“Müslüman” Değişmez Kimlik mi, Yoksa Sıfat mı?
Meallerde, Müslim kelimesinin sıfat olarak çevrilmesi önemli bir vecibedir. Esas manayı korumak için bu gereklidir. Asıl sıfat, Mahşerdeki Büyük Duruşmada ortaya çıkacaktır...
Bu makalemizde, aslında sıfat olan bir kavramın özel isim (alem) halinde kullanılmak suretiyle gitgide anlam daralmasına maruz kalıp fonksiyonunu büyük ölçüde yitirmesi üzerinde duracağız. Mesele sadece gramatikle alakalı bir konu değil, Müslümanın yaşama tarzını belirleyen bir sonuca sahiptir.
“Müslim”, “esleme” fiilinden müştak (türetilmiş) bir sıfattır. Muhlis, samimi, içi dışı bir, itaat eden, bir Allah’a teslimiyet gösteren, barış insanı, selamete ermiş, başkalarına da güven veren gibi pek geniş anlamları vardır. Masdar şekli “İslam”ın anlamı da, bu özelliklere sahip olma demektir. Tarihi süreç içinde “Müslim” sıfatı, adeta cins ismi tarzında kullanılır hale gelip, farkında olunmaksızın, muhtevasında daralma meydana gelmiştir. Nerdeyse bir etnik kimlik durumuna gelmiştir. Müslüman olma; mesela “ağaç”, “asker”, “araba” gibi bir cins ismi veya Arap, Türk olma gibi etnik kimlik şeklinde kullanılır olmuştur. Böylece Müslim, Müslüman ana babadan dünyaya gelen, kimliğinde “Müslüman” yazan, “kimsin?” sorusuna “Müslüman” diye cevap veren, adı Mehmet, Ahmet, Hatice, Ali, vb. olan, vefat edince de Müslüman mezarlığına gömülen insan olmaktadır. Bu manzara ortaya çıkınca, gayr-i Müslim ortamda yaşayan bir insanın durumuna göz atalım. Onun da, mesela babası Henri, annesi Christine, kendisi Jean, kimliği Fransız, ülkesi gayr-i Müslim olunca, zaten kendisini “öteki” durumunda görüp Arap olamayacağı gibi Müslim de olamaz diye düşünecektir. Henri’nin oğlu Jean, Mehmet oğlu Ahmet olamaz. Arada aşılması mümkün olmayan bir duvar bulunmaktadır. Unutmayalım ki gayr-i Müslim dünyanın nüfusu altı milyar olup yüz kadar farklı kimlik taşımaktadır. Her Müslümanın günde en az yirmi defa okuduğu Fatiha suresinde Allah (celle celaluhu), kendisini “bütün insanların Rabbi” olarak nitelendirmiştir. Ama Müslümanların çoğu, açıktan söylemeksizin, yalnız Müslümanların Rabbi olarak anlama eğilimindedir.
Müslim olmayı Araplık, Türklük, İranlılık, Pakistanlılık gibi, ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın, değişmeksizin devam eden bir etnik kimlik olarak anlamanın; İslamiyet’i, alamet kabilinden bazı belirli şeklî simgelerden ibaret görmenin de bu konu ile yakın ilişkisi vardır. Bu anlayışta olan insan, münafıklığı da bir etnik kimlik zanneder. Oysa münafık da isim olmayıp bir sıfattır. Nitekim Peygamber Efendimiz aleyhissalatû vesselamın tanımlamasıyla, “Yalan söyleyen, vaadini yerine getirmeyen, emanete hıyanet eden münafıktır.” Münafıklık kalbteki niyet ve bir takım davranışlardan ibarettir.
Bu telakkide Kur’an’ın bir kısım ayetlerini anlamanın, özellikle Kur’an meallerinin, kasıtlı olmaksızın, önemli rolü olduğunu gözlemledim.
Kur’an-ı Hakîm’de yetmiş kadar ayet-i kerimede geçen “Müslim” kelimesine ve türevlerine, meallerde nasıl anlam verildiğini arz etmeye çalışacağız. Örnek babından on iki ayet zikredip önce en yaygın iki-üç mealden biri olan Diyanet Vakfı mealini iktibas edeceğiz. Müteakiben bazı meallerin tercümelerine atıfta bulunduktan sonra bir kısım müfessirlerin açıklamalarını aktaracağız.
Yusuf 12/101
تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat!” (Diyanet vakfı, 30 kadar meal de bu şekildedir).
Ali Mihr, A. Hulusi, M. Esed, S. Yıldırım, M. Sülün, M. Öztürk, Ü. Şimşek: “Senin iradene teslim olan” anlamını veriyor.
M. Hamidullah: “(C’est Toi Le) Createur des cieux et de la terre, Tu es mon patron, ici-bas et dans l’au-delà. Fais-moi mourir en parfaite soumission et rais moi rejoindre les vertueux.” Kazimirski, D. Masson. R. Blachere, A. Yusuf da bu manayı tercih ediyorlar.
M. Esed: “Surrendered” diyor.
Arberry: “O receive me to Thee in true submission, and join me with the righteous.”
G. Sale, M. Pickthall “muslim” diye çeviriyor.
İzzuddin bin Abdüsselam (ö. 660/1262) ayetteki “müslim”i, “halis, itaatkâr” diye açıklamıştır. Mukatil (ö.150/767) “muhlisen bi-tevhidike” anlamını vermiştir. Bu ayetin tefsirinde Fahreddin Razi (ö.606/1209) oldukça dikkate değer bir noktaya değinir. “Dördüncü mesele” başlığı altında şöyle der:
“Peygamberler aleyhimüsselam, İslam dini üzere vefat edeceklerini bilirler. Dolayısıyla bu dua tahsil-i hâsıl (zaten elde olan bir şeyi bildirme) olur, bu ise münasip görünmüyor?” sorusuna verilecek en güzel cevap şudur:
“Müslümanın halinin kemali, Allah’ın hükmüne tam manasıyla teslim olması, O’nun kaza ve kaderine teslim olması ve bu babda nefsi mutmain, kalbi ve sadrı rahat olmasıdır. Bu hal ise inkârın zıddı olan İslam’dan daha yüksek bir derecedir. Bu ayette matlub olan, bu anlamdaki bir İslam’dır.”
Hatib Şirbini ve İbn Âdil de Razi’nin bu değerlendirmesini iktibas etmişlerdir.
A’raf 7/126:
رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
“Ey Rabbimiz, bize bol bol sabır ver ve Müslüman olarak canımızı al, dediler.” (Diyanet Vakfı. Takriben 30 kadar meal de bu şekildedir).
M. Esed, A. Ünal, M. Sülün, M. Öztürk “teslim olan” diye çeviriyorlar.
Hamidullah, Masson, Blachère, “Soumis”: “O notre Seigneur! Déverse sur nous l’endurance et fais nous mourir entièrement soumis.”
Arberry: “Our Lord pour out upon us patience, and gather us unto Thee surrendering.”
M. Pickthall, Arberry (surrendered), G. Sale, Kazimirski, A. Yusuf “Muslims” diyorlar.
Tefsirlere baktığımızda; Zemahşerî. Beyzavî ve Nesefî: “İslam dini üzere sabit kıl!” diye açıklarlar.
İbnu’l-Cevzî ile F. Razî: “Hz. Musa’nın getirdiği din üzere bizi vefat ettir!” diye açıklarlar.
Ebû Hayyan: “Onlar İslam üzere, yani Allah’ın dinine boyun eğmiş ve O’nun emirlerini yerine getirmiş olarak ölümü istediler,” diye açıklar.
Ebu’s-suud: “Bize nasib ettiğin İslam’da sabit kalmış ve yapılan tehditten zarar görmemiş olarak canımızı al!” demektir. Bir rivayete göre Firavun dediğini yapmış, bir diğer rivayete göre ise “Siz ikiniz ve size tabi olanlar üstün gelecekler.” (Kasas 28/35) hitabı sebebiyle tehdidini yerine getirememiştir.
M. Reşid Rıda ayetteki “müslimin”i şöyle açıklar. “Varlığımızı sana teslim etmiş, senin emir ve yasaklarına itaat etmiş, hükmüne teslimiyet göstermiş, Firavunun tehdidinden ötürü zarara uğramamış, işimizde ve sözümüzde ona itaat etmemiş olarak ruhumuzu teslim al!’ demektir. Böylece dualarında mükemmel iman ve İslam’ı cemetmiş oldular” diye açıklar, Meraği de onu iktibas eder.
Şinkıtî de terim olarak İslam’ı şöyle tarif eder: “İslam, üç cihetten tam bir itaat ve inkıyaddır. Şöyle ki, inanma ve niyet ile kalb kabul eder. Dil ikrar eder. Azalar da ona uygun davranır. Dolayısıyla bu cümlenin anlamı şöyle olur: “Bizi sana teslim olmuş, kalblerimizle, dillerimizle ve azalarımızla sana itaat etmiş, bizden razı olmuş bir vaziyette ruhumuzu teslim al!” diye tefsir eder.
Âl-i İmran 3/64:
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
“Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman: “Şahit olun ki biz Müslümanlarız!” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekildedir).
Ali Mihr, A. Gölpınarlı, Ahmet Hulusî, M. Esed, S. Yıldırım, M. Öztürk, A. Ünal “Allah’a teslim olanlar” diyorlar.
M. Hamidullah “teslim olan, itaat edenler” anlamında “les Soumis” diyor. “Puis, s’ils tournent le dos, dites: “Soyez temoins que nous, nous sommes soumis.”
M. Pickthall: “But if they turn away, then say, “Bear witness that we have submitted to God”.
M. Esed: “surrendered.’ Kazimirski, D. Masson, R. Blachère de böyle.
G. Sale: “Bear witness that we are true believers.” Yalnız Blachere parantez içinde “muslim” ilave ediyor.
Arberry: “And if they turn their backs, say: ‘Bear witness that we are Muslims!”
Tefsirler Allaha teslimiyet, inkiyad anlamı üzerinde dururlar (Bkz. Tefsiru Mukatil, Taberi, Matüridi (Tevilat), Hâzin, Ebu Hayyan).
Bakara 2/132:
فَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam’ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekildedir).
M. Hamidullah: “Soumis” “O mes fils, certes Allah vous a choisi la religion: ne mourreez point, donc, autrement qu’en Soumis!”
M. Pickthall: “When his Lord id to him, “submit” he said, “I have submitted to the Lord of the worlds.”
G. Sale (unless you also be resigned), Arberry, M. Pickthall, Ali Mihr, A. Hulusi, A. Tekin, B. Sadak, M. Esed (surrendered), M. Sülün, A. Ünal “Allah’a teslim olanlar” diyorlar.
İbn Kesir (ö. 774/1373) şöyle açıklıyor: “Hayatınız boyunca iyi davranışlarda bulunun ki, Allah size bu hal üzere vefat etmeyi nasib etsin. Çünkü insan, ekseriya yaşadığı hal üzere ölür.”
Fahreddin Razi şöyle diyor: “Allah’a teslimiyetten başka bir hal üzere ölmeyin” demekten maksat, İslam’a teşviktir. Zira her an ölmesi mümkün olan bir insanın ölmeden önce bir şey yapmasını emretmek, devamlı surette onu yapmasını istemek manasına gelir. Çünkü bunu yapmadığı takdirde ölüm gelip çatarsa kendisini tehlikeye atmış olur.”
En’am 6/163:
وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
“Bana sadece bu emr olundu ve ben Müslümanların ilkiyim” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekildedir).
A. Hulusi, A. Tekin, E. Yüksel, M. Esed, S. Yıldırım, M. Öztürk, A. Ünal “teslim olanlar” diyorlar. M. Hamidullah: “Et voilà ce qu’il m’a été ordonné, et je suis le premier à me soumettre.”
D. Masson, Blachère, M. Pickthall, A. Yusuf da bu anlamı verirler.
Arberry: “Even so I have been commanded, and I am the first of those that surrender.” Fakat G. Sale: “I am the first Moslem” diyor.
Âli İmran 3/80:
وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلاَئِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Siz Müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emr eder mi?” (Diyanet vakfı. 30 meal de bu şekildedir). A. Mihr, A. Hulusi, A. Tekin, M. Esed. S. Yıldırım, M. Sülün, M. Öztürk. “teslim olan” diyorlar.
