M. Fethullah Gülen Hocaefendi Perspektifinden Sünnetin Fonksiyonu





Author: Dr. Mustafa ERDİL - min read. - Post Date: 07/01/2022
Clap

Sünnet; her devirde din ve dinî hayata menşe, sosyal, bilimsel ve ilmi araştırmalara esas teşkil etmiş ve etmektedir.

 “Dinde tek kaynak Kur’ân’dır; Sünnetin Kur’ân’ı tefsir ve yeni teşriat koyma, sosyal ve ilmi meselelere izah misyonu yoktur.”[1] gibi iddialar, dünden bugüne tartışma konusu olmuştur. Maalesef bu tür tartışmalar sünnet hakkında şüphelere sebep olmuş ve olmaktadır.

Bu tür iddialara tatminkâr cevabı yine Sünnette bulmak mümkündür. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) asırlar öncesinden bu tür sapmalara işaret etmektedir. Bir rivayette Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Sakın herhangi birinizi koltuğuna gerilip oturmuş ve kendisine emir veya nehiylerimden biri gelir de ‘Biz, onu bilmeyiz; (Allah’ın kitabı var. Sünnet diye bir şey bilmeyiz.) Kitabullah’ta ne varsa, ona uyarız.’ diyor olarak bulmayayım.”[2] ikazında bulunur. Bir başka hadiste ise “Benden sonra yaşayanlar, pek çok ihtilâf ve hercümerc görecekler. Size sünnetimi ve doğruya götüren Râşid Halifelerin yolunu, sünnetini tavsiye ederim. Siz ona sımsıkı sarılın. Dişlerinizle sımsıkı tutunun, sünnetime ve Râşid Halifelerin sünnetine. Sonradan çıkma işlerden sakının! Çünkü, her sonradan çıkma, bid’at, her bid’at da dalâlettir.”[3] buyurur.

Fethullah Gülen, bu hadisler doğrultusunda, negatif iddialara Sünnetin pratiği ile cevaplar sunmakta ve bu tür hadisleri gündemde tutmaktadır. Gülen, Sünnetin fonksiyonu hakkında müstakil bir eser kaleme almamakla birlikte görüşlerini “Sonsuz Nur-2” eserinde muhtasar olarak bulmak mümkündür. İfade etmek gerekirse, Gülen, muasırlarına nazaran Sünnetin özellikle eğitim, rehberlik, aile ve toplumsal değerler gibi fonksiyonlarına odaklanmakta ve Sünnetin bu tür problemlere sunduğu çözümlere vurgu yapmaktadır. Gülen aynı zamanda Sünnetin bilimsel fonksiyonuna işaret ederek, Sünnetin keşiflere dayelik etmesine, tıp, kimya, biyoloji gibi ilimlerle örtüşmesine ve bilimsel verilerle farklılaşmamasına dikkat çeker. Ona göre Sünnet, bilimsel değerlere ışık tutmakta ve gelişime yol açmaktadır.[4] Mesela, hadiste bir nardan 20 kişinin doyacağına ve gölgesinde oturacağına işaret edilerek[5] gelecekte tarım sektöründeki ıslahatlara zemin hazırlamaktadır. Burada Gülen, “gen teknolojisinin gelişmesiyle veya keyfiyeti şimdilik meçhul başka yol ve yöntemlerle arızasız bir şekilde, hadiste tasvir edilen boyutta bitki ve meyveler üretmenin mümkün olabileceği yorumunu çıkartır.[6] Bu durum aynı zamanda hızla gelişen hormon ve gen teknolojisine de işaret etmektedir.

