Dua: Cenab-ı Hakk'a Arz-ı Hâl
Dua eden mü’min dua ettiği hususlarda kendi gayretinin ve ilk adımlarının da olması gerektiğinin farkındadır.
Dua, insanın kendi konumunun farkına varıp her şeye gücü yeten Cenab-ı Hakk’a halini arzedip kendisi ve sevdikleri için öncelikle en kalıcı hususlarda talepte bulunmasıdır. Dua eden mü’min dua ettiği hususlarda kendi gayretinin ve ilk adımlarının da olması gerektiğinin farkındadır. Duasında talep ettiği hususlarda ilgisiz kalır, lakayt davranırsa bu ciddiyetsizliğinin bir göstergesi olacaktır. Bu şekilde yapılan dua, bir talep değil, sadece ağızdan çıkan bir söz olarak kalmaya mahkumdur. Şimdi duanın bir müslüman için ne mana ifade ettiğini görmeye çalışalım.
Dua, bir ibadettir. Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyorlar:
“Dua ibadetin ta kendisidir.” (Ebû Davud, Tirmizî) Bu açıdan dua ederken, sanki namaz kılıyor gibi tam bir konsantre ile kendimizi vererek dua etmeliyiz. Zaten şu ayet de bu duruma işaret etmektedir:
“Tazarrû ve bin niyaz ile, yalvararak, kendinizi vererek, gizlice Rabbinize dua edin.” (Araf sûresi, 55)
Başka bir Hadislerinde Efendimiz şöyle buyururlar:
“Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi)
“Aziz ve Celil olan Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.” (Tirmizî, İbni Mace, Hakim)
“Allah’ın rahmetinden isteyiniz. Çünkü Allah, kendisinden istenmesini sever.” (Tirmizî)
Bediüzzaman’ın ifadesiyle dua bir ubudiyettir (kulluktur). Ubûdiyetin neticesi ise uhrevîdir. Yani duanın neticesi büyük oranda ahirette görülür. Onun için insan neden duam kabul olmuyor dememeli. Her duaya cevap verilir. Allah Kur’an’da şöyle buyurur:
“Kullarım Beni Senden soracak olurlarsa bilsinler ki, ben onlara pek yakınım. Bana dua edince dualarına cevap veririm. Öyleyse onlar da, davetime icabet edip, bana hakkıyla inansınlar ki, doğru yolda yürüyüp selamete ersinler.” (Bakara sûresi, 186)
Fakat, cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır.Allah her duaya cevap verir ama her duayı aynısıyla kabul etmeyebilir. O duaya değişik hikmetlerden dolayı değişik şekillerde cevap verebilir. Mesela, insan dünyalık bir şey ister. Allah da bilir ki o dünyalığı verse, o kul azacak, Rabbini tanımaz hale gelecek. Onun hakkında Allah hayır murad eder, o dünyalık yerine ahirette daha başka mükafatlar hazırlar. Öyleyse duanın neticesi konusunda acele etmemek lazım. Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Herhangi birinizin duası acele etmemek şartıyla kabul edilir. Aceleci kimse ise, ‘Rabbime dua ettim de kabul etmedi’ der.” (Buhari-Müslim)
Yine Bediüzzaman’ın teşbihi içerisinde; bir hasta doktordan ilaç istese, doktor da hastanın durumuna göre ilacı değişik dozda verse ya da hiç vermese hasta itiraz edebilir mi? Etse ne kadar mantıksız olduğu aşikârdır. İşte biz de birer hasta durumundayız. Her şeyimizi Allah’tan istiyoruz. Bize bizden daha yakın olan, içimizden geçenleri bilen, geçmişimize geleceğimize hükmeden Allah ise, bizim durumumuza göre karşılık veriyor.
Dua, bizim Rabbimiz katındaki yerimizi belirler. Ayette buyuruluyor ki, “Duanız yoksa Rabbim sizi ne yapsın, ne ehemmiyetiniz var ki?!” (Furkan, 77)
Duada esas olan, kulun Allah’a muhtaç olduğunu, O’ndan başka çaresi olmadığını bilmesidir. Zaten en çok kabule şayan olan da bu tür dualardır. Yani muztar bir durumda, adeta denizin ortasında kalmış da her şeyin bittiği anda Allah’a yalvarıyor gibi yalvarmak duaların en makbulüdür. Allah bu hakikati Kur’an’da şöyle ifade ediyor.
“Büsbütün çaresiz kalıp kendisine yalvaranların duasına icabet eden, sıkıntıları gideren kimdir?” (Neml sûresi, 62)
DUANIN ÇEŞİTLERİ
Dört çeşit dua vardır.
