُ القُرْآنَ، فَلَرَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم، حِينَ يَلْقَاهُ جِبْرِيلُ أَجْوَدُ بِالخَيْرِ مِنَ الرِّيحِ المرْسَلَةِ. متفقٌ عليه.

İbni Abbâs (r.a.) Allah Resûlü’nün (aleyhisselam) Ramazan’daki durumunu şöyle anlatır:

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların en cömerti idi. Onun bu cömertliği Ramazan ayında Cebrâil ile buluştuğu zamanlar daha da artar, zirveye çıkardı. Cebrâil aleyhisselâm, ramazanın her gecesinde Efendimiz (s.a.s.) ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bundan dolayı Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselam) Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârlardan daha cömert davranırdı." (Buhârî, Bedü'l-vahy 5, 6...; Müslim, Fezâil 48, 50)

Bakara sûresinin 185. âyetinde de açıkça ifade edildiği gibi Kur’ân Ramazan ayında indirilmeye başlandı. Ramazan’da yapılan her amele, mükâfatının kat kat fazlasıyla verileceğini bildiren hadisler Müslümanları bu ayda Kur’ân'la daha fazla meşgul olmaya yöneltmiştir. Bu sebeple "Kur’ân ayı" olan Ramazan'da cami ve evlerde "mukâbele"ler okunur, hatimler yapılır.

Kur’ân’ı yüzünden okuyamayan Müslümanların sayısı azımsanmayacak kadar azdır. Bunun yanında bütün İslam dünyasında, Arapça konuşanlar dahil, Kur’ân’ın manasını gerçekten anlayanların da çok olduğu söylenemez. Bunun için Ramazan mukâbelelerinde Kur’ân’ın metnine aşina olunduğu gibi imkânlar ölçüsünde iyi bir mealden, okunan ayetlerin manaları da takip edilebilir. Bu takip, bir sayfa okunduktan sonra okunan sayfanın meali ve ayetlerin kısa açıklamaları okunarak yapılabileceği gibi, her bir ayetten sonra ayetin manası üzerinde durularak yapılabilir. Dikkatimizi çeken ayetlere işaret konarak veya not alınarak daha sonra geniş tefsirlere bakmak azami istifadeyi sağlayacaktır.

 

Kur’ân’ı okumak da dinlemek de Peygamber yoludur

Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselam) sık sık ashabına Kur’ân okur, onlara Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlatırdı. Kur’ân okumak vazifesiydi fakat O, başkalarından Kur’ân dinlemeyi de severdi. Bu konuda, sahabe-i kiramın, Kur’ân okuma ve tefsirinde öncülerinden olan Abdullah b. Mes’ûd’dan (r.a.) dikkat çekici bir rivayet vardır:

عَنْ رضيَ اللهُ عنهُ قالَ: قَالَ ليَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم:

اِقْرَأْ عَلَيَّ الْقُرْآنَ! فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَقْرَأُ عَلَيْكَ وَعَلْكَ أُنْزِلَ؟! قَالَ: إِنِّي أُحِبُّ أَنْ أَسْمَعَهُ مِنْ غَيْرِي. فَقَرَأْتُ عَلَيْهِ سُورَةَ النِّسَاءِ حَتَّى جِئْتُ إلى هذهِ الآيَة: ﴿ فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هؤُلاءِ شَهِيدَاً﴾ قالَ: حَسْبُكَ الآنَ! فالْتَفَتُّ إِلَيْهِ، فَإِذَا عَيْنَاهُ تَذْرِفَان.

Abdullah b. Mes’ûd (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün:

– Bana Kur’ân oku, buyurdu. Ben hayret ve heyecanla:

– Yâ Resûlallah! Kur’ân sana indirilmişken ben sana nasıl Kur’ân okuyayım? dedim.

– Ben Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi gerçekten çok severim, buyurdular.

