Peygamber Efendimiz’in Hadislerinde Hayvan Hakları
Kuş yuvalarının bozulmaması, yumurtalarının ve yavrularının alınmaması için verdiği emir, alınmış olan yavru ve yumurtaları yerlerine iade ettirmesi gibi örnekleri düşününce Efendimiz'in (as), hayvan neslinin korunması konusunu önemsediğini görürüz.
Hayvan-insan münasebetini tanzimde Hazreti Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) iki ana prensip vaz etmiştir:
- Hayvanların insanlar üzerinde, riayet edilmesi gereken hakları vardır.
- Onlara iyi muamele yapılmalıdır. Aslında, haklarının edası iyi muamele ile gerçekleşeceğinden bunları birbirinden tamamen ayrı mütalâa etmek mümkün değildir.
İyi davranış ve merhamet sahibi olmak esasen her Müslüman’da bulunması gereken bir vasıftır. Bunun hayvanlara da gösterilmesi istenmiştir. Hadis şöyle: “Merhametli olanlara Rahman (merhamet sahibi Allah) merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da size rahmet etsinler…”[1] Hadiste gelen “yerde olanlara” tabirindeki ıtlâkı nazara alan âlimler “buraya Müslüman, gayr-i müslim, hayvan… gibi her çeşit canlının dâhil olduğu” hükmünü çıkarmışlardır.[2] Yine mutlak bir ifâde ile: “Merhametten nasibi olmayanın hayırdan da nasibi yoktur.”[3] buyrulmuştur.
Hayvanların insanlar üzerindeki haklarına riayet edilmediği takdirde onların kıyamet günü şikâyetçi olacakları belirtilmiştir. Üsame İbn Zeyd’e Hazreti Peygamber: “Ey Üsame, acıkan ciğer sahibi her hayvan hususunda dikkatli ol, kıyamet günü Allah’a şikâyet edilirsin.”[4] demiştir.
Hayvan Hakları fikrini tekit için bir başka rivayette: “Eğer hayvanlara yaptığınız haksızlıklardan dolayı Allah sizi affedecek olursa, pek çok affa mazhar kılmış demektir.”[5] buyrulur.
Sünnet’e göre hayvanların riayet edilmesi gereken haklan çeşitlidir ve onlara karşı iyi muamele muhtelif şekillerde izhar edilmelidir:
Hayat Haklarına Riayet
Bu, sayıları sınırlı bazı hayvanlar dışında kalan bütün hayvanların fuzuli yere öldürülmemesi gerektiğini, aksi takdirde mesuliyeti mucip olduğunu ifâde eder. Hazreti Peygamber, karga, çaylak, akrep, fare, kelb-i akûr (Kelb-i âkûr, bazılarınca, mâruf köpektir, cumhura göre yırtıcı hayvanların hepsidir (Tecrîd 6, 211)[6] ve yılan[7] gibi gerek insanlara ve gerekse diğer hayvanlara zararlı olanlar hariç, “Ruh sahibi mahlûkların”[8] faydasız ve keyfî bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır, Dârimî ve Nesâî’nin, “Herhangi bir hayvanı fuzûlî yere öldürmenin hükmü” başlığı altında sundukları bir hadiste Hazreti Peygamber şöyle der:
“Haksız olarak bir serçeyi öldürenden Cenâb-ı Hak, kıyamet günü hesap soracaktır.”