Yukarıda izah ettğimiz üzere, Gülen, hizmetin eğitim misyonunu –sıhhatli aile ortamında yetişen nesiller, düşünen, analiz eden ve yeni yorumlara kapılar açan geleceğin fikir insanlarını yetiştiren kurumlar- sistematik olarak Sünnet kaynaklarına dayandırmaktadır. Türkiye’de ve hemen hemen her ülkede açılan eğitim kurumlarının (özel okullar, dersaneler, üniversiteler, yurtlar, diyalog ve kültür merkezleri vb) örneğini Mescid-i Nebevi’deki ‘Ashab-ı Suffe’ örneğinden aldığı söylenebilir. Zira eserlerinde, vaazlarında ve sohbetlerinde bu örneklemelere sıklıkla rastlanmaktadır. Misal, Enes b. Mâlik: “Biz, Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanında otururken, O’ndan bir söz işitir, yanından ayrılınca da onu aramızda anar ve müzakere ederdik.”[7] Aynı şekilde, Suffe Ashabı, gecelerini namaz kılarak, Kur’ân okuyarak ve ders yaparak geçirirlerdi; o kadar ki, bazen yetmişinin birden, bir muallimin etrafına toplanıp, sabaha kadar ders gördükleri olurdu. Görüldüğü üzere Suffe örneği, Gülen’de eğitim adına yeni açılımlara, yorumlara ilham kaynağı oluşturmaktadır.[8] Gülen, bu tür örnekleri Sünnetten ve sahabeden alırken fonksiyoner oluşlarına parmak basmakta, aynı zamanda Sünnetin güvenilirliğini de ön plana çıkarmaktadır.[9] Bu arada ifade edelim ki, Gülen’in Sünnet yorumları Ehl-i Sünnet çizgisinde olup bu yönüyle İslâm tarihinde yalnız değildir.

 

Sünnetin Teşri Yönü

Gülen’e göre, Kur’ân’ın zahiren ifade etmediği bazı hükümler vardır. Bu noktada Sünnet, tıpkı Kur’ân gibi vahy-i gayri metluv[10] olarak Kur’ân’ın teşrii gibi bazı hususiyetlere sahiptir.[11] Sünnet, Kur’ân gibi bazı şeyleri helâl, bazı şeyleri haram kılar. Farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, âdâp, mekruh, müfsid adına ölçüler koyar. Aynı zamanda Kur’ân-ı Kerim’in mücmelini tafsîl, müphemini tefsîr, umumunu tahsîs ve mutlakını takyît fonksiyonu vardır.[12] Evet, Kur’ân, bazı konulara açık veya dolaylı olarak temas etmez, o konuda hüküm koyma ve hüküm çıkarma yetkisini Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) bırakır. Mesela ehlî eşeklerin[13] ve yırtıcı hayvanların etlerinin[14] haram edilmesi, hala ve teyze üzerine yeğenlerin izdivacının yasaklanması[15] Kur’ân’da sarih olarak bulunmamaktadır. Fakat Sünnet, “Kendilerine nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar..”[16] âyeti hükmünce bu tür konularda hüküm koyar ve haram kılar.[17] Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu ruhsatı Kur’ân’dan almaktadır.[18] Ki Allah Resûlü’nün hükümlerinde isabet olmadığı farzedilmiş olsa vahiyle destekli Nebi, bu konuda ikaz edilecek ve vaz’ edilen hükümler Nebi’nin rağmına iptal edilecektir. Fakat İslâmî literatürde Nebi’nin haram veya helâl kıldığı hükümlerde iptal söz konusu değildir. Bununla birlikte, Allah’ın kitabında Hazreti Peygamber’e itaatın[19] emredildiği âyetler[20] İslâm ulemasınca bilinen bir realitedir. Bu âyetler sarih olarak Allah Resûlü’ne hüküm koyma yetkisini vermektedir.

Gülen bunun yanısıra, "Şüphesiz ki, Allah her yüz yılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddit gönderecektir"[21] hadisine farklı bir yorum getirir. O, ümmetin bu asırda karşılaşacağı yeni fıkhî meselelere Sünnet eksenli çıkış yolları bulunacağına inanır. Bunun için Sünnet eksenli “ilmî şura”nın gerekliliğini ortaya koyar.[22] Bu misyonu temsil edecek heyet, “Âfâkî ve enfüsî âyetleri tahlile tâbi tutup, terkip yapabilecek hüviyete sahip olmalıdır.”[23] Aynı zamanda ümmetin içine giren bid’atlar yine Sünnet yoluyla temizlenebilecektir.[24].

