Zaman Tanzimi Üzerine
Kendi kendimizle randevulaşmak. Önemli işlerimize aciliyet buudu katmak. İlk önce yapılacak şeyi parçalara bölüp her birine bir zaman tahdidi koymak. Sonra da kendimizle randevulaşıp o parçayı o gün ve saatte halletmek Pazartesi günü akşam 8:00’de kendimle randevum var: ...
“Meşguliyet gelmeden önce vaktin kıymetini bil” Asırları aşan bir reçeteden bir satır bu. Elden çıkınca tekrar kazanamadığımız bir sermaye “zaman”. Giden para, giden mal, giden fırsat yerine göre tekrar elde edilebiliyor. Bir başkadır zaman. Onu kuyumcu hassasiyetiyle işlemek ve her parçasını değerlendirmek gerekiyor. İyi planlama ile genişliyor zaman, içine o kadar çok şey sığıyor ki... İsraf edince de olanca hızıyla akıp gidiyor. Kimi zaman pişmanlıklar, hayıflanmalar ve üzüntülere davetiye çıkarıyor.
Kendi ruhumuzdan uzaklaştığımız ve uzaklaştırıldığımız günden beri, zaman tanzimini de kulak arkası eder olduk. Aslında bizde olması gereken sıfatlarla bezenip inananlara galebe çalan batı, zaman tanzimi mevzuunda da, kabul etmek lazım k bizden daha hassas davranıyor.
Zaman Tanzimi Lüks Mü?
Zaman tanzimi mevzubahis olduğunda belki çoğumuz “zaten benim gün boyunca yapacağım şeyler hakkında fazla seçim şansım olmuyor; zaman tanzimi, zamanı istediği gibi kullanma hürriyetine sahip olanlar için” diye düşünüyor olabiliriz. Fakat bunun böyle olmadığını anlamak için kendimize birkaç soru sormak yeterli. Mesela:
Geçtiğimiz hafta içinde televizyon başında veya lüzumsuz konuşmalarla kaç saat harcadık? Sabah güneş doğduktan sonra uyuma adetimiz var mı? Tipik olarak yemek başında ne kadar vakit geçiriyoruz?
Bu ve benzeri sorulara aldığımız cevaplar, aslında hepimizin hayatında farkında olmadığımız büyük bir zaman potansiyeli olduğunu ve bunun faydasız işlerle harcanıp gittiğini ortaya koyacaktır. Herkes hayatının her saatine yön verme mevzuunda aynı derecede hür olmasa da, herkesin sahip olduğu potansiyeli daha verimli değerlendirmesi mümkün. Aşağıda, zaman tanzimi mevzuunda, Peygamber Efendimiz’in (as) asırları aşan reçeteleri ile, günümüz araştırmacılarının müşahede ve tecrübelerinden derlediğimiz bir prensipler-metotlar kümesi sunuyoruz. “Bir şey bütünüyle elde edilemezse, bütünüyle terk etmek de caiz değildir” düsturunca, bahsi geçen metotlardan kısmen de olsa istifade edenler olacağı ümidini taşıyoruz.
“20 Dakika Ara”
Psiko-biyolog E. L. Rossi’nin geçtiğimiz yıllarda yayınlanan kitabının başlığı bu.
Yazar özetle şöyle diyor: Her insanın zihni ve fiziki olarak verimli çalışabildiği belli bir periyodu vardır ve bu genellikle 1.5 saat civarındadır. İnsan bu periyodu aştığı vakit vücut yorulma sinyalleri verir (esneme, konsantrasyon zorluğu gibi). Bu sinyaller hissedildiği anda çalışmaya kısa bir ara verilmeli ve dinlenmelidir. Bu dinlenme, faaliyet değiştirerek veya 15-20 dakika gözlerini kapatıp sessizce bekleyerek yapılabilir. Gözle kapatmadan maksat, beyne bilgi gidişini azaltmaktır. Çünkü beynimize ulaşan bilginin büyük çoğunluğunu görme yoluyla elde edilenler teşkil eder. Elle ve yüzü yıkama, hafif hareketler yapma da ideal dinlenmeye katkıda bulunacaktır.
Yazarın yıllar süren klinik araştırmalarına dayanan bu tavsiyeleri, bize ister istemez günü nurani bir kılıç gibi beşe bölen namazları hatırlatıyor. Eğer buna “Duha” namazını da katarsak Rossi’ye bulgularının yeni olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, çok kimsenin düşündüğünün aksine zihni yorgunluğu atmak için her türlü işi gücü bırakıp bir kenarda oturmak gerekmiyor. Değişik zihni ve bedeni faaliyetler, beynimizin değişik kısımları tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla her faaliyet değiştirildiğinde beynin bir merkezi üzerindeki yük azalıp başka bir merkezi daha aktif hale geçiyor. Böylece ilk merkez dinlenmiş oluyor. Değişik faaliyetlere misal olarak -bir öğrenci için- matematik problemleri çözmeye ara verip bedeni bir işle meşgul olma, yabancı bir dil veya yeni bilgiler öğrenmeye ara verip, kalbi hayatımızı canlandıracak bir sese kulak verme düşünülebilir.
Bu dinlenme aralarına uyulmadığı takdirde ise şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: İlk önce vücut zorlanıldığı için stres hormonları salgılanıyor. Bu, performansın geçici bir süre için artmasına sebep oluyor. Fakat uzun devrede vücut aşırı yorularak konsantrasyon kabiliyetini, verimliliğini kaybediyor.
Öğle Uykusu
Yine hormonal denge planında, öğleden hemen sonraki saatler vücudun adeta kısa bir tatil yaptığı saatler. Bu saatlerde -mümkünse- verilen kısa bir uyku arasının insana adeta güne yeni başlamışçasına canlılık verdiği sayısız tecrübelerle sabit. İnananlar için en güzel misal olan insanlığın İftihar Tablosu’nun (s.a.s.) bizlere bıraktığı mirastan bu güzel hareket yine asırlar sonra pozitif bilim metotlarıyla tasdik ediliyor. Uzmanlar bu saatlerde eğer kısa bir uyku almak mümkün değilse, hiç olmazsa sıkıcı işler yapılmamasını tavsiye ediyorlar.
Seherde ve İkindi Sonrasında Uyumak
Hayatlarına adeta birkaç hayatı sıkıştırmayı başaran meşhurların bazılarından dinlediğimiz ibretli ders: Sabah erken kalkmak ve sonra uyumamak. Fizyologlar insan vücudunun günlük periyodunu açıklarken, bu prensibin hikmetine de ışık tutmuş oluyorlar. Vücudumuzda hergün cereyan eden ve “biyoritm” denen aktiviteler zinciri içinde, sabah saatlerinde salgılanan hormonlar büyük önem taşıyor. Kortizol gibi uyanıklık veren hormonların en fazla salgılandığı periyod sabah 8:00-11:00 arası. Yapılan sayısız araştırma bu saatlerin planlama, düzenleme ve ileriye dönük yapıcı fikir üretimi için en verimli saatler olduğu hükmünde birleşiyorlar.
Öğleden Sonra ve Akşam
Saat 4:00-6:00 arası zihni canlılık tekrar geri dönüyor. Aynı zamanda uzun dönemli hafızaya almak istediğimiz şeyler için ideal aralık. İyi ve kalıcı bir öğrenme stratejisinde öğrenilmek istenen materyal üzerinde ilk olarak zihnin en açık olduğu sabah saatlerinde uğraşılıyor. Sonra akşama doğru 4:00-6:00 arası bu bilgiler tekrar ediliyor. Saat 5:00 ile 7:00 arası vücut sıcaklığı en yüksek dereceye çıkıyor. Fiziki egzersiz için en müsait vakitler. Aynı zamanda gece uyumada problemi olanlar için bu çalışmalar tabii bir uyku ilacı tesiri yapıyor. Saat 7:00’den sonra yine zihni çalışma için verimli bir ara var. Yaklaşık 3 saat süren bu sürede -akşam yemeği aşırı yenilmediği takdirde- uyumak zor.
Geceler
Gecelerin sükuneti içerisinde tefekkürün önemi çok büyük. İnsanı, varoluş gayesi ve Yaratıcısı’nın sonsuz kudreti ile başbaşa bırakan bir tefekkür.
Fizyolojik olarak da enteresan hadiseler cereyan ediyor gecelerde. Sabaha karşı 1:00-3:00 arası hayati olayları yavaşlatan ve vücudu dinlendiren melatonin hormonu salgılanıyor. Bu arada beyin, gün boyunca ve özellikle yatmaya yakın meşgul olduğu meseleleri tekrar yoğuruyor. Bir teze göre iç organizasyonunu değiştirerek kazandığı yeni bilgiler çerçevesinde şekilleniyor. O yüzden özellikle yatarken hayatımızı yönlendirmesini istediğimiz fikirler ve kaynaklarla meşgul olma tavsiye ediliyor. İhtiyarlamaya başladığından endişe edenler için de iyi bir haber var: Eğer beyinde fizyolojik bir rahatsızlık yoksa (Alzheimer hastalığı gibi) çoğu ihtiyar gençliğindekine yakın zihni aktiviteyi muhafaza edebilir. Bu işin anahtarı da emeklilik fikrine rest çekmek. “Ben artık yaşlandım, bir kenara çekilip fazla kendimi yormamalıyım” demek, beynin yaşlanmasına davetiye çıkarmak oluyor. Araştırmalara göre zihni faaliyetleri yüksek seviyede olan kimselerde (mesela akademisyenler, fikir çalışanları, iyi kitap okurları) beyin yaşlanmasına daha az rastlanıyor.
Planlı ve Gayeli Yaşamak
Asrın mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi “Gaye-i hayat olmazsa enaniyet kuvvetleşir, eneler hedefin etrafında döner, varamaz” diye özetlemiş meseleyi. Yapılan araştırmalar, hayatının değişik kısımları için (şahıs, aile, iş, cemiyet hayatı) hedefler tespit edip hayatını buna göre tanzim eden kimselerin daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Bu hedefleri yazmak ve önem sırasına göre sınıflamak da bu prensibin gerçekleştirilmesinde yardımcı oluyor.
Günlük Aktivite Kaydı
“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” Ebedi hayatımız için bir ikaz ve tenbih manasını taşıyan bu ifade, zaman tanzimi şuurunun kazanılmasında da önemli bir metot. Her günün sonunda gün boyunca yapılan işleri gözden geçirmek ve kendi kendine sormak: Bu gün hangi işlere ne kadar zaman harcadım? Harcadığım zaman işin ehemmiyetiyle orantılı mı?
Bu ve benzeri sorularla kendini sorgulayan insanın uzun süre intizamsız bir hayat yaşaması düşünülemez. Bu mevzuda alınabilecek pratik bir tedbir “sınıflandırmalı günlük aktivite kaydı” tutmak. Mesela merakı tatminden öte bir mana ifade etmeyen bir film izleme veya bizi doğrudan ilgilendirmeyen mevzularda saatlerce konuşma böyle bir durumda hemen sırıtıyor: İşin tipi: Eğlence, önem derecesi: Sıfır, harcanan zaman: Saatler. Eğlenme adı altında yapılan, bizi manen ve maddeten zarara uğratan meşgalelerle hakiki manada dinlenme faaliyetlerinin bir tutulamayacağını da belirtmekte fayda var. Mesela aile fertlerinizle veya iş arkadaşlarınızla yaptığınız bir spor faaliyeti, pekala hem dinlenme, hem eğlenme, hem de kendini geliştirme olarak görülebilir.
İhtiyaç mı İstek mi?
Bir işi yapmaya karar verirken -vicdanımızın cevabına kulak verirsek- bize yol gösterici olabilecek güzel bir soru: “Bu yapmak veya almak istediğim şey ihtiyaç mı, istek mi?” Gazetede güzel bir elektronik eşya ilanı gördüm. Buna ihtiyacım var mı, yoksa sadece almak mı İstiyorum? Bu basit soru neticesinde alacağımız isabetli bir karar bakın bize neler kazandırıyor: Gidip gelme zamanı, eğer büyük bir mağaza ise dolaşma zamanı, harcayacağımız para. Yine batıda televizyondaki, eğlenceye dayalı faydasız yayınların kötü tesirlerini iyi inceleyen zaman tanzimi uzmanları “televizyonunuzu evden atın” tavsiyesini rahatlıkla yapıyorlar. Diğer her araç gibi televizyon da hem faydalı hem zararlı yönde kullanılabiliyor. Zaman mevzuunda hassas insanların televizyon başında geçen saatlerini çok iyi irdelemesi ve ille seyredecekse yayınları çok iyi seçmesi tavsiye ediliyor.
Az Ye, Az Uyu
Zaman tanzimini şiar edinip hayatlarını bire bin veren başak haline getiren İslam alimleri az yemeyi prensip edinmişler. Az yeme ile neler kazanıldığını şöyle özetliyor âlimler:
- Yemeği hazırlama zamanından kar edersin.
- Yemek için harcadığın zamandan kar edersin.
- Yemekten sonra hazım sebebiyle verimsiz geçen saatlerden kar edersin. Zira hazım esnasında kan, sindirim sistemi çevresine daha çok gönderildiğinden zihni aktiviteler yavaşlar. Beyne daha az kan gider. Yemek fazla olduğu ölçüde etkisi fazla olur.
- İhtiyaç giderme sıklığın azalacağından kar edersin.
- Fazla uyku ihtiyacı hissetmeyeceğinden kar edersin.
Böyle 5 derece kar içinde karı da kim olsa ister herhalde.
Bekleyişleri Kazanmak
Hüzünlü veya mutlu, çoğu zaman da sadece sıkıntılı bekleyişler hayatımızın bir parçası. Fakat çoğu zaman beklemeler birilerinin zaman mevzuundaki hassasiyetten mahrum oluşu, trafik kargaşası, buluşma saatlerinde anlaşmazlık gibi sebeplere dayanıyor. Böyle hallerde bekleyişi lehimize çevirmek mümkün. Alınabilecek en basit tedbir yanımızda daima bir kitap veya dergi taşımak. Hemen açıp okumaya başlar ve bunu adet haline getirirsek, damlaya damlaya göl olan dakikaları kar hanemize yazmış oluruz. Hınca hınç dolu belediye otobüsleri istisna tutulacak olursa, Çoğu taşıma vasıtaları da böyle bir aktivite için ideal. Başka bir seçenek ise şayet yabancı bir dil öğreniyorsak kelimeleri yazdığımız bir kartı çıkarıp tekrar yapmak veya “Walkman”imizle faydalı kasetler dinlemek.
Acilin Sultası ve Önemlinin İntikamı
Çeşitli işler için konulan zaman tahditlerinin hayatımızın akışında büyük tesiri var: Yetişmesi gereken rapor, hazırlanılması gereken imtihan, patronun acil notuyla bize verdiği proje vs. Şayet bu acil işler aynı zamanda önemliyse, içimizdeki acile öncelik verme hissi lehimize çalışıyor. Fakat çoğu zaman da bakıyorsunuz acil fakat önemsiz meseleler, önemli fakat acil olmayanları bir kenara itiveriyor. Dikkatimizi ve enerjimizi esir alıyor. Kendimizi ruhen geliştirecek bir kitabı okuma, içimize inşirah salacak dostlarla görüşme veya aile fertlerimizle hayati önem taşıyan sohbet ve dertleşme bir kenara itiliveriyor. Peki neden böyle oluyor. Çünkü basitçe acil değiller. Ne zaman olursa olur. Bizi zorlayan, peşimizden koşan bir patron veya imtihan edilme endişesi yok. En azından yakın gelecekte.
Peki insanın fıtratından kaynaklanan bu aciliyet hissini nasıl kendi safımıza çekebiliriz? Basit ama iradeyle birleşince çok müessir bir çözüm:
Kendi kendimizle randevulaşmak. Önemli işlerimize aciliyet buudu katmak. İlk önce yapılacak şeyi parçalara bölüp her birine bir zaman tahdidi koymak. Sonra da kendimizle randevulaşıp o parçayı o gün ve saatte halletmek Pazartesi günü akşam 8:00’de kendimle randevum var: Şu ne zamandır okumayı planladığım kitabın ilk 50 sayfasını bitireceğim. Cumartesi öğleden sonra 3:00’de kendimle randevum var: Ne zamandır ziyaret etmediğim arkadaşım Ahmed’ i ziyaret edecek, hal-hatır soracak, dertleşeceğim. Perşembe akşamı kendimle randevum var: Çocuğumla oturup sohbet edeceğim. Ne gibi sıkıntıları var? Arkadaşları kimler? Hayata bakışı nasıl? Manevi gelişimi ne alemde?
Ama dedik ya, zaman tanziminin her basamağında olduğu gibi yine bir irade işi bu. Kendimizle randevumuza geç kalırsak veya daha kötüsü hiç gitmezsek kimse peşimizden koşup ırgalamayacak. Soru sorup bizi mahcup etmeyecek. Vicdanımızdan başka.
Daha çok şeyler yazılıp söylenebilir zaman tanzimi üzerine. Fakat biz açtığımız bu küçük pencereyi “arife işaret yeter” sırrınca burada kapatıyor ve bir dilek-dua ile bitirmek istiyoruz: “Bizlere sayısız değerleriyle birlikte zaman nimetini veren Zat (cc) onun değerini anlama şuuruna da ulaştırsın.”
* Sızıntı Dergisi arşivinden (Mart, 1996)