Cemaat: “Kuşun hakkı da nedir?” diye sorunca:
“Onu kesmesi ve sonra da yemesidir.” cevabını verir.[9] Münâvî, Resûlullâh’ın (aleyhissalâtü vesselâm) burada serçeyi zikretmekle, büyük hayvanların hukukunun daha ehemmiyetli olduğuna dikkat çektiğini belirtir.[10]
Bu meyanda kurbağa, karınca, arı, hüdhüd gibi bir kısım hayvanların öldürülmesini de kesin bir lisanla yasakladığını kaydedelim.[11] Bilhassa karıncalar hususunda ısrarla duran Resûlullâh, ısırdığı için, karınca yuvasını yaktıran bir peygamberin, “Seni ısıran bir tek karınca idi, sen ise tesbih eden bir ümmeti helâk ettin!” diye vahiy gelerek, Allah tarafından, azarlandığını anlatır.[12] O peygamber devrinde ateşle cezanın yasaklanmamış olabileceğini söyleyen hadis yorumcuları, bunun İslâm’da Resûlullâh’ın: “Ateşle azap vermek, ateşin sahibine aittir.”[13] hükmüne binaen kesinlikle yasaklandığını ifâde ederler.[14]
Karıncalara karşı şefkati son derece ileri götürerek onların yuvalarının yakınlarında ateş yakılmasını da yasaklayan[15] Hazreti Peygamber, onlar hakkında bir de şu hikâyeyi anlatır: “Bir peygamber, ümmetiyle yağmur duasına çıkmıştı. Bu esnada bazı ayaklarını havaya kaldırmış vaziyette bir karınca görmüş ve ümmetine şöyle demiş: ‘Dönün artık karıncanın durumu sebebiyle duanız kabul edilmiştir.’”[16]
Gıdalarına İhtimam
Hayvanlara karşı mesuliyeti mucip mühim hususlardan biri, onların gıdalarıyla ilgilidir. Susamış bir köpeği sulayan yolcunun -bir başka rivayette kötü yola düşmüş bir kadının-[17] Allah’ın rızasına mazhar olarak bütün günahlarının affedilmesiyle ilgili meşhur hadisten anlaşıldığına göre, hangi hayvana olursa olsun yapılan herhangi bir iyilik makbul ve sevap bir ameldir. Mezkûr rivayette sahabeden bir kısmının: “Yâ Resûlallah hayvanlara yaptığımız iyilikten dolayı bize ücret de mi var?” diye sorması üzerine Hazreti Peygamber şu meşhur ve enteresan cevabı verir: “Evet, her bir yaş ciğer sahibine yapılan iyilik için sevap vardır.”[18] Bazı âlimler bu hadisle kıyas yaparak “yapılan her iyiliğin mükâfatı varsa, her kötülüğün de cezası olacağına hükmetmişlerdir.[19] Nitekim yine meşhur bir hadiste “kedisini hapsederek açlıktan ölmesine sebep olan kadının, Cehennem’de bir kedi tarafından tırmalanmak suretiyle azaba mâruz bırakıldığı” bildirilir.[20]
Hayvanların gıdalarına gösterilmesi gereken ihtimamın ehemmiyetini ifade eden bu rivayetlerden ayrı tutarak Hazreti Peygamber’in başka tavsiyeleri de mevcuttur. Yolculuk sırasında münbit bir yere uğrandığı vakit, hayvanın sırtından inerek “otlardan hakkının” verilmesi, otsuz yerlerden de süratle geçilmesi emredilmektedir.[21]
Hazreti Enes: “Bir yerde mola verince, hayvanlarımızın istirahatini sağlayıncaya kadar ibadet etmezdik.” der.[22] Âlimler bu rivayetleri esas alarak, yolcu, bir yerde mola verince hayvanının otunu vermeden kendisinin yemeğini yememesinin müstehap olduğunu söylemişlerdir.”[23]
Temizlik ve Bakımı
Hayvanlarla ilgili vazifeler gıdalarına dikkat etmekle kalmıyor. Hazreti Peygamber onların temizlik vs. hususlarıyla da ilgilenilmesi için bir takım talimatlar vermiştir. Nitekim Ebû Hüreyre’den gelen bir rivayette şöyle denmektedir:
“Koyunların burunlarını silin, ağıllarını temizleyin, ağıllarına yakın yerde namaz kılın, zira onlar Cennet hayvanıdır.”[24] Keza keçilerin temizlenmesi için de emir verildiği mukayyettir.[25]
Sevâde İbn Rebî’in bir rivayetinden sağmal hayvanın sağılma sırasında incitilmemesi için dahi Peygamberimiz’in talimat verdiğini görüyoruz. Rivayet aynen şöyledir:
“Annemle Resûlullâh’a (aleyhissalâtu vesselâm) gidip (maddî yardım) talep ettik. Bize birkaç keçi verilmesini emretti ve anneme şunu tembihledi: ‘Oğullarına emret, tırnaklarını kessinler, böylece sağdıkları zaman hayvanları incitmemiş, memelerini kanatmamış olurlar. Yine oğullarına emret ki yavrularının gıdalarını iyi yapsınlar.’”[26]