 

Sünnetin Kur’ân’ı Tefsiri 

Müfessirlere göre Sünnet, sınırlı Kur’ân âyetini tefsir etmektedir[25]. Fakat bunun yanında Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatıyla Kur’ân’a tercüman oluşuna bakılmasında fayda vardır. O’nun hayatı Kur’ân’ın canlı tefsirinden ibarettir. Bu nedenle Kur’ân’ın Sünnetle tefsirini kitabu’t-tefsir bülümlerindeki hadislerle sınırlamamak gerekir.[26]

Sahabe, âyetlerde anlamadığı, bazı hususları Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) sormuş ve pratiğe dönüştürmüştür. Mesela sahabe, “İman edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte korkudan emin olma onların hakkıdır, doğru yolda olanlar da onlardır.”[27] âyetindeki “zulm” kelimesinin hak ve hakikatin dışına taşmak manasına geldiğinin farkındadır. Fakat herkesin zulmedebileceği endişesiyle âyetteki maksadı Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) sorar. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘zulm’ manasının “Lokman oğluna nasihat ederken: ‘Evlâdım! dedi, sakın Allah'a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.’”[28] âyetinde geçen ‘şirk’ olduğunu[29] izah eder. Gülen’e göre, “Eğer Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘zulm’ kelimesini ‘şirk’ kelimesi ile tefsir etmemiş olsaydı âyetten maksat anlaşılmayacak ve yanlış yorumlara girilebilecekti.”[30] Bu arada, “Gülen, ekser İslâm ulemasının aynı misalleri kullanmasına ve benzer sonuçları çıkarmasına rağmen neden aynı misalleri veriyor” sorusu akla gelebilir. Gülen, kendisinin ilk dönem İslâm alimleri ile aynı düşünceleri paylaştığını ifade etmekle, nazarları Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) tevcih ederek kaynağın asliyetine ve silsilenin sağlamlığına vurgu yapmaktadır. Dönemler arasındaki ilişkileri kuvvetli tutarak ilk dönemden asrımıza ve oradan geleceğe sıhhatli bir zincir oluşturur ve Sünneti çok şeritli bir otoban olarak sunar.

Bakara sûresi’nde,[31] önemine dikkat çekilen, fakat hakkında sarih bir işaret bulunmayan, ibadetin ikindi namazı olduğu Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) şerhiyle anlaşılmıştır.[32] Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ) bu açıklamayı Allah Resûlü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisinin duyduğunu rivayet etmiştir. Zikredilen namaz, âyette sadece “salât-ı vustâ” olarak geçmiş ve önemine vurgu yapılmıştır. Mahiyetine dair ise bilgi verilmemektedir.[33] Bu durumda Sünnet, âyeti şerh ederek namazın ismini zikretmiştir.

 

Sünnet Vahyin Mücmelini Tafsil Eder

Sünnet, Kur’ân’ın mücmelini tafsîl eder. Namaz, Kur’ân’da mücmel ifadelerle zikredilmiş, tafsilâta dair detaylar verilmemiştir. “..namazı hakkıyla ifa edin, zekâtınızı verin, hulâsa Allah ve Resûlü’ne itaat edin..”[34] ve “..Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl..”[35] âyetleri umumi manada namazın farziyetinden bahseder. Fakat namazın kılınışı ve zamanı açıklanmaz.[36] İkinci âyetten bazı müfessirler namazın günün başında ve sonunda olarak beş vakti istinbat etmiş olsalar da bunun vakitlerini tayin edemezler. Namazların vakitleri tayin edilmiş olsa bile, namazın farzları, vacipleri, müstehapları, mekruhları, müfsitleri, rükûu, sücûdu, kıraati, tahiyyâtı ve selâmla namazdan çıkılması gibi önemli rükünler Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından açıklanmıştır. Mücmel olarak gelen ‘..namazı hakkıyla ifa edin..’[37] emrinin mufassılı ve müfessiri Sünnettir; ve Gülen, Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazın vakitlerinin bizatihi Cibril tarafından öğretildiğini ifade eder.[38] Allah Resûlü de (sallallâhu aleyhi ve sellem), sahabeye namazın kılınış şeklini göstermek için “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, işte öyle kılın.”[39] telkininde bulunmuştur.