Bunun üzerine ben, kendilerine Nisâ sûresini okumaya başladım. “Her ümmetten gerçek bir şahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman halleri nice olur?” (Nisa sûresi, 41) âyetine gelince:

Tamam, yeter, şimdilik yeter, buyurdular. Ben okumayı bırakıp Kendisine baktığımda gördüm ki Allah Resûlü’nün gözleri dopdolu ve gözyaşları çağlıyordu. (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 33, 35; Müslim, Müsâfirîn 247)

Hazret-i Cebrâil (as) ile Efendimiz’in (aleyhi ekmelüt-tehâyâ) Ramazan aylarında yaptıkları Kur’ân’ı karşılıklı okuma ibâdetini model alan Müslümanlar, asırlardan beri bazılarının sesi güzel olmasa bile genelinin okuyuşu düzgün hafızların refakatinde her Ramazan ayında bu geleneği sürdürmüşler; Kur’ân’ı mukâbele tarzında okuyup dinleyerek hatimler indirmişlerdir. Yani tek bir amel yapmakla hem farzı, hem de sünneti de ihyâ etmişler, dinî hayatı canlı tutmuşlardır.

Hz. Fatıma, Allah Resûlü'nün (aleyhisselam) kendisine verdiği bir "sır"dan bahseder:

عَنْ فَاطِمَةَ رَضِىَ اللهُ عَنْهَا:

أَسَرَّ إِلَيَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ جِبْرِيلَ كَانَ يُعَارِضُنِي بِالْقُرْآنِ كُلَّ سَنَةٍ وَإِنَّهُ عَارَضَنِي الْعَامَ مَرَّتَيْنِ وَلَا أُرَاهُ إِلَّا حَضَرَ أَجَلِي.

Hz. Fâtıma (radıyallâhu ânhâ) der ki:

Bir gün babam Nebî (aleyhisselam) bana gizlice şöyle dedi: Her sene Cibrîl Kur'ân'ı benimle bir kere mukâbele ederdi. Bu sene mukâbele iki defa oldu. Bundan anlıyorum ki, (kızım) ecelim yaklaşmıştır.

 

Mü'minlerin Annesi Hz. Aişe'nin (r.anhâ) şahitliği

Hz. Fatıma validemizin, Allah Resûlü’nün peygamberliğine de işaret eden bu gaybî haberinin nasıl verildiğini Hz. Aişe (r.anhâ) şöyle anlatır:

 Resûl-i Ekrem’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hanımları onun yanında otururlarken Fâtıma tıpkı Resûlullah’ın yürüdüğü şekilde yürüyerek çıkageldi. Resûl-i Ekrem onu görünce sevindi ve “Merhaba kızım!” diyerek yanına oturttu. Sonra Fâtıma’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. Fâtıma yüksek sesle ağlamaya başladı. Onun aşırı üzüntüsünü gören Efendimiz, kulağına bir şey daha söyledi. Bu defa Fâtıma güldü. Fâtıma’ya bunun sebebini sordum.

 - Resûlullah’ın sırrını kimseye söyleyemem, dedi.

 Allah Resûlü vefat ettikten sonra:

- Senin üzerindeki mü’minlerin annesi olma hakkım hatırına Resûlullah’ın sana verdiği sırrı bana söylemeni istiyorum, dedim. Fâtıma:

- Şimdi olabilir, dedi ve anlattı: Resûl-i Ekrem kulağıma ilk defa, Cebrail’in o zamana kadar indirilen Kur'ân ayetlerini mukâbele işini bir defa yaptığını, fakat bu sene mukâbelenin iki defa gerçekleştiğini ve bundan da kendi ecelinin yaklaştığını anladığını söyleyerek “Kızım! Allah’a karşı saygıda kusur etme ve sabırlı ol! Benim senden önce gitmem ne iyi!” buyurdu. Bunun üzerine gördüğün gibi çok ağladım. Benim çok üzüldüğümü gören babam bana, Kendisine ulaşacakların ilki olarak mü’min kadınların hanımefendisi olacağımı söyledi. Bu müjdeyi alınca da güldüm. (Buhârî, Menâkıb 25, Fezâilü ashâbi’n-nebî 12, Megâzî, 83, İsti’zân 43; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 97-99)

Author: Osman KARYAĞDI - min read. - Post Date: 03/15/2023