İlim
İlim ve mârifetle elde edilen mansıp ve pâye, başka yollarla elde edilen makamlardan daha yüksek ve daha uzun ömürlüdür. Zira ilim, sahibini, dünyada fenalıklardan uzak ve faziletli; öbür âlemde de, onun iman ve irfanıyla gönlünde kurduğu tasavvurları aşkın makamlarla mutlu kılar.
Tecrübe, duyular ve deneyler yoluyla elde edilen bilginin yanında Allahu Teâlâ’nın vahiy yoluyla peygamberlerine bildirdiklerine ilim denir. Mutlak bilgiye ilim dendiği gibi, tefsir, hadis, kelam vb. dini temel konularla alakalı hususi bilgilere de ilim adı verilir.
İslam âlimleri 3 yolla ilim elde edileceğini söylerler:
1- Havass-ı selime (kusurdan uzak duyu organları): Göz, kulak, burun, dil ve deri gibi duyu organlarıyla insan bilgiye ulaşır ve bu organlarda bir kusur veya hastalık yoksa, bunlarla elde edilen bilgilere güvenilir.
2- Haber-i sadık (gerçeğe uygun, doğru haber):
Bu tür bilgilerin yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayacak kadar çok sayıda bir grup tarafından verilip nakledilmesine mütevatir haber denilir. Mütevatir haberler üzerinde şüphe yoktur, duyuları yerinde herkes tarafından kabul edilirler.
Sadık haberin bir başka çeşidi de peygamberlerin Allah’tan alıp insanları ulaştırmış oldukları haber ve bilgilerdir.
3- Akıl: İlim elde etme yollarından biri de akıldır. Aklı yerinde bir insanın çok düşünmeden bilip kabul edeceği şeyler bedîhî adını alırken, düşünüp delilleriyle birlikte bilinen hususlara da istidlâlî bilgi denir.
Her Müslümana İlim Farzdır
Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "İlim tahsil etmek erkek ve kadın her Müslümana farzdır" (İbn Mâce, Mukaddime 17) buyurur ki, bundan hareketle her Müslüman, temel helal ve haramları, doğru ve yanlışı bilecek kadar ilim öğrenmekle yükümlüdür.
Müslüman toplumun ihtiyacını karşılayacak, tıp, temel matematik gibi ilimleri öğrenmek de yükümlülüktür, fakat bu yükümlülüğü toplumun bazı fertleri yerine getirirse, diğerlerinin sorumluluğu kalmaz ki, buna farz-ı kifaye diyoruz.
Bir kısmını aşağıya aldığımız pek çok âyet-i kerime; ilim ve ilim sahiplerinin değerini vurgular. Yine Allah Resûlü de değişik vesilelerle Müslümanların dikkatini hep ilme ve öğrenmeye çekmiştir.
İlme ve İlim Sahibi Olmaya Teşvik Eden Âyetler
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَاْلأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ إِنَّ اللهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
“İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan yine böyle türlü renkte olanlar vardır. Kulları içinde ancak âlimler, Allah’ı lâzım geldiği tarzda tazim ederler. Muhakkak ki Allah, Aziz ve Gafurdur: Üstün kudret sahibidir, affı ve rahmeti boldur.” (Fâtır sûresi, 35/28)
أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ اْلآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا اْلأَلْبَابِ
“Şimdi iyi düşünün: Böyle olanın durumu mu iyi, yoksa gece saatlerinde, ahiretten endişe edip Rabb’inin rahmetini umarak gâh secdede, gâh kıyamda ibadet edenin durumu mu iyi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akl-ı selim sahipleri, sağ duyulu olanlar düşünüp ibret alır.” (Zümer sûresi, 39/9)
قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِي مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا
“Üstadım” dedi Musa, “Sana öğretilen bu ilimden bana da bir şeyler öğretmen için sana tabi olabilir miyim, beni talebeliğe kabul eder misin?” (Kehf sûresi, 18/66)
Hz. Musa gibi ülül-azm büyük bir peygamber kendisinden farklı bir bilgiye sahip olan birini bulunca, o ilmi elde etmek için ona talebe olmayı kabul ediyor. Aslında Hz. Musa, bir toplumu eğitip yetiştirmek için gelmiş, âlim biridir ama bilgiye karşı iştiyakından dolayı farklı bir bilgi türünü de elde etmek istiyor ve başka birine talebe oluyor.