 

Sünnetin Âyeti Tahsisi

Sünnet, âyetin bazı hükümlerini tahsîs eder. Misal; miras hukuku ile ilgili bazı hususlar, sünnet tarafından tesbit edilmiştir. Sünnet, âyete[40] açıklık getirerek âyeti tahsis eder. Gülen’e göre, Nebi dahil herkes bu âyetin şümûlüne dahildir. Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatından sonra kızı Hazreti Fatıma, Hazreti Ebû Bekir’den babasının mirasını talep edince Hazreti Ebû Bekir, bu konuda Allah Resûlü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) duyduğu hadisi nakleder. “Biz peygamberler topluluğu geriye miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız, ancak sadakadır.”[41] Gülen’e göre, bu hadis yukarıdaki âyetin umumi manasını tahsis etmiştir.

Bunun yanında “Kâtil mirasçı olamaz.”[42] hadisi fert, aile ve toplum hayatı için önemli bir faktöre işaret eder. Sünnet, kâtilin mirasçı olamayacağını; babasını öldürenin babasından, amcasını öldürenin amcasından, dayısını öldürenin dayısından, kardeşini öldürenin kardeşinden miras alamayacağını hükme bağlar. Sünnet, Kur’ân’ın mirasla alâkalı umumî hükmünü bu noktada tahsîs eder.[43] Gülen, bu misalle Sünnete hukuk sisteminde, toplumu inşa etme rolunü yüklemektedir.

 

Sünnetin Vahyi Takyidi

Sünnet bazı Kur’ân âyetlerini takyit eder. Kur’ân’da “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşrû olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rıza ile yapılan bir ticaret yapmanız ise, elbette meşrûdur. Sakın haram yiyerek, başkasının hakkını gasbederek kendinizi öldürmeyin. Allah size pek merhametlidir.”[44] âyeti, ticaretin genel kurallarını ortaya koyar. Fakat Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Meyveleri, tam belirli hâle gelinceye kadar satmayın.” kaidesiyle âyetteki anlaşmaya kayıtlar koyar.[45] Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), satan ve alanın zarar görmemesi için ziraattaki anlaşmaya sınırlama getirir. Mesala, meyve ağacı henüz çiçekte iken tahmini ürüne göre fiyat anlaşması yapılır. Fakat bu aşamadan sonra satan ve alıcı için risk ve aşırı kâr olabilir. Ağaç, çiçekte iken tabii âfet sebebiyle ürün telef olabilir ve istenen ürünü vermeyebilir. Alıcı zararlı duruma düşer. Aynı şekilde, bazı sebeple ürün beklenenden daha fazla da verebilir. Bu durumda satan şahıs, emeğinin karşılığında fazla ürün almış olmasına rağmen satış fiyatından zarar edebilir. Burada sünnet devreye girerek ticari ilişkilere bir kontrol sistemi getirir. Yani malın cinsi ve keyfiyeti netleştikten sonra anlaşma yapılmasını her iki tarafın kârı-zararı için esasa bağlar. Bu hüküm, kıyas faktörüyle farklı ticaret alanlarında hüküm olarak kullanılmaktadır.

