Çocuk Eğitimi Farklı Bir Bakış





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 09/25/2022
Clap

Davranışlardaki hassasiyet ve titizlik; eğitim ve öğretimde temsil etme ve örnek olma; muhatapta, anlatılan şeylerin tesirini göstermesi bakımından önemlidir.

Rabbimizin biz âciz kullarına lütfettiği sayısız nimetlerden birisi de evlât sahibi olma nimetidir. Bütün peygamberler, sâlihler, erenler, evliyalar diğer bütün Hak nezdinde makbul insanlar, tertemiz masum, toplumun menfaatlerini kendi menfaatlerinin önünde gören, fedakâr, hoşgörülü, mütevazi ve alçak gönüllü nesillere sahip olmayı hep yüce Allah’tan dilemişler, bu zâtların, kelimelerle ifadede zorlandığımız yürekten yaptıkları sayısız dua ve niyazları yüce kitabımız Kur’ân’da en güzel şekliyle ifadelerini bulmuştur.

Bu niyaz ve yakarış insanlığın rehberleri olan peygamberlerin dilinden Kur’ân’da değişik yerlerde vurgulanmıştır. Bu anlamda Hazreti İbrahim,[1] gizlice Rabb’ine niyazda bulunan Hz. Zekeriyya[2] ve Hz. Meryem’in annesinin[3] dilinden hayır duaları Kur’ân’da zikredilir. Pek çok ayette çocuklarımızın tertemiz masum, günahsız, güzel ahlâk sahibi mü’min ve Allah yolunda hizmet eden Müslüman kimseler olması gerektiğine ve öyle yetiştirilmesi hususuna dikkat çekilmiştir. Çocuk eğitimi konusunda İslâm, Anne-babaya birtakım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukları kısa ve öz olarak şu başlıklar altında toplamak mümkündür:

 

Helâl Lokma

Her anne-babanın çocuk daha anne karnında iken dikkat etmeleri gereken önemli vazifeleri vardır. Bu vazifeler o kadar önemlidir ki Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in “Şakî daha anasının karnında talihsizdir; saîd anasının karnında da talihlidir.” (Müslim, Kader 3; İbni Mâce, Mukaddime 7; Buhari, Kader 1) mübarek ifadeleri içinde çocuğun, daha anne karnında iken saîd ya da şakî olduğu hükmü henüz verilmeden önce her türlü tedbir alınmalıdır. Daha evlilik kararı verilmeden önce yuva kuracak gençlerin ve müstakbel anne ve baba namzetlerinin bu konuda gösterdikleri hassasiyet de dünyaya gelecek bebeğin talihinde önemli bir rol oynayacağı gibi uzun ömürlü mutlu bir aile için de müspet bir katkısının olacağı muhakkaktır. Özellikle bunların en başında geleni, anne-babanın yediklerine-içtiklerine-giydiklerine dikkat etmeleri, haram lokmadan ve haram kazançtan sakınmalarıdır. Daha yavrunun sperm ve yumurta buluşması anından itibaren gıdası, annesinin davranışları, giyimi kuşamı, psikolojik hâleti, maneviyatı yediği içtiği, aldığı her türlü gıdası; anne ve babanın daha önceki ve daha sonraki tavırları da onun şakî ve saîd olarak yazılmasında önemli vesilelerdir.

 

Eğitim - Öğretim

Yeni doğan çocuğa sevimli ve manası düzgün bir isim koymak her anne babanın ilk görevlerinden biridir. Peygamberimiz (s.a.s.) çocuklara isim koymaya özel bir önem vermiş ve manası güzel olmayan bazı isimleri değiştirmiştir.[4]

Eğitim ve öğretimde ilk basamak ailedir. Anne-baba vakitlerinin bir kısmını çocuklarının eğitim ve öğretimine ayırmalıdır. Çocuğun dinini diyanetini, okuyup yazmasını, Kur’ân okumasını, günün şartlarına göre biniciliği, yüzmeyi ve dönemine göre atıcılığı öğretmelidir. Hayatına, sağlığına ve geleceğine hazırlama adına faydalı olan ve ihtiyaç duyulan sporlar öğretilmelidir. Kötü alışkanlıklar edinmemesi için meşgul olabileceği meşru bir müzik aletini kullanabileceği bir eğitim aldırılmalıdır. Aksi takdirde çocuktaki bu potansiyel meşru olmayan birtakım yollarla bir şekilde çocuk tarafından telafi edilmeye çalışılacaktır.