Yavruya İhtimam ve Hayvan Neslinin Korunması
Sevâde İbn Rebî’in yukarıdaki rivayetinde görüldüğü üzere, Hazreti Peygamber, hayvan yavrusunun gıdasına dikkat edilmesi için emir vermiştir. Abdullah İbn Amr’dan gelen bir rivayet de bunu teyit etmektedir. O der ki: “Resûlullâh (aleyhissalâtu vesselâm) bir keçiyi sağmakta olan bir adama uğramıştı. Ona şöyle demişti: “Ey filân, hayvanı sağınca yavrusu için de süt ayır…”[27]
Bundan başka, yavrularla ilgili olarak Hazreti Peygamber’in kuş yuvalarının bozulmaması,[28] yumurtalarının[29] ve yavrularının[30] alınmaması için emir verdiğine, alınmış olan yavru ve yumurtaları yerlerine iade ettirdiğine dair rivayetleri de nazara alacak olursak, hayvan neslinin korunması hususunda da tedbirlerin nazara alındığını görürüz. Bu cümleden olarak Hazreti Peygamber tarafından Medine’nin etrafında belli bir bölgenin “Harem Bölgesi” ilân edilerek, bitkilerinin koparılmasının, hayvanlarının da öldürülmesinin yasaklandığını, ayrıca avcılığın meslek ittihaz edilmemesinin tavsiye edildiğini kaydedelim. Hazreti Peygamber, “Avcılığın peşine düşen gaflete düşer.”[31] buyurur ki bu hadis, avcılıkta ısrar edildiği takdirde taat, ibadet, cemaat ve cumaya katılma gibi dinî işlerden gafletten başka, hep canlıları öldürme yönüyle vahşi hayvanlara benzeyerek merhamet ve rikkat-i kalbiyeden de uzaklaşılacağı şeklinde anlaşılmıştır.[32]
Bilhassa yük hayvanları için dikkat edilmesi gereken mühim bir husus, onlara vurulan yük miktarının kapasitelerini aşmamasıdır. Ebu’d-Derdâ, fazla yük vurulduğu için yerden kalkmakta zorluk çeken bir deveyi görünce fazlalıkları atarak Hazreti Peygamber’in: “Allah bu dilsizler hakkında hayırhah olmanızı tavsiye etmektedir, onlara güçleri seviyesinde yük vurun!” dediğini hatırlatır.[33]
Hazreti Âişe’nin bir rivayetine göre, Veda Haccı sırasında, Hazreti Peygamber’in beraberine aldığı zevcelerinden Hazreti Safiyye’nin yükü Hazreti Âişe’nin yükünden daha ağırdır ve Hazreti Âişe’nin devesi Hazreti Safiyye’nin devesinden daha güçlü kuvvetlidir. Yolda, durumu fark eden Hazreti Peygamber, Hazreti Safiyye’nin yükünün Hazreti Âişe’nin devesine, Hazreti Âişe’nin yükünün de Hazreti Safiyye’nin devesine aktarılmasını emreder.[34]
Hayvanlara vurulacak yük meselesinde aynı titizliği gösteren Halife Hazreti Ömer, Mısır’da bir deveye 1000 rıtıl ağırlığında yük vurulduğunu işitince ilgiliye yazarak “bundan böyle 600 rıtıldan fazla yük vurulmamasını” emreder.[35]
Hayvanları Fıtrî Vazifesinde Kullanmak
Hazreti Peygamber’in bilhassa evcil hayvanlarla ilgili olarak üzerinde durduğu bir husus, onların fıtrî vazifelerine muvafık düşmeyen tasarruflardan kaçınmaktır. Zira bu onlara her şeyden önce bir nevi eziyet ve işkencedir. Binek hayvanlarını durdurup, üzerinden inmeden sohbet etmeyi yasaklayan rivayetin Ebû Dâvûd’daki vechinde: “Bunlara sâlimen binin, sâlimen terk edin. Onları yollardaki ve pazarlardaki sohbetlerinizde minber yerine tutmayın. Zira “Allah, onları, bir yerden bir yere taşımaları için size musahhar kıldı.” demektedir.[36] Buhârî’nin bir tahricinde, Hazreti Peygamber bu yasağı, farklı bir üslûpla ifade etmektedir. Ebû Hüreyre’den gelen rivayet aynen şöyle: “Resûlullâh (aleyhissalâtu vesselâm), bir gün sabah namazını kıldıktan sonra cemaate yönelerek, “Adamın biri sığırını sürüyordu ki bir ara sırtına bindi ve vurmaya başladı, bunun üzerine hayvancağız (dile gelerek): ‘Biz bunun için yaratılmadık.’ dedi, buyurdu...”[37]
Eziyetten Men
Hayvana şefkatin tezahürlerinden biri de onlara işkence ve eziyetten kaçınmaktır. Hazreti Peygamber’in hayvanlarla ilgili olarak koyduğu yasaklarından biri de budur. Eziyet sâdece dövmekle olmayıp çeşitli şekillerde yapılabileceği için, bütün çeşitleriyle yasaklandığını görmekteyiz. Abdullah İbn Ömer, Hazreti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselâm) bu yasağını umûmî bir ifade ile: “Nebî (sallallâhu aleyhi vessellem) hayvanlara işkence yapanlara lânet etti.” diyerek haber verir.[38]