 

Sonuç Olarak

Gülen’e göre Sünnet, Kur’ân’da olmayan hükümleri koyar, teşrîde esas teşkil eder ve Kur’ân âyetlerini tefsir eder. Sünnet, Kur’ân’ın nüzulünden itibaren fonksiyonunu icraya başlamış ve daima Kur’ân’la içli dışlı olmuştur. Birbirini tamamlayan faktörler olarak İslâmî kaynaklara temel teşkil eder.[46] Ehl-i Sünnet mezhepleri,[47] Kur’ân ve Sünnetin esas kaynak olduğunda herhangi fikir ayrılığına sahip değildir.[48] Dolayısıyla Sünnet; bidayetten bugüne hep Kur’ân’la beraber mütalâa edilmiştir. Bu sıkı bağ sebebiyle ne onu Kur’ân’dan, ne de Kur’ân’ı Sünnetten tecrit etmek mümkün olmamıştır.[49] Bununla birlikte Sünnet; her devirde din ve dinî hayata menşe, sosyal, bilimsel ve ilmi araştırmalara esas teşkil etmiş ve etmektedir. Bilimsel araştırmalara ip uçları vermektedir.

Eğer Kur’ân, bütün ilimleri detaylarıyla vermiş olsaydı mevcut hacminden çok daha büyük olur ve takip edilmesi insan gücünü aşardı. Bu sebeple Kur’ân, öz olan bilgi ile yetinip icraat ve teferruatı Sünnete bırakmakta ve Sünnetin takibini âyetlerle desteklemektedir.

 

Kaynaklar

Albayrak, İsmail; Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Tefsir Anlayışı, İstanbul: Nil Publishing, 2010.

Canan, İbrahim; Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı, İstanbul: Ufuk Kitap Publishing, 2007.

Gülen, M. Fethullah; Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Publishing, 2010.

———; Fikir Atlası, Fasıldan Fasıla-5, İstanhul: Nil Publishing, 2006.

———; İnsanlığın İftihar Tablosu Sonsuz Nur-2, İstanbul: Nil Publishing, 2010. 

———; İrşad Ekseni, İstanbul: Nil Publishing, 2011.

 ———; Kur’ândan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Publishing, 2009.

 Heyet, Sağduyu Çağrısı; Fethullah Gülen'in Din ve Bilim Yorumu: Din Blimsel Yaklaşım, edited by Osman Bakar İstanbul: Işık Publishing, 2005.

 Kurucan, Ahmet; Fıkıh Dünyamız, İstanbul: Işık Publishing, 2011.

 


 

[1] İbrahim Canan, Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı  (İstanbul: Ufuk Kitap Publishing, 2007), s.97.

 [2] Tirmizî, ilim 10; Ebû Dâvûd, sünnet 5; İbn Mâce, mukaddime 2.

 [3] Tirmizî, ilim 16; Ebû Dâvûd, sünnet 5; İbn Mâce, mukaddime 6

 [4] Heyet, Sağduyu Çağrısı, ed. Osman Bakar, Fethullah Gülen'in Din Ve Bilim Yorumu: Din Blimsel Yaklaşım (İstanbul: Işık Publishing, 2005).

 [5] Müslim, fiten, 110.

 [6] M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla (Fikir Atlası) (İstanhul: Nil Yayınları, 2006), 5/148-149.

 [7] Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi’ li Ahlâki’r-Râvî ve Âdâbi’s-Sâmi’, 1/363-364.

 [8] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur (İstanhul: Nil Yayınları, 2010), 2/423.

 [9] Canan, İbrahim, Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı, s.98.

 [10] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/408,418.

 [11] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/382,383.

 [12] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/383.

 [13] Buhârî, farzu’l-humus 20; Müslim, sayd 26.

 [14] Buhârî, zebâih 28-29; Müslim, sayd 12-15.

 [15] Buhârî, nikâh 27; Müslim, nikâh 33-40.

 [16] Mâide sûresi,54.

 [17] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/383.

 [18] “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de vasıfları yazılı o Ümmî Peygamber’e tâbi olurlar. O Peygamber ki kendilerine meşrû şeyleri emreder, kötülükleri yasaklar, kendilerine güzel ve hoş şeyleri mübah, murdar şeyleri ise haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber indirilen nûra tâbi olanlar var ya, işte felâha erenler onlardır.” (A’râf sûresi, 7/157)

 [19] “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resûlü’ne ve sizden olan ülü’l-emre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resûlüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ sûresi, 4/59)

 [20] Âl-i İmrân sûresi, 3/31; Nisâ sûresi, 4/65, 80; Mâide sûresi, 5/92; Nûr sûresi, 24/54; Haşr sûresi, 59/7.