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللهِ وَاللهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Tevrat’ın mesajını ulaştırma ve onu uygulama yükümlülüğünü kabul ettikleri halde, sonra bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler, tıpkı ciltlerle kitap taşıyan merkebe benzer. Allah’ın ayetlerini yalan sayan kimselerin düştükleri durum ne feci! Allah böylesi zalim gürûhu, felaha ve hidayete erdirmez.” (Cum’a sûresi, 62/5)
وَقُلْ رَبِّ زِدْني عِلْمًا
“De ki: Ya Rabbi, benim ilmimi artır.” (Tâhâ Sûresi, 20/114)
يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ
“Allah sizin gibi iman, hele hele bir de ilim nasip edilenlerin derecelerini yükseltsin.” (Mücadile Sûresi, 58/11)
İlim ve Alimlerin Fazileti ile İlgili Hadisler
Hadis kitaplarının çoğunda “Kitabu’l-İlm” adlı bir bölüm vardır. Bunlarda Müslümanlar geniş anlamıyla her türlü ilme teşvik edilirler. Detaylı okuma ve araştırmaları Hadis kitaplarının ilgili bölümlerine havale ederek burada bazı hadisleri kaynaklarıyla birlikte paylaşalım:
عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ يَقُولُ: مَنْ سَلَكَ طَريقًا يَبْتَغي فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللّٰهُ لَهُ طَريقًا إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِطَالِبِ الْعِلْمِ رِضًا بِمَا يَطْلُبُ، وَإِنَّ الْعَالِمَ لَيَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ حَتّٰى الْحيتَانُ فِي الْمَاءِ، وَفَضْلُ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلٰى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ، وَإِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ وَإِنَّ الْأنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دينَارًا وَلَا دِرْهَمًا وَإِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ، فَمَنْ أَخَذَهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ
Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah’ı sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyururken işittim:
“İlim tahsil etmek maksadıyla yola çıkan kimseye Allah Teâlâ Cennet’e giden yolları açıp kolaylaştırır. Melekler, ilme ve onu tahsil edene karşı hürmet ederek kanatlarını gererler. Göklerde ve yerdeki her şey, hatta su içindeki balıklar bile ilim talibi için Allah’tan rahmet diler. Âlimin, âbide (ibadet eden kimseye) üstünlüğü; parlarken gördüğünüz dolunayın, diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, miras olarak altın ya da gümüş değil, sadece ilmi bırakırlar. Kim o miras kalan ilimden nasiplenmişse büyük ve değerli bir kısmete nail olmuş demektir.” (Tirmizî, İlm 19; Ebû Davud, İlm 1)
عَنْ أنسٍ رَضِي اللهُ عَنْهُ، قالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ: مَن خرَج في طَلَبِ العِلمِ، كان في سَبيلِ اللهِ حَتَّى يرجِعَ
Hz. Enes’ten (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre,
Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"İlim elde etmek için yola çıkan bilgi talibi kimse, çıktığı yoldan dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizî, İlim 2; İbn Mâce, Mukaddime 17)
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْكَلِمَةُ الْحِكْمَةُ ضَالَّةُ الْمُؤْمِنِ حَيْثُمَا وَجَدَهَا فَهُوَ أَحَقُّ بِهَا
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Hikmetli söz mü'minin yitiğidir. Nerede bulursa, onu hemen almaya en layık olan odur." (Tirmizî, İlim 19)
عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ: مَنْ سُئِلَ عَنْ عِلْمٍ فَكَتَمَهُ، أُلْجِمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِلِجَامٍ مِنْ نَارٍ
Ebû Hureyre radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kime ilminden istifade etmek için bir bilgi sorulur da onu söylemeyip kendine saklarsa âhirette onun ağzına ateşten bir gem vurulur.” (Ebu Davud, İlim 9; Tirmizî, İlim 3)
عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ يَقُولُ: إِنَّ اللّٰهَ لَا يَقْبِضُ الْعِلْمَ انْتِزَاعًا يَنْتَزِعُهُ مِنَ النَّاسِ، وَلٰكِنْ يَقْبِضُ الْعِلْمَ بِقَبْضِ الْعُلَمَاءِ حَتّٰى إِذَا لَمْ يُبْقِ عَالِمًا، اِتَّخَذَ النَّاسُ رُؤُوسًا جُهَّالاً فَسُئِلُوا فَأَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ، فَضَلُّوا وَأَضَلُّوا
Abdullah İbn Amr İbn Âs (r.a) der ki: Ben, Allah Resûlünü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim:
“Allah, ilmi, insanların sadırlarından çekip almak suretiyle değil hakiki âlim kalmayıncaya kadar ulemanın ruhlarını kabzederek ortadan kaldırır. Bundan sonra ise halk, bir kısım cahilleri kendilerine rehber edinirler. Bu âlim görünümlü insanlara birtakım meseleler sorulduğunda ilimleri olmadığı halde kanaat belirtip, fetva verirler. Böylece hem kendileri sapıtır, hem de halkı sapkınlığa sürüklerler.” (Buhari, İlim 34; Müslim, İlim 13)
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ وَوَاضِعُ الْعِلْمِ عِنْدَ غَيْرِ أَهْلِهِ كَمُقَلِّدِ الْخَنَازِيرِ الْجَوْهَرَ وَاللُّؤْلُؤَ وَالذَّهَبَ
Hz. Enes’ten (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre,
Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"İlim talebi her Müslümana farzdır. İlmi, ona layık olup hakkını vermeyecek kimseye öğretmek, domuzun boynuna mücevherat, inci ve altın takmak gibidir." (İbni Mâce, Mukaddime 17)
عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِي اللهُ عَنْهُ أنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ و سَلَّمَ قَالَ: إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ اِنْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثٍ: صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ
Ebû Hureyre radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsan vefat edince ameli kesintiye uğrar (amel defteri kapanır); ancak şu üç şeyden birini sahip olanlar bundan müstesnadır:
- Sadaka-i câriye, yani okul, çeşme, kitap ve benzeri insanlara faydalı olup bu faydası devam eden kalıcı eser ve çalışmalar.
- Kendisinden faydalanılan ilim.
- Kendisine hayır dua eden salih evlât.” (Müslim, Vasıyyet 14)