SABIR Hadisleri (Riyazü's-Salihîn'den)





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 02/20/2023
Clap

Gerçek sabır, musibetin ilk şokunu yediğin anda gösterdiğin sabırdır.

 

 عَنِ الْحَارِثِ بْنِ عَاصِمٍ الْأَشْعَرِيِّ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ:

«اَلطُّهُورُ شَطْرُ الْإيمَانِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ تَمْلَأُ الْميزَانَ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰه تَمْلَآنِ أَوْ تَمْلَأُ مَا بَيْنَ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضِ، وَالصَّلَاةُ نُورٌ وَالصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ وَالْقُرْآنُ حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ. كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو فَبَائِعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ مُوبِقُهَا»

Hâris İbn Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Temizlik, imanın yarısıdır. ‘Elhamdülillah’ zikri mizanı doldurur. ‘Sübhânallah’ ve ‘Elhamdülillah’ zikirleri ise yer ile gökler arasını (sevapla) doldurur. Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır (delildir). Sabır ise (kişinin yolunu aydınlatan) bir ziyadır. Kur’ân, (ona uyup uymama ölçüsünde) senin ya lehinde ya da aleyhinde bir delildir. Her yeni gün başlarken kişi pazara çıkıp kendini bir köle gibi satışa arz etmiş demektir; neticede ya Allah’a itaatiyle kendini azaptan kurtarmış ya da şeytana uymak suretiyle kendini helâk etmiş olur.” [Müslim, Taharet 1]

 

 عَنْ أَبي سَعيدٍ بْنِ مَالِكِ بْنِ سِنَانٍ الْخُدْرِيِّ

 أَنَّ نَاسًا مِنَ الْأَنْصَارِ سَأَلوُا رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ فَأَعْطَاهُمْ، ثُمَّ سَأَلوُهُ فَأَعْطَاهُمْ، حَتّٰى نَفِدَ مَا عِنْدَهُ، فَقَالَ لَهُمْ حينَ أَنْفَقَ كُلَّ شَيْءٍ بِيَدِهِ: «مَا يَكُنْ مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ أَدَّخِرَهُ عَنْكُمْ، وَمَنْ يَسْتَعْفِفْ يُعِفَّهُ اللّٰهُ وَمَنْ يَسْتَغْنِ يُغْنِهِ اللّٰهُ، وَمَنْ يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللّٰهُ. وَمَا أُعْطِيَ أَحَدٌ عَطَاءً خَيْرًا وَأَوْسَعَ مِنَ الصَّبْرِ»

Ebû Saîd Mâlik İbn Sinan el-Hudrî radıyallahu anhumâ demiştir ki:

Ensardan bir kısım kimseler Resûlullah’tan sallallâhu aleyhi ve sellem bir şeyler istediler, O da verdi. Sonra yine istediler; elindekiler bitinceye kadar yine verdi. Nihayet verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle buyurdu:

“Hayır ve hasenat olarak yanımda bir şeyler olsaydı, onları kesinlikle sizden saklamam (size dağıtırdım). Kim istemekten çekinir, iffetli davranırsa Allah onu iffetli kılar (istemediği hâle düşmekten korur). Her kim de halktan dilenmez, müstağni davranırsa Allah onu gönlü zengin (gözü tok) yapar. Kim sabretme azminde olursa Allah ona sabır ihsan eder. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lütufta bulunulmamıştır.” [Buhari, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124]

 

 عَنْ صُهَيْبِ بْنِ سِنَانٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ:

«عَجَبًا لِأَمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذٰلِكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ»

Süheyb İbn Sinan radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müminin durumu şâyân-ı takdirdir; niye olmasın ki; onun her işi hayırdır ve bu da müminden başkasına müyesser değildir. O, neşe ve sevinç ifade eden bir duruma mazhar olunca şükreder, bu onun için hayır olur; herhangi bir sıkıntıya maruz kaldığında da sabreder, bu da yine onun için hayır olur.” [Müslim, Zühd 64]

 

 عَنْ أَنَسٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: مَرَّ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ بِامْرَأَةٍ تَبْكي عِنْدَ قَبْرٍ فَقَالَ:

«اِتَّقِي اللّٰهَ وَاصْبِري» فَقَالَتْ: إِلَيْكَ عَنِّي، فَإِنَّكَ لَمْ تُصَبْ بِمُصيبَتيِ، وَلَمْ تَعْرِفْهُ، فَقيلَ لَهَا: إِنَّهُ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ، فَأَتَتْ بَابَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ، فَلَمْ تَجِدْ عِنْدَهُ بَوَّابينَ، فَقَالَتْ: لَمْ أَعْرِفْكَ، فَقَالَ: «إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الْأُولٰى»

Enes İbn Mâlik radıyallahu anh demiştir ki:

Nebiler Serveri sallallâhu aleyhi ve sellem kabrin başında (oğlu için yana yakıla) ağlayan bir kadın gördü. Ona

Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu. Kadın O’nu tanıyamadığından dolayı “Git başımdan, benim başıma gelen senin başına gelmemiştir.” dedi.  (Efendimiz ayrıldıktan sonra) oradakiler kadına o şahsın Resûlullah olduğunu söylediler. (Kadın bunu duyunca daha da sarsıldı ve) koşarak Efendimizin hanesine geldi; kapıda kimseyi göremeyince doğrudan içeriye girdi ve “Sizi tanıyamamıştım” diye özür diledi. Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle mukabelede bulundu:

Gerçek sabır, musibetin ilk şokunu yediğin anda gösterdiğin sabırdır.” [Buhari, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz 14-15]

 

 عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ:

كَأَنّي أَنْظُرُ إِلٰى رَسُولِ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ يَحْكيِ نَبِيًّا مِنَ الْأَنْبِيَاءِ صَلَوَاتُ اللّٰهِ وَسَلَامُهُ عَلَيْهِمْ، ضَرَبَهُ قَوْمُهُ فَأَدْمَوْهُ وَهُوَ يَمْسَحُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ يَقُولُ :«اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِقَوْمي فَإِنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ»

Abdullah İbn Mes’ud radıyallahu anh demiştir ki:

“Resûlullah Efendimizin peygamberlerden bir peygamberi (Allah’ın salât ve selâmı hepsinin üzerinde olsun) anlatması hâlâ gözlerimin önündedir. Öyle ki, kavmi o peygamberi dövüp kanlar içinde bıraktığı halde, o bir taraftan yüzündeki kanı siliyor diğer taraftan da “Allahım, kavmimi bağışla, çünkü onlar hakikati bilmiyorlar!” diyordu. [Buhari, Enbiya 54; Müslim, Cihâd 104]

 

 عَنْ أَبي سَعيدٍ وَ أَبي هُرَيْرَةَ  عَنِ النَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ قَالَ:

«مَا يُصيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَلَا وَصَبٍ وَلَا هَمٍّ وَلَا حَزَنٍ وَلَا أَذًى وَلَا غَمٍّ حَتَّى الشَّوْكَةُ يُشَاكُهَا إِلَّا كَفَّرَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ خَطَايَاهُ»

Ebû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhumâ demişlerdir ki: Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ayağına batan dikenin verdiği acı da dahil olmak üzere müslümanın başına gelen her türlü yorgunluk, hastalık, tasa, keder ve üzüntüyü, Allah müminin hatalarını mağfiret etmeye vesile kılar.” [Buhari, Merdâ 1; Müslim, Birr 49]

 

 عَنْ أَنَسٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ:

«لَا يَتَمَنَّيَنَّ أَحَدُكُمُ الْمَوْتَ لِضُرٍّ أَصَابَهُ، فَإِنْ كَانَ لَا بُدَّ فَاعِلاً فَلْيَقُلْ: اَللَّهُمَّ أَحْيِني مَا كَانَتِ الْحَيَاةُ خَيْرًا لي وَتَوَفَّني إِذَا كَانَتِ الْوَفَاةُ خَيْرًا لي»

Enes radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiçbiriniz, başına bir musibet geldi diye ölümü temenni etmesin! Şayet herşeye rağmen ölümü temenni edecek olursa, hiç olmazsa şöyle dua etsin: Allahım, hayat benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Vefat benim için daha hayırlı olduğu zaman da ruhumu al.” [Buhari, Merdâ 19; Müslim, Zikr 10]