 

Güzel Örnek Olma

Anne-baba, çocuğunun yanında sözlerine dikkat etmeli. Kesinlikle yalan sözden kaçınmalıdır. Doğru sözün yanında doğru hareket etmelidir. Konuşulan sözler ve davranışlar arasındaki çelişki çocuğun güvenini sarsar. Çocuğun yakaladığı bir tek yalan söz ve davranış, çocuğun zihninde yaşadığı sürece anne-baba güvenilmez biri olarak kalabilir. Onun için çocuklar yanında davranışlar öyle hassas ayarlanmalı ki çocuklar evlerinin içinde anne baba değil de onları birer melek farz etmeliler ve onlara güvenmelidir.

 

Kardeşler Arasında Ayrımcılık Yapılmamalı

Çocukların biri diğerine tercih edilmemelidir. Sevgi vb. hususlarda yapılan bir tercih ve gösterilen küçük bir kusur anne-babayı çocuklar üzerinde etkisiz hâle getirir. Bu tercihler aynı zamanda kardeşler arasında kıskançlık duygularının ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu da anne ve babanın farklı muamelelerinden ötürü, çocukların şuuraltında bir nefret uyaracaktır. Yusuf suresinde anlatılan,[5] Hz. Yusuf’un kardeşlerinin O’na duydukları kıskançlığı ve sonrasında yaşanan hadiseler buna bir örnek olarak verilebilir.

Bir gün, Bedir Ashabından olan Beşir b. Sa’d hazretleri Peygamber Efendimize gelerek şöyle dedi:

- Yâ Rasûlâllah! Başka çocuklarım da var; ama Numan başka. Müsaade ederseniz servetimin şu kadarını Numan’a vermek istiyorum. Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.s.) Beşir’e:

- Diğer çocuklarınıza da o kadar verdiniz mi diye sordu. Beşir, “Hayır!” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü çevresinde bulunanlara dönerek şöyle buyurdular:

- Allah’tan korkun ve evlâtlarınıza karşı adil davranın!” Sonra da Beşir’e dönerek:

- Sen, çocuklarının hepsinin sana aynı derecede muamele etmelerini ister misin? Beşir de:

- Evet, isterim, deyince, Efendimiz, ‘O hâlde böyle yapma!’ buyurdular.” (Buharî, Hibe 12–13; Neseî, Nuhl 1; Tirmizî, Ahkâm 30; İbn Mâce, Hibe 1.)

Yine bir gün bir adam, Efendimiz’in yanında oturuyordu. Bir ara adamın yanına adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu öpüp dizlerinin üzerine oturttu. Biraz sonra da bir kız çocuğu geldi. Adam bu sefer onu da yanına oturttu. Allah Resûlü (s.a.s.), iki çocuğunu bir tutmadığı için adamı ikaz etti. Belli ki adamda hâlâ cahiliye kültürünün izi vardı.

 

Çocukları Ciddiye Alma Onlara Güven Duygusu Kazandırma

Efendimiz çocuklar üzerinde çok ciddi olarak dururlardı. Çocuklar, Kendilerini karşıladığı zaman O da karşısındaki çocuklara bir büyük insan gibi iltifat ediyordu. Onların kimisini mübarek sırtına, kimisini kucağına alır ve hepsine eşit davranır, gönüllerini alırdı. Bazen bir sokaktan geçerken, çocuklar oyun oynuyorsa onları büyük insan yerine koyar, onore eder ve onlara “Esselâmü aleyküm” diyerek selam verirdi; çocuklar da “Ve aleyküm selâm yâ Rasûlâllah!” karşılığında bulunurlardı.

Allah Resulü (s.a.s.): “Sizden biriniz çocuğuna bir şey vaat ederse behemehal onu yerine getirsin!” buyurarak, “çocuktur, yalan söylesem aldatsam da bir şey olmaz” düşüncesinin ne kadar yanlış olduğunu vurgulamıştır. Kendisi de bu konuda en iyi örnek olmuştur.

 

Eğitim Öğretimde Tedricîlik

Çocuk bilmesi gereken şeyleri bilmeli, bilmemesi gereken şeyleri vakti saati gelmeden öğrenmemelidir. Hangi yaşta hangi şeyleri öğreneceğini konunun uzmanlarına müracaat ederek, “Beş yaşında, on yaşında, on yaşında… bir çocuğum var ne yapayım?” gibi sorularla onların düşünceleri alınmalı, yaşların gerektirdiği dozda ve seviyede eğitim-öğretim verilmeli rehberlikte bulunulmalıdır.

