Kur'ân ve Hadislerde İbadet
Âyetler
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ (الْحِجْر: 98)
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ (الْحِجْر: 99)
98 – Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol.
99 – Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et. (Hicr sûresi, 98-99)
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلاَ دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا (الفُرْقَان: 77)
77 – De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?
Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız. Artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.” (Furkan sûresi, 77)
أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ (يس: 60)
وَأَنِ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ (يس: 61)
60 – “Ey Âdem’in evlatları!
Size emretmemiş miydim:
“Şeytana tapmayın sakın!”
“Çünkü o size âşikar düşman...
61 – Lâkin Bana tapın:
işte sırat-ı müstakim!” (Yasin sûresi, 60-61)
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ (العَنْكَبوت: 56)
56 – Ey iman eden kullarım! Benim sizi yerleştirdiğim dünyam geniştir. (Bir yerde dininizi uygulayamazsanız başka yere hicret edebilirsiniz.) Onun için yalnız Bana ibadet ediniz. (Ankebut sûresi, 56)
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (الفَاتِحَة: 5)
5 – (Haydi öyleyse deyiniz): “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız senden medet umarız.” (Fatiha sûresi, 5)
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (البَقَرَة: 21)
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ فَلاَ تَجْعَلُوا لِلهِ أَنْدَادًا وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ (البَقَرَة: 22)
21 – Ey insanlar! Hem sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Böyle yapmakla her türlü zarardan korunmayı ümid edebilirsiniz.
22 – O Rabbinize ki yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı.
Gökten yağmur indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı. Öyleyse siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın! (Bakara sûresi, 21-22)
وَاعْبُدُوا اللهَ وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا (النِّسَاء: 36)
36 – Yalnız Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın!
Anneye, babaya, akrabalara,
Yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara,
Yol arkadaşına, garip ve yolculara,
ellerinizin altındaki (köle, cariye, hizmetçi, işçi)lere de
güzel muamele edin! Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez. (Nisa sûresi, 36
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا (الإِسْرَاء: 23)
23 – Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin! Anneye ve babaya güzel muamele edin!
Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle! (İsra sûresi, 23)
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ (غَافِر: 60)
60 – Rabbiniz şöyle buyurdu: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim.
Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” (Ğafir sûresi, 60)
Hadis-i Şerifler
عَنْ مَعْقِلِ بْنِ يَسَارٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ: اَلْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَيَّ
Ma’kil İbn Yesâr radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kargaşa (fitne ve fesat) dönemlerinde ibadete ihtimam göstermek, bana hicret etmek gibidir.” [Müslim, Fiten 130]
عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ: إِنَّ اللّٰهَ تَعَالٰى قَالَ: مَنْ عَادٰى لي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ: وَمَا يَزَالُ عَبْدي يَتَقَرَّبُ إِلٰىَّ بِالنَّوَافِلِ حَتّٰى أُحِبَّهُ، فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذي يَسْمَعُ بِهِ، وَبَصَرَهُ الَّذي يُبْصِرُ بِهِ، وَيدَهُ الَّتي يَبْطِشُ بِهَا، وَرِجْلَهُ الَّتي يَمْشي بِهَا، وَإِنْ سَأَلَني لَأُعْطِيَنَّهُ، وَلَئِنِ اسْتَعَاذَني لَأُعيذَنَّهُ
Ebû Hureyre radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir kudsî hadiste Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
“Her kim benim veli (has) kuluma düşmanlık ederse, Ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli hiçbir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum (farzlara ilâve olarak yaptığı) nafile ibadetlerle bana yakınlık kazanır da nihayet Ben onu severim. Onu sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutup yakalayan eli ve yürümesine vasıta olan ayağı olurum (Hâsılı; onun işitmesi, görmesi, tutması, yürümesi doğrudan doğruya meşîet-i hâssa dairesinde cereyan etmeye başlar). Böylesi bir kul Benden bir şey isterse istediğini muhakkak ona veririm. Bana sığınırsa onu hıfz ve sıyanetim altına alırım.” [Buhari, Rikak 38]
عَنْ عَائِشَةَ رَضِي اللهُ عَنْهَا أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ كَانَ يَقُومُ مِنَ اللَّيْلِ حَتّٰى تَتَفَطَّرَ قَدَمَاهُ، فَقُلْتُ لَهُ: لِمَ تَصْنَعُ هٰذَا يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَقَدْ غَفَرَ اللّٰهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ؟ قَالَ: «أَفَلَا أُحِبُّ أَنْ أَكُونَ عَبْدًا شَكُورًا؟»
Hz. Âişe validemiz radıyallahu anhâ demiştir ki: Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, gece ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Kendilerine “Ey Allah’ın Resûlü, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamışken niçin böyle yapıyor, kendinizi ibadete zorluyorsunuz?” diye sorduğumda buyurdular ki: “Allaha çok şükreden bir kul olmayı arzu etmeyeyim mi?” [Buhari, Teheccüd 6; Müslim, Sıfâtu’l-münâfikîn 81]