 [21] Ebû Davûd, melâhim, 1.

 [22] M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla, (İstanbul: Nil Publishing, 2010), 4/167.

 [23] M. Fethullah Gülen, İrşad Ekseni (İstanbul: Nil Publishing, 2011).125.126

 [24] Canan, Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı, 217.

 [25] İsmail Albayrak, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Tefsir Anlayışı (İstanbul: Nil Publishing, 2010), s.80.

 [26] Age., s.80.

 [27] En’âm sûresi, 6/82.

 [28] Lokman sûresi, 31/13.

 [29] Buhârî, tefsir (31) 1.

 [30] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/406.

 [31] “Namazlara, hele salat-ı vustaya dikkat edin ve kalkıp huşû ile Allah'ın divanında durun.”

 [32] Tirmizî, tefsiru’l-Kur’ân 2.

 [33] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/406.

 [34] Ahzâb sûresi, 33/33.

 [35] Hûd sûresi, 11/114.

 [36] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/406,407.

 [37] Ahzâb sûresi, 33/33.

 [38] “Cibril, bana Kâbe’nin yanında iki defa imam oldu. Birincide, zeval vaktinde gölge, na’linin tasması kadar olduğu zaman öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu kadar olunca ikindiyi, oruçlu orucunu bozduğu vakitte akşamı, şafak kaybolduğunda yatsıyı ve oruçluya yemek içmek haram olduğu vakitte ise sabah namazını kıldı. İkincide ise, öğle namazını her şeyin gölgesi kendisinin bir misli olduğunda, ikindi namazını iki misli olduğunda; akşamı evvelki vaktinde (yani daha önce kıldığı vakitte), yatsıyı gecenin sülüsüne (üçte biri) doğru ve ortalık iyice aydınlandığı vakit de sabah namazını kıldı. Sonra da bana dönüp, ‘Ya Muhammed, senden önceki enbiyânın vakti budur ve namaz vakti, işte bu iki vakit arasıdır.’ dedi.” (Tirmizî, mevâkît 1; Ebû Dâvûd, salât 2.)

 [39] Buhârî, ezan 18; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/53.

 [40] “Miras konusunda, Allah çocuklarınız hakkında şöyle emreder: Erkeğin hakkı, kadının hissesinin iki mislidir. Şayet kadınların sayısı ikiden fazla ise onlar terikenin üçte ikisini alırlar. Eğer kız evlât tek ise terikenin yarısını alır. Anne babaya gelince, ölenin çocuğu varsa, onun terikesinden her birine altıda bir hisse vardır. Eğer çocuğu yoksa ve kendisine ana babası vâris oluyorsa annesine üçte bir hisse vardır. Şayet ölenin kardeşleri varsa, ölenin yaptığı vasiyetin ifasından ve borcunun ödenmesinden sonra annenin hissesi altıda birdir. Anne babanız ile evlatlarınızdan hangisinin size daha faydalı olacağını siz bilemezsiniz. Bunlar Allah'ın koyduğu farzlardır. Allah muhakkak ki alîm ve hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir). (Nisâ sûresi, 4/11)

 [41] Buhârî, i’tisâm 5, humus 1; Müslim, cihad 49-52; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 2/463.

 [42] Tirmizî, ferâiz 17; Ebû Dâvûd, diyât 18.

 [43] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/409.

 [44] Nisâ sûresi, 4/29.

 [45] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/410.

 [46] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, 2/411.

 [47] Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî mezhepleri.

 [48] Ahmet Kurucan, Fıkıh Dünyamız (İstanbul: Işık Publishing, 2011), s.35.

 [49] Canan, İbrahim, Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı, s.383.

Author: Dr. Mustafa ERDİL - min read. - Post Date: 07/01/2022