 

Eğitimde Uygun Çevre Hazırlama

Çocukların mükemmel bir şekilde yetiştirilebilmesi için ortamın ve çevrenin steril ve mükemmel olması şarttır. Çünkü çocuk ortama göre şekillenir ve bir anlamda o, içinde yaşadığı ortamın çocuğu olur. Bunların başında çocuğun ailesi ve evi gelir. İkinci olarak okul, üçüncü arkadaş ve dost çevresi, dördüncüsü ders ve etüt arkadaşlığıdır. Beşinci olarak da sosyal hayatta kendileriyle temasta bulunduğu kuaförden terziye, alış-veriş yaptığı bakkal ve markete kadar çeşitli alanlarını da sayabiliriz. Eğer çocukların gezip dolaşacağı ortamları iyi belirlenmemişse steril bir çevre geliştirilememişse çocuk bir gün bir zararlı virüs kapabilecektir. Onun için eğitim-öğretim ortamını evden başlayarak sosyal hayatın her ünitesinde çocuğun mükemmel yetişmesine müsait hâle getirilmesi gerekmektedir.

 

Çocuklara Şefkat Gösterme

Şefkatin terbiyede çok önemli bir yeri vardır. Bu konuda Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) en güzel örnektir. O (s.a.s) “Allah, çocuğuna merhamet etmeyene merhamet etmez.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 8/155) buyurmuşlardır.

Allah Resulü (s.a.s.) yanında özel hizmetinde bulunanlara o kadar şefkatli davranırdı ki anne babanın çocuklarına gösterdiği ilgi ve alâkası onun yanında çok sönük kalırdı.

Enes bin Mâlik anlatıyor: Allah Resulüne on sene hizmet ettim, yapmadığım bir şeyden dolayı “Niçin yapmadın?” yaptığım bir işten ötürü de “Neden yaptın?” dediğini hatırlamıyorum. Beni hiç azarlamadı. (Buhari, Edeb 39; Müslim, Fedail 13; Tirmizî, Birr 69)

Efendimiz (s.a.s.) yabancı bir çocuğa bile anne-baba üstü bir muamelede bulunuyordu. Kendi torunlarına, evlâtlarına ise o kadar şefkatli ve merhametliydi o her güzel ahlakta zirve olduğu gibi bu yönüyle de aşkındı

O’nun hayat-ı seniyyelerinden birkaç şefkat tablosu arz edelim:

Allah Resûlü namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin gelip Efendimiz’in mübarek sırtına binince secdeyi uzattı. Oradakiler:

- Yâ Rasûlâllah secdeyi uzatmış olmadınız mı? dediler. Efendimiz de:

- Oğlum sırtıma binince acele etmekten çekindim, şeklinde cevap verdi.

Namaz gibi huşû gerektiren bir ibadet sırasında bile, peygamberimizin çocuklara karşı duyduğu bu şefkat anlayışında bütün insanlık için örnek alınması gereken yönler vardır.

Efendimiz (s.a.s.) bir hadislerinde “Uzun kılmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir, annesine sıkıntı vermesin diye namazı kısa keserim!” buyurmuşlardır.

Hz. Aişe validemiz naklediyor:

“Bir defasında bedevîlerden bir grup, Rasûlüllah’ın huzuruna geldi. Bunlar bir münasebetle; “Siz çocuklarınızı öper misiniz? dediler. Sahabeler “evet” dediler. Bedevîler, “Fakat Allah’a yemin olsun ki biz onları öpüp-sevmeyiz.” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü: “Eğer Allah sizin gönüllerinizden rahmet ve şefkati çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki?” buyurdular.[6]

Bütün bu güzel örnekler bize gösteriyor ki çocukların terbiyesi ve anlayacağı dil sevgi ve şefkatten geçiyor. Çocuk sopadan, tehditten değil, anne babasının şefkatini kaybedeceğinden korkmalıdır. Çocuk için ebeveyne güven önemlidir. Çocuk; ebeveynin, kendi acılarını elemlerini paylaştığına inanmalıdır. Onların üzüntüleri paylaşılmalıdır. Onlar için anne babanın gözlerinin buğulanması çocuklar üzerinde unutulmaz izler bırakacaktır. Böylece onların gözünde anne baba daha saygınlaşacaktır.

 

Çocuğun Dinî Eğitimi

Her dünyaya gelen çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar. Onun farklı din ve inançlarda yetişmesinde anne ve babasının önemli bir yeri vardır. Sonra yaşadığı çevre, aldığı eğitim ve gördüğü terbiye çocuğu şekillendirmektedir.

 

Küçükten Camiye Götürme

Çocuklar daha küçük yaştan itibaren dini duygu ve düşüncede sağlam bir zemine basabilmesi için bazı hususlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlardan ilki, onların daha küçükten camiye alıştırılmasıdır. Mutluluk Asrı anlamına gelen Asr-ı Saadette çocuklar camiye giderlerdi. Günümüzde ise çocukları camilere götürmek cami adabına aykırı gibi görülüyor. Hatta camiye giden çocuklar bazı haşin ve asabi yaşlılar tarafından camiden soğutulabiliyor. Hatta bazıları, dinden soğumalarına, çocukluklarında bir ihtiyarın kendilerini camiden kovmasını sebep olarak gösteriyordu. Çocuklara yüz ekşitmek, kaş çatmak onları korkutmak yerine onlara cami sevdirilmelidir. Mümkünse onları camiden kovma yerine hediyeler verilmeli ve namaza ısındırılmalıdır. Çocuklara cami, Caminin bahçesi sevdirilmeli ve her zaman onların duygularında mabedin kutsallığı canlı tutulmalıdır. Bu hususta da rehber olan Efendimiz (s.a.s.) camide cemaatin içinde namaz kılarken torunu Ümame’yi omzuna alır, eğilirken yere bırakır, kalkarken de yeniden omuzlarlardı. (Neseî, Sehiv 13; Muvatta’, salât 85) Peygamberimiz’in (s.a.s.) çocukların camiden çıkarılması konusunda sert sayılabilecek herhangi bir cümle ya da tavrı asla söz konusu olmamıştır.

 

Çocukların Zihinlerdeki İstifhamları Daha Başlangıçta Giderme

Namaz ve daha başka dini konularda çocuğun bir kısım soruları olabilir. Özellikle içe dönük çocuklar bu türden dini sorularını anne babalarına büyük bir ihtimalle soramayabilirler. Değişik vesile ve vasıtalar bulunarak bu konuda çocuğun deşarj olmasını sağlamak çok önemlidir. Çocuk büyürken içindeki sorular da büyürse, zamanla her şüphe her tereddüt, açıklaması yapılmayan her dini mesele, manası ve hikmeti anlaşılmadık inançla ilgili herhangi bir husus çocuğun kalbini sokan bir yılana, içini kemiren bir kurda dönüşür. Hatta bazen bu istifhamlar onun iç dünyasında bir yara gibi o kadar hızlı büyür ki, bir gün o zavallıyı tamamen yere serer de farkına bile varılamaz. Öyle ki o her gün babasıyla camide namaz kılsa, “Lâ ilahe illallah” dese tesbih çekse de o aslında tereddütlerine yenik düşmüş ve vesveselerin ağında erimektedir.

Bu açıdan çocuk deşifre edilmeli, çözülmeli ve hiçbir zaman aklı, kalbi ve ruhu ile boş bırakılmamalı, sürekli olarak yaşına başına göre beslenmelidir.

 

Çocuğun Görebildiği Bir Ortamda İbadet ve Dua Etme

Ev içinde ibadete ayrılmış bir yer olmalı. İbadete bir zaman ayrılmalı. Beş vakit namaz imkân varsa evde cemaatle kılınmalı veya çocuğun elinden tutulup camiye götürülmelidir. Duaları açıktan yapmalı. Çocukla birlikte dualar etmeli. Çocuğun yapılan dualara “âmin Allah’ım!” demesi sağlanmalı, Rabb’in kendisine yapılan duaları geri çevirmeyeceği onların anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır. Peygamber Efendimiz’den rivayet edilen duaların birçoğunu sahabe-i kiram bizzat Efendimiz’in mübarek ağzından duyup ezberlemişlerdi.

 

Sevdirmeli, Nefret Ettirmemeli

Din sevdirilmeli, nefret ettirilmemeli. Kolaylaştırılmalı zorlaştırılmamalı. Sıkıcı ezbercilikten uzak durulmalı. Kafalardaki bin bir türlü şüphe ve tereddütler izale edilmeli istifhamlara cevap bulunmalı. Allah sevgisi, hoşnutluğu, peygamber sevgisi akıl ve mantık dairesi içinde kalplere yerleştirilmelidir. Bu yapılmadan öğrenilecek sure ve duaları onlara ezberletmeye çalışmak çocuğun dinden nefret etmesine sebep olabilir. Dersler sevimsiz hâle gelebilir. Altı aylık bir çocuğa nasıl ki yetişkinlere ait yiyecekler verilmiyorsa öyle de belli bir yaşa kadar ezberleme meselesini de çocuklara zorlamamak gerekmektedir. İman şuuru ve bilincini elde eden çocuk daha sonra onu kendisi ezberlemeye çalışacaktır. Konu sevdirmek, düşündürmek, benimsetmek ve belletmek çerçevesinde ele alınmalıdır.

 

Kutsala Saygı Hissi

İnancımıza göre birtakım saygı gösterilmesi gereken kutsal kavramlar vardır. Bunların arkasında birtakım kutsal anlamlar yüklüdür. Bunlar çocuğun hafızasında ve şuur altında yer etmelidir. Bu da o mefhumların sık sık tekrar edilmesi, sohbet konusu olmasıyla zihinlerde yer etmesini sağlar. O evde bu mukaddes mefhumlardan yer yer bahisler açıp sürekli gündemde kalması sağlanabilir. Bu da çocuğun hayal âlemini meşgul edecektir.

Çocuklarımıza örnek insanları anlatmak, onların hayatını anlatan yaş gruplarına uygun pedagojik ve mesaj yüklü dinî kitaplar, rehber olabilecek kitaplar okumalarını sağlamakla şeâir de denilen bu kültürel kimlik ve değerler öğretilebilir.

 

Sonuç Olarak Nasıl ve Ne Anlatılmalı?

Davranışlardaki hassasiyet ve titizlik; eğitim ve öğretimde temsil etme ve örnek olma; muhatapta, anlatılan şeylerin tesirini göstermesi bakımından önemlidir. Rehberlik yapan kimselerce çocuk Allah ve Resulü’nün ahlâkı ile yetiştirilmeli. Kur’ânî terbiye ile eğitilmelidir.

Efendimiz’in (s.a.s.) örnek hayatı değişik boyutlarıyla, ilgilerini çekecek şekilde anlatılmalıdır. Sahabiler ve daha sonraki salih kimselerin ve Hak dostlarının hayatlarından günümüzün anlayışına uygun olan menkıbelerinden örnekler anlatılabilir. Çevrede saygı duyulan, sevilen mühim şahsiyetler nazara verilmeli mümkünse onların ziyaretine götürülmeli. Bir büyük görmenin, onunla tanışmanın hazzını hiç olmazsa ömründe bir kere yaşaması sağlanmalı.

Dini merasimlere katılma, camilere cemaate karışma, Kur’ân-ı Kerim’in, Mevlid-i Nebevî’nin ve güzel ilâhilerin okunduğu merasimlerin yapıldığı yerlere götürülmeli. Ruhu coşturan sadre şifa veren ortamlarla tanıştırılmalı. Güzel bir arkadaş çevresi ve örnek rehberler bulunmalı, yaşadığı ortamın her türlü olumsuzluklardan arındırılmış mekânların olması sağlanmalı.

Çocukların sosyal hayatta, çarşıda pazarda münasebet kuracağı kişi ve yerler iyi seçilmeli. Dış çevrenin her türlü olumsuzluklarından korunmalıdır.

Çocukların izleyecekleri film ve tv programları eğitici ve öğretici programlardan seçilmeli, uluorta filmler izletilmemeli, safi zihinler kirletilmemeli, hatta mümkünse ailecek seyredilmeli, seyredilen dizi veya film üzerinde kritikler yapılmalı, çocuğun görüş ve düşünceleri paylaşılmalı ve yanlış davranışların müzakeresi yapılmalıdır.

Hülasa, böyle Kur’ânî bir terbiye ile eğitilen çocuk artık Kur’ân’ın talebesidir. O Allah’ın mütevazi bir kuludur.. Allah’a karşı acizliğini idrak eden gönlü Allah sevgisiyle zenginleşmiş fakir bir kuldur. Artık onun hedefi, Allah rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaktır. Onların hayat düsturu ve prensipleri yardımlaşmadır, kardeşler arasında fânileşme bir buz parçası hükmündeki benliğini kardeşlik havuzuna atarak eritmektir. Onda Hak düşüncesi esastır. Hak kuvvette değil, kuvvet haktadır.[7]

Not: Bu çalışma M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Çekirdekten Çınara adlı kitabından anlayış ve idrak ufkumuzun elverdiği ölçüde istifade ile hazırlanmıştır.

 

* Yeni Ümit Dergisi arşivinden (Ekim, 2008; 82. sayı)

 

[1] Bakara, 2/128; Furkan, 25/74.

[2] Meryem, 19/4-6.

[3] Âl-i İmran, 3/35.

[4] Bkz.: Müsned, 4/345; Müslim, Âdab 14; Ebu Davud, Edeb 66; Tirmizi, Edeb 62.

[5] Yusuf, 12/5.

[6] Yurdagül Mehmedoğlu, Hz. Peygamberin Merhametinden Şefkat Örnekleri, Diyanet Dergisi, Mayıs, 2004, s. 46.

[7] Gülen, M. Fethullah, Çekirdekten Çınara, s. 166-176.

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 09/25/2022