Diğer rivayetlerde yasaklanan muhtelif eziyet çeşitleri belirtilmektedir:
- “Canlı hayvanların hedef ittihaz edilerek atış yapılması”[39], bilhassa
- “yüzüne vurularak dövülmesi” ve “yüzünden enlenmesi”[40],
- “yüzüne dövme (vesm) yapılması”[41],
- dövüşmeleri için “hayvanların kızıştırılması”[42],
- “binek hayvanını durdurup üzerinde sohbet etmek -ki bu davranış hayvanları ‘sandalye’ ve ‘minber’ ittihaz etmek olarak tavsif edilmektedir-[43],
- “hayvanı kulağından tutarak çekmek”[44]
Hazreti Âişe’nin anlattığına göre, kıra gitmek üzere kendisine -hazineye ait develerden- (yulara gelmeyen) huysuz bir deve(yi okşayıp hayırlı olması için dua ettikten sonra) verir ve: “Ey Âişe, bunu al (tedip et ve) müşfik ol, zira şefkat bir şeye girdi mi onu mutlaka güzelleştirir, bir şeyden de çıktı mı onu mutlaka çirkinleştirir.” der.[45] Buhârî’nin el-Edebü’l-Müfred’de yaptığı tahriçte, Hazreti Âişe’nin bindiği deve serkeştir, bu yüzden Hazreti Âişe ona vurmaya başlamıştır. Bunun üzerine Hazreti Peygamber müdahale ederek müşfik olmasını... istemiştir.[46]
Hayvanı dövme meselesinde şeriatın hükmü şudur: Hayvan (ayak sürçmesi gibi) sabık hatasına ceza olarak dövülemez, (ürkme gibi) müstakbel tedibi için dövülebilir.[47]
Eziyetin belki de en mühimlerinden olan, hayvanların yaralı bırakılmaları da yasaklanmıştır. Bu cümleden olarak avcılıkta, “Avı öldürücü olmaktan çok, göz çıkarıcı, diş kırıcı olan” sapanın kullanılması yasaklanmıştır.[48] Öldürülmesi emredilen zehirli kelerin bir vuruşta öldürülmesinin iki ve üç vuruşta öldürülmesine nazaran daha efdal olacağına dair rivayet de[49] hayvanların yaralı bırakılarak eziyet çektirilmemesi prensibiyle izah edilebilir. Ulemanın sebep olarak “kaçabileceği ihtimalini”[50] zikretmesi de aynı endişeyi ifade eder.
Keza Hazreti Peygamber, hayvan boğazlanmadan yani canlı iken herhangi bir uzvunun kesilmesini yasaklamıştır. Rivayetler, Hazreti Peygamber, Medine’ye geldiği zaman, Medinelilerin -çok sevdikleri için-devenin hörgücü ile koyunun kuyruğunu, hayvanlar henüz boğazlanmamışken kesip koparmakta olduklarını bildirir. Bu durumdan haberdar olan Resûlullâh: “Sağ iken hayvandan koparılan şey meyte (leş) hükmündedir (haramdır).” diyerek mezkûr geleneği yasaklar.[51]
Hayvanı keserken bile ona merhamet ve şefkatli olunmasını emretmiş, “Kesilene merhamet edene Allah kıyamet günü rahmet eder.”[52] müjdesini vermiştir. Kesilen hayvana merhamet cümlesinden olarak bilhassa “Bıçağın bilenerek kesinleştirilmesini, hayvanın gözünden saklanmasını ve süratle kesilmesini” sayar.[53] Hayvanı kesmek üzere yatırıp, bıçak bilemeye başlayan birisine rastladığı vakit ona şöyle müdahale etmiştir: “Sen onu iki sefer mi öldürmek istiyorsun, niye hayvancağızı yatırmadan önce bıçağını bilemedin?”[54]
Hazreti Peygamber’in hayvanlara şefkat ve alâkasını gösteren başka rivayetler de vardır. Bunlardan birinde, yirmi sene hizmetten sonra, yaşlandığı için, sahibi tarafından kesilmek istenen deveyi bizzat satın alarak salıverdiği ve o devenin uzun müddet serbest yaşadığı” belirtilir.[55] Bir başka rivayette, yayılma imkânı olmaksızın gelişi güzel bağlanmış bir devenin sahibine: “Bunun hakkında Allah’tan korkmuyor musun?” diyerek müdahale ettiğini görüyoruz.[56]
Hayvan dahil bilumum âcizlere şefkat ve iyi muamelede bulunmaya teşvik hususunda Hazreti Peygamber’in şu sözü de burada kayda değer: “Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, atlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azap sel gibi inerdi.”[57]
Harp sırasında bile, “düşman eline geçecek endişesiyle” hangi çeşitten olursa olsun hayvan öldürmