KUR’ÂN METNİNİN NOKTALANMASI VE HAREKELENMESİ





Author: Prof.Dr. Suat YILDIRIM - min read. - Post Date: 10/30/2022
Clap

Kur'ân metnini noktalanması, ilk önce hicrî 65 yıllarında Abdülmelik İbn Mervan (ö.86/705) zamanında Kur'ân'ın doğru okunması gibi ciddî bir ihtiyaçla başlamıştır.

 

Tarihî bilgilere göre yazı, Mekke’ye ilk olarak Hz. Peygamber’in, yaşça kendisinden biraz daha büyük olan muasırları zamanında girmiştir. İslâm zuhur ettiğinde Mekke’de okur-yazar sayısı parmakla sayılabilecek kadar az idi.

Yazıda, harflere normal olarak nokta konulmuyordu. Arap alfabesindeki 28 harf için sadece 15 işaret vardı; diğer 13’ünü karine ile çıkarmak gerekiyordu. Meselâ b, t, s, n, y ،ب ،ي ن، ث، ت harfleri ب tarzında bir tek işaretle yazılıyordu. Keza c, h, h ج ح خ harfleri de ح tarzında aynı yazılıyordu. Bilindiği üzere, Hz. Osman zamanında yazdırılan mushaflara noktalar konulmamıştı. Bu da, kelimenin, Peygamberimizden rivâyet edilen kıraat vecihleri ile okunmasına imkân veriyordu. Noktalamanın İslâm’dan önce malûm olup olmadığı ihtilaflıdır. Bazılarına göre noktalama bilindiği halde, kıraatlere imkân vermesi düşüncesiyle, Hz. Osman tarafından yazdırılan imam mushafta kasten kullanılmamıştı.[1] Nitekim mushafın noktalanmasından önce Muâviye’nin Tâif’te bulunan hicri 51 tarihli kitabesinde nokta kullanıldığı vâkidir. Bundan daha önceki tarihlerde de, noktalamanın nadiren kullanıldığına delâlet eden papirüslerin bulunduğu da söylenmektedir.[2]

Mushafın noktalanması, ilk önce hicrî 65 yıllarında Abdülmelik İbn Mervan (ö.86/705) zamanında ciddî bir ihtiyaçla başlamıştır. İşin başlangıcında hareke yerini tutmak üzere nokta kullanılmış olduğundan, işbu harekeleme işine o zaman nakt yani noktalama denilmiştir. Bu günkü mânada nokta koyma ise, daha sonra yapılacaktır. Kesre (esre), fetha (üstün) ve zamme (ötre) gibi işaretler yerine, metnin yazıldığı mürekkebin renginden başka bir renkle noktalar konuluyordu. Fetha yerine harfin üstüne bir nokta, kesre yerine harfin altına bir nokta, zamme yerine harfin önüne bir nokta, sükûn yerine de iki nokta konuluyordu.

Bu noktalama (yani harekeleme) işinin ilk olarak Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö.69/688), Hasan Basrî (ö.110/728), Nasr İbn Âsim (ö.89/707) veya Yahya İbn Ya’mur’dan (ö.129/746) her biri tarafından yapıldığı bildirilir. Ebu’l-Esved başlamış, diğerleri sistemin gelişmesinde mühim rol oynamış olmalıdırlar. Zaten Nasr ile Yahya, Ebu’l-Esved’in talebeleri olup, Abdülmelik’in talimatı üzerine, Haccac tarafından bu işle vazifelendirilmişlerdi. Böylece tevcih etmek, bu sistemi ilk icat edenin, birden mükemmeli bulmasındaki garabeti kabul etmekten daha mantıkîdir.

Rivâyete göre Basra valisi Ziyad, Ebu’l-Esved’e haber göndererek, Allah’ın kitabını doğru okutabilmek için bazı işaretler koymasını istemişti. O, buna karşı isteksiz duruyordu. Fakat bir gün Kur’ân okuyan biri, أَنَّ اللهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ (Tevbe, 3) âyetindeki resul kelimesinin harekesini ötre yerine esre ile, وَرَسُوله  tarzında okuyarak mânâyı alt üst etti. Zira asıl mânâsı “Allah da Resûlü de müşriklerden uzaktır” iken, bu okuyuşla “Allah, müşriklerden ve Resulü’nden uzaktır” oluyordu. Ebu’l-Esved: “Hâşâ! Allah, Resulünden uzak olmaz!” diyerek valinin teklifini kabul etti. Neticede fetha için harfin üstüne bir nokta, kesre için altına bir nokta, zamme için harfin önüne bir nokta koydu.

Daha sonra yine Abdülmelik (ö.86/705) devrinde şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırd edebilmek için noktalama (i’câm) ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca, harekeleme gayesiyle kullanılan noktalama sistemi ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı, harekeleme için de ayrı renkli mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise, harekeleme işinde, şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti. Bunlar: vâv’dan çıkarılan zamme (ötre), elif’ten çıkarılan fetha (üstün), ’dan çıkarılan kesre (esre), şedde’nin ilk harfinden alınan küçük şîn olan şedde, kapalı heceyi gösteren küçük kapalı dâire şeklinde cezm (tutar) işaretleridir.

O zamanki müslümanlardan birçok kimse Mushafa herhangi bir şeyi karıştırmamak düşüncesiyle, nokta ve harekeyi mekruh gördüler. Zaman ilerleyince nokta ve hareke doğru okuyabilmek için zaruret hâlini aldı; bu sefer de vâcib veya müstehab olduğu söylendi. Ancak, bu değişiklik birden olmadı. 5/11. asrın başlarında bile Kur’ân’ı harekesiz okumak gerektiği iddiasında olan nâdir müslümanlar vardı. Bu ihtilâflar, Kur’ân metnini titizlikle korumak gibi yüce bir gayeyi gerçekleştirme gayretinden ileri gelmektedir.

Sûrelere başlık koymak, âyet başlarını gösteren işaretler bırakmak, cüzlere ayırmak, cüzleri hiziblere bölmek ve bunlara dâir işaretleri kullanmak da, başlangıçta âlimlerce kerih görüldüğü halde sonradan mubah, hatta müstehab görülen hususlardandır.

 

[1]   Adil Kemal, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 57.

[2]   M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerim Tarihi, s. 51-52.

Author: Prof.Dr. Suat YILDIRIM - min read. - Post Date: 10/30/2022