- İstidat ve kabiliyet diliyle dua: Bitkilerin ve hayvanların duaları böyledir. Mesela bir tohum, Allah’tan gelişip bir ağaç olmayı, meyve vermeyi, her safhasında Allah’ın isimlerine mazhar olmayı arzu eder. Allah da onun bu isteğini bilir ve imkan verir.
- Fıtrî ihtiyaç diliyle dua: Her canlı bu şekilde dua eder. Kendi iktidarları dairesinde olmayan, ellerinin yetişemediği ihtiyaçlarını bu duayla isterler.
- Iztırar diliyle yapılan dua: Yani sebeplerin büsbütün kesildiği, ümidin bittiği yerde, adeta okyanusun ortasında bir tahtaya yapışıp kalan insanın yaptığı gibi yapılan dua
Bu üç duanın kabul edilmesi bir mani olmazsa katîdir. Bu durum bize bir şey anlatır. Yani biz de kabiliyetlerimizi işleterek, ihtiyaçlarımızı hal diliyle ortaya koyarak ve ıztırar sahibi olarak, ayetin ifadesiyle yalvara yakara, içten dua edersek büyük ihtimalle kabul olur.
- Biz insanların duasıdır. Bu da ikiye ayrılır.
a. Fiilî, yani çalışarak yapılan dua.
Bir öğrencinin imtihan için, bir işçinin rızkını kazanmak için çalışması gibi.
b. Kavli, yani dil ile yapılan dua.
Çalışan öğrenci ve işçinin çalıştıktan sonra ellerini açıp yaptığı dua gibi.
Buradan da anlaşılıyor ki, kainatta her şey kendi diliyle Allah’a dua ediyor. Kainattan Allah’a toptan dualar yükseliyor. Zaten şu ayette de buna işaret buyuruluyor:
“Her şey Allah’ı övgü ile tesbih eder. Ancak siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsra sûresi, 44) Yapılan tesbihler aynı zamanda birer duadır.
DUA NASIL OLMALI?
- Duaya besmele, tesbih ve hamd ile başlamalı.
- Tevbe-istiğfar etmeli.
- Duanın başında ve sonunda salavat getirmeli. Çünkü yapılan salavatlar Efendimiz’e yapılan dualar olduğu için Allah onları kabul etmektedir. Kabul edilen iki dua arasındaki duaların da kabul edilmesi ümit edilir. Efendimiz’in (aleyhisselam) şöyle buyurduğu haber verilir: “Allah’tan bir şey istediğinizde bana salavat getirin. Çünkü Allah, kendisinden iki şey istendiğinde birisini kabul edip diğerini geri çevirmeyecek kadar kerem sahibidir.”
- Duanın katıksız, şartsız olması gerekir. Yani sırf Allah rızası için dua etmeli. Bunun bizim dilimize yerleşmiş hali “Hayırlısı Allah’tan” şeklindedir.
- Ayet ve Hadislerde geçen dualarla dua etmeli. Çünkü en güzel dualar onlardır.
- Duaya kesin olarak inanmalı. Yani her şeye gücü yeten, her şeyin sahibi olan birinin huzurunda olduğunu bilmeli. Ona göre de Allah’tan büyük istemeli, himmetleri yüksek tutmalı. Efendimiz (as) şöyle buyuruyorlar: “Biriniz dua ettiğinde büyük ümitler besleyip isteğini büyük tutsun.Çünkü Allah’a göre hiçbir şey büyük değildir.” “Kabul edileceğine kesin inanarak Allah’a dua edin. Biliniz ki, Allah gaflet içindeki bir gönülden yapılan duayı kabul etmez.”
- Duada ısrar edilmeli.
- Özellikle gecenin son bölümünde ve farz namazların arkasından dua etmeli. Hangi duanın daha çok kabul olma ihtimali olduğunu soran sahabîye Allah Resûlü (as) “Gecenin son bölümünde (seher vaktinde) ve farz namazların arkasından yapılan duadır” cevabını vermiştir.
- Cuma günleri icabet saatinde (ki, namaza yakın her zaman olabilir), mübarek gecelerde, Ramazanda, seher vakitlerinde, namazların arkasından, mübarek mekanlarda, mübarek insanlarla beraberken dua etmeli.
- Gıyaben dua edilmeli. Zira, mü’minin mü’min kardeşi için yaptığı duanın kabul edileceği, Efendimiz tarafından müjde verilmektedir.
- Dua ettikten sonra Allah’ın işine karışmamalı.
- Dua ederken bir çocuk saflığı içinde, temiz kalp ile dua etmeli. Yani ben ne istersem Allah verir düşüncesi içinde yalvarmalı.