M. Hamidullah: “Vous fera-t-il commandement de mécréance, maintenant que vous voilà Soumis?” Kazimirski. D. Masson, Blachère, M. Pickthall de bu anlamı tercih ediyorlar.
M. Pickthall: “Would (God) command you to disbelieve after you had surrendered (to God alone)?
Hicr 15/2:
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ
“İnkâr edenler zaman zaman ‘Keşke biz de Müslüman olsaydık” diye arzu ederler.” (Diyanet Vakfı. Türkçe meallerin neredeyse tamamı bu şekildedir).
Daha doğrusu: “Gün gelecek kâfirler ‘Keşke vaktiyle Müslüman olmuş olsaydık!’ diye çok hasret çekecekler.” demek gerekir. Çünkü kâfirlerin, ahirette böyle temenni edecekleri anlaşılıyor.
Ali Mihr, A. Hulusi, M. Esed, M. Öztürk “Allah’a teslim olan” diyorlar.
M. Hamidullah: “[Le lour du Jugement Dernier) ceux pui mécroient voudraient parfois bien avoir été des Soumis)” M.Pickthall da bu anlamı veriyorlar.
Arberry: “Perchance the unbelievers will wish that they surrendered.
Yalnız: G. Sale, M. Pickthall ile A. Yusuf “Muslims” diyor.
Yunus 10/72:
وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
“...Ve bana Müslümanlardan olmam emr olundu” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekildedir).
Türkçe’de Ali Mihr, A. Hulusi, M. Esed, S. Yıldırım, M. Sülün, M. Öztürk, A. Ünal, Ü. Şimşek,
İngilizcede A. Yusuf, M. Pickthall, Arberry: “ and I have been commanded to be of those that surrender.”
Fransızcada M. Hamidullah: “Si vous vous détournez, alors je ne vous ai pas demandé de salaire... Mon salaire n’incombe qu’à Dieu, et on m’a commandé d’être au nombre des Soumis.”
G. Sale, Kazimirski, D. Masson, Blachère “Allah’a teslim olanlar” anlamını tercih ediyorlar.
Âl-i İmran 3/52:
فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللهِ آمَنَّا بِاللهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
“Allah’a inandık, şahid ol ki bizler Müslümanlarız, dediler” (Diyanet Vakfi. 30 kadar meal de bu şekildedir)
Ali Mihr, A. Gölpınarlı, A. Hulusi, A. Tekin, B. Sadak, M. Esed. S. Yıldırım, M. Sülün, M. Öztürk, Ü. Şimşek Türkçede, M. Pickthall İngilizcede, M. Hamidullah Fransızcada: “Les apôtres dirent: “Nous sommes les secoureurs de Dieu. Nous croyons en Dieu. Et sois témoin Que, certes, nous sommes des Soumis” diyor.
Kazimirski, D. Masson, R. Blachère de Fransızcada “Allah’a teslim olanlar” diyorlar.
Arberry: “The Apostles said, ‘We will be helpers of God; we believe in God; witness thou our submission.” G. Sale de böyle çeviriyor.
M. Esed: “We believe in God: and bear tho witness that we have surrendered ourselves unto Him!” İngilizcede A. Yusuf “Muslims” diyor.
Mâide 5/111
قَالُوا آمَنَّا وَاشْهَدْ بِأَنَّنَا مُسْلِمُونَ
“İnandık, bizim Müslimler olduğumuza şahid ol, demişlerdi.” (Elmalılı ve 30 kadar meal de bu şeklidedir).
Mihr Ali, A. Gölpınarlı, S. Yıldırım, M. Esed, Diyanet Vakfı, M. Sülün, M. Öztürk. A. Ünal “teslimiyet” anlamını tercih etmişlerdir.
Fransızca meallerden M. Hamidullah: Ils dirent: “Nous croyons; et atteste que nous sommes entièrement Soumis.”
G. Sale, D. Masson, Kazimirski, Blachère “Soumis, teslimiyet gösteren” anlamını vermiş (yalnız Blachère parantez içinde ayrıca muslim yazmıştır).
İngilizcede A. Yusuf ile M. Pickthall da teslimiyet anlamı verdikten sonra parantez içinde Muslims diye eklemiştir.
Arberry: “Believe in Me and My Messenger”; they said, “We believe; witness Thou our submission.”
M. Esed: “...and bear Thou witness that we have surrendered ourselves (unto Thee).”
Müfessirlerden Beyzavî, Nesefi, Şirbinî, Ebu’s-suud “tam manasıyla itaat ve inkiyad” etme olarak açıklamışlardır.
Nahl 16/89
وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
“Ayrıca bu Kitabı da sana (...) Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekilde).
A. Mihr, A. Hulusi, A. Tekin, M. Esed, S. Yıldırım, M. Sülün, M. Öztürk, Ü. Şimşek “Allah’a teslim olanlar” anlamı veriyorlar.
Fransızcada M. Hamidullah: “Et Nous avons fait descendre sur toi le Livre, çömme un exposé manifeste de toute chose, et comme guidée et miséricorde et bonne annonce pour les Soumis”. D. Masson bunu tercih ediyor.
M. Esed: “...and to provide guidance and grace and a glad tiding unto all who have surrendered themselves to God.”
M. Pickthall: Aynı anlamda: “... and glad tidings to those who submit to God”. G. Sale ve Blachere “musulmans” diyor.
Âl-i İmran 3/102:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Diyanet Vakfı. 30 kadar meal de bu şekilde).
Mihr Ali, A. Hulusi, E. Yüksel, M. Esed, S. Yıldırım, Y. N. Öztürk, M. Sülün, M. Öztürk teslimiyet anlamını verirler.
Fransızca meallerden M. Hamidullah: “O les croyants! Craignez Dieu comme Il se doit craindre; Et jamais ne mourez que vous ne soyez Soumis.”
Arberry: “O believers, fear God as He should be feared, and see you do not die, save in surrender.”
D. Masson, Blachere, Kazimireki teslimiyet anlamı verirler (Blachere, Kazimirzski, M. Pickthall parantez içinde musulmans ilave ederler. İngilizce A. Yusuf ise Muslims olarak yazar.)
Müfessirlerden Mukatil, müslimun’u “tevhide sarılanlar; Taberi ise “Rabbine teslim ve O’na itaatle inkiyad edenler, ibadeti yalnız O’na yapanlar” diye açıklar.
Alusî şöyle tefsir eder: Kendinizi yalnız O’na teslim ediniz. O’na asla hiçbir şirk koşmayınız.
Bazı muhakkikler der ki: “Böyle yerlerde İslam’dan ameller değil, kalbdeki iman kasd edilir. Çünkü ölüm sırasında amel gerçekleşemez. Bunun içindir ki cenaze namazı duasında: ‘Allahım, bizden hayatta devam ettirdiklerini İslam üzere yaşat, bizden vefat ettirdiklerini de iman üzere vefat ettir!’ denir. Böylece, her makam için ayrı bir söz olduğundan, önce İslam’a peşinden de imana yer verilmiştir”
Sonuç
1- Müslim sıfatının tefsirlerdeki açıklanmasına baktığımızda, cins ismi yerine “itaat eden, inkıyad eden, teslimiyet gösteren, ihlaslı, bir Allah’a teslimiyet gösteren” kabilinden sıfatların kullanıldığını görürüz.
2- Türkçe meallerin büyük ekseriyeti, bu sıfatı cins ismi şeklinde “Müslüman” olarak çevirmişlerdir.
3- Bakma imkânı bulduğumuz Fransızca ve İngilizce mealler, çok az istisnalarla, sıfat olarak Soumis, surrendered, submit vb. tarzda tercüme etmişlerdir. İngilizcede Abdullah Yusuf Ali devamlı surette, çok defa Türkçe mealler gibi, cins ismi şeklinde, nadiren sıfat şeklinde çevirmiştir. İngilizce tercümelerden G. Sale ile Fransızca tercümelerden Claude-Etienne Savary, R. Blachere ekseriya “Musulmane, Moslim” şeklinde cins ismi kullanmışlardır. Bu da okuyucuda, sıfat anlamını düşündürmemeye yol açabilir.
4- Bazı Türkçe mealler metodik olarak bütün yerlerde sıfat şeklinde çevirmişlerdir (M. Esed, A. Hulusi, Ali Mihr, M. Sülün. M. Öztürk).
5- Bu makalenin yazarı ben Suat Yıldırım’ın şöyle özel bir durumu var. 17 yıl önce yazarken sıfat şeklinde tercüme gerektiğini düşünüp ekseri yerlerde böyle yapmakla beraber az da olsa “âdet-i belde” dışına çıkamayıp isim tarzında çevirdim. Az olan bu yerler sadece 2/132; 15/2; 22/78; 41/33 ayetleridir. 70 kadar yer söz konusu olunca bu miktar önemsenmeyebilir. Bazı yerlerde “teslimiyet gösteren Müslüman” şeklinde tercümeler vardır ki onları zaten sıfat olarak tercümeye dâhil saymaktayız (2/128; 3/52, 80, 102; 16/102; 39/12).
Ali Ünal’ın da bizimkine yakın bir tutumu vardır. Birçok ayette “teslim olan” şeklinde tercüme etmiştir (7/126; 27/31, 38, 42; 10/72,84). Ekseri ayetleri ise “Allah’a teslim olmuş Müslümanlara” tarzında çevirmiştir ki bunları sıfat olarak değerlendirdiğimizi belirtmiştik (2/133; 3/52, 64, 102; 5/111; 6/163; 16/89, 102; 27/91; 39/12). Bu kayıtlar, onun da meselenin farkında olup sıfat anlamını vurguladığını gösterebilir. Bununla beraber az da olsa genel tutuma tabi olduğunu görürüz (2/132; 12/101; 22/78; 41/33).
6- Meallerde, Müslim kelimesinin sıfat olarak çevrilmesi önemli bir vecibedir. Esas manayı korumak için bu gereklidir. Fakat bundan fazla olarak, çoğunluğu Müslüman olmayan milletlere mensup insanlara, İslam’dan ayıran bir duvar dikmemek için de böyle yapılmalıdır. Bu yapılmazsa, Müslümanlık; Arap, Türk, Fars, Urdu gibi millet veya ırkların dini sanılacak, adı mesela Jean olan bir Fransız, Müslüman olabileceğini kolay kolay düşünemeyecektir. Öte yandan, “Müslüman” da. sıfatları ve davranışları ne olursa olsun, Allah’ın büyük günah sayıp yasakladığı işleri yaptığı halde, mesela “Ahmet” isminin hep devam edeceği gibi, Müslüman kimliğinin de “değişmez” olduğunu sanacaktır. Ama asıl sıfat, Mahşerdeki Büyük Duruşmada ortaya çıkacaktır.
Bibliyografya
Türkçe Kur’an-ı Kerim Mealleri:
Ateş, Süleyman: Kur’an-ı Kerim Meali
Bulaç, Ali: Kur’an-ı Kerim Meali
Diyanet İşleri Başkanlığı: Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
Diyanet Vakfı, Kur’an-ı Kerim Meali
Döndüren, Hamdi: Kur’an-ı Kerim Meali
Esed, Muhammed: Kur’an Mesajı
Hulusi, Ahmed: Kur’an-ı Kerim Çözümü
Mihr Ali, İskender: Kur’an-ı Kerim Meali
Öztürk, Mustafa: Kur’an Meali
Öztürk, Yaşar Nuri: Kur’an Meali
Sülün, Murat: Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı
Ünal, Ali: Kur’an-ı Kerim Meali
Yazır, Elmalılı M. Hamdi: Kur’an-ı Kerim Meali (orijinal)
Yıldırım, Suat: Kur’an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
Fransızca Kur’an Mealleri:
Berque, Jacques: Essai de traduction du Coran par Jacques Berque
Blachère, Régis: Le Coran (traduction de R. Blachère)
Hamidullah, Muhammed: Le Saint Coran en Français
Kazimirski, Albert: Le Coran (traduction de A. Kazimirski)
Masson, Denise: Le Coran (traduction de D. Masson)
Savary, Claude-Étienne: Le Coran (traduction par Claude-Éticnnc Savary)
İngilizce Kur’an Mealleri:
Arberry, A. J.: The Koran Interpreted.
Asad, Muhammad: The Message of The Qur’an
Pickthall, Marmaduke: The Holy Quran
Sale, George: The Koran Translated
Yusuf Ali, Abdullah: Translation of The Holy Quran.