 

 عَنْ أَبي عََبْدِ اللّٰهِ خَبَّابِ بْنِ الْأَرَتِّ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ:

شَكَوْنَا إِلٰى رَسُولِ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ وَهُوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدَةً لَهُ في ظِلِّ الْكَعْبَةِ، فَقُلْنَا: أَلَا تَسْتَنْصِرُ لَنَا أَلَا تَدْعُو لَنَا؟ فَقَالَ: قَدْ كَانَ مَنْ قَبْلَكُمْ يُؤْخَذُ الرَّجُلُ فَيُحْفَرُ لَهُ فِي الْأَرْضِ فَيُجْعَلُ فيهَا، ثُمَّ يُؤْتٰى بِالْمِنْشَارِ فَيُوضَعُ عَلٰى رَأْسِهِ فَيُجْعَلُ نِصْفَيْنِ، وَيُمْشَطُ بِأَمْشَاطِ الْحَديدِ مَا دُونَ لَحْمِهِ وَعَظْمِهِ، مَا يَصُدُّهُ ذٰلِكَ عَنْ دينِهِ، وَاللّٰهِ لَيُتِمَّنَّ اللّٰهُ هٰذَا الأَمْرَ حَتّٰى يَسيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلٰى حَضْرَمَوْتَ لَا يَخَافُ إِلَّا اللّٰهَ وَالذِّئْبَ عَلٰى غَنَمِهِ، وَلٰكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ»

Habbâb İbn Eret radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hırkasını başının altına yastık yapmış, Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden ötürü) kendisine şikâyette bulunduk ve: “Bizim için Allah’tan yardım ve inayet dilemez misiniz?” dedik. Ancak Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle mukabelede bulundu:

“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki tutulup kazılan bir çukura (yarı beline kadar) gömülür, sonra da testere getirilip başına konur ve ikiye biçilirdi. Yahut demir tırmıklarla tırmıklanıp eti kemiğinden ayrılırdı. Fakat yine de bütün bunlar onu dininden döndüremezdi. Allah’a yemin olsun ki, O mutlaka bu dini tamama erdirecektir. Hatta gün gelecek, yalnız başına bir atlı, Allah korkusu ve sürüsüne kurt saldırması endişesinden başka hiçbir korku taşımaksızın San’a’dan Hadramevt’e kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz bu hususta acele ediyorsunuz (sabırsızlanıyor, hemen olsun istiyorsunuz).” [Buhari, Menâkıb 25]

 

 عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ:

لَمَّا كَانَ يَوْمُ حُنَيْنٍ آثَرَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ نَاسًا فِي الْقِسْمَةِ: فَأَعْطٰى الْأَقْرَعَ بْنَ حَابِسٍ مِائَةً مِنَ الْإِبِلِ وَأَعْطٰى عُيَيْنَةَ بْنَ حِصْنٍ مِثْلَ ذٰلِكَ، وَأَعْطٰى نَاسًا مِنْ أَشْرَافِ الْعَرَبِ وَآثَرَهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْقِسْمَةِ. فَقَالَ رَجُلٌ: وَاللّٰهِ إِنَّ هٰذِهِ قِسْمَةٌ مَا عُدِلَ فيهَا وَمَا أُريدَ فيهَا وَجْهُ اللّٰهِ، فَقُلْتُ: وَاللّٰهِ لَأُخْبِرَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ، فَأَتَيْتُهُ فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ، فَتَغَيَّرَ وَجْهُهُ حَتّٰى كَانَ كَالصِّرْفِ. ثُمَّ قَالَ: «فَمَنْ يَعْدِلُ إِذَا لَمْ يَعْدِلِ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ؟ ثُمَّ قَالَ: يَرْحَمُ اللّٰهُ مُوسٰى قَدْ أُوذِيَ بِأَكْثَرَ مِنْ هٰذَا فَصَبَرَ» فَقُلْتُ: لاَ جَرَمَ لَا أَرْفَعُ إِلَيْهِ بَعْدَهَا حَديثًا.

Abdullah İbn Mes’ud radıyallahu anh demiştir ki: Huneyn ganimetlerinin taksiminde Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra İbn Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbn Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay vermeyi tercih etti. Bunun üzerine (Efendimizin gayesini anlamayan) bir şahıs şöyle dedi: “Vallahi bu taksimatta hakkaniyet olmadığı gibi Allahın rızası da gözetilmemiştir!” Bu sözü duyunca ben yerimde duramadım ve “Vallahi bunu Resûlullah’a haber vereceğim!” dedim. Nitekim dediğim gibi derhal huzurlarına vardım ve meseleyi arz ettim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem söylediklerimi işitince çehresi değişti, yüzü kıpkırmızı oldu ve buyurdu ki: “Allah ve Resûlü de adaletli davranmamışsa başka kim adaletli davranabilir ki? Allah, Musa’ya rahmetiyle muamele buyursun! Zira o, bundan daha ağır eziyetlere (ithamlara) maruz kalmış, ama yine de sabretmişti.”

İbn Mes’ud radıyallahu anh der ki: “Bu hadiseden sonra artık hiç kimsenin sözünü Resûlullah’a götürmemeye karar verdim.” [Buhari, Edeb 53; Müslim, Zekât 145]

 

 عَنْ أَنَسٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ:

«إِذَا أَرَادَ اللّٰهُ بِعَبْدِهِ خَيْرًا عَجَّلَ لَهُ الْعُقُوبَةَ فِي الدُّنْيَا، وَإِذَا أَرَادَ اللّٰهُ بِعَبْدِهِ الشَّرَّ أَمْسَكَ عَنْهُ بِذَنْبِهِ حَتّٰى يُوَافِيَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ»

Enes İbn Mâlik radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

“Allah, hayrını (iyiliğini) dilediği kulunun cezasını dünyada hemen verir (âhirete bırakmaz). Fenalığını dilediği kulunun günahını ise kıyamet günü huzuruna çıkıncaya kadar tehir eder, (dünyada) cezalandırmaz.” [Tirmizi, Zühd 57]

 

 عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ قَالَ:

«لَيْسَ الشَّديدُ بِالصُّرَعَةِ إِنَّمَا الشَّديدُ الَّذي يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ»

Ebû Hureyre radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sırtı yere gelmeyen gerçek pehlivan, güreşte rakiplerini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır.” [Buhari, Edeb 102; Müslim, Birr 106]

 

 عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ:

«مَا يَزَالُ الْبَلَاءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ في نَفْسِهِ وَوَلَدِهِ وَمَالِهِ حَتّٰى يَلْقٰى اللّٰهَ تَعَالٰى وَمَا عَلَيْهِ خَطيئَةٌ»

Ebû Hureyre radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

“Erkek olsun kadın olsun bir müminin gerek kendisi, gerek çoluk çocuğu ve gerekse malı hususunda belâ eksik olmaz. (Maruz kaldığı her belâ bir günahına kefaret olur ve) sonunda Allah’a günahsız olarak kavuşur.” [Tirmizi, Zühd 57]

 

 عَنْ أُسَيْدِ بْنِ حُضَيْرٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ أَنَّ رَجُلاً مِنَ الْأَنْصَارِ قَالَ:

يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَلَا تَسْتَعْمِلُنيِ كَمَا اسْتَعْمَلْتَ فُلَانًا فَقَالَ: «إِنَّكُمْ سَتَلْقَوْنَ بَعْدي أَثَرَةً فَاصْبِرُوا حَتّٰى تَلْقَوْني عَلَى الْحَوْضِ»

Üseyd İbn Hudayr radıyallahu anh demiştir ki: Ensardan bir şahıs: Ey Allah’ın Resûlü, falan kişiye verdiğin gibi bana da bir memuriyet vermez misin? diye vazife istedi. Bunun üzerine Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğrusu benden sonra haksız tercihler, adam kayırmalarla karşılaşacaksınız. (Adn Cennetinde şahsıma tahsis edilen Kevser ismindeki) Havuzun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin.” [Buhari, Fiten 2; Müslim, İmâre 48]

 

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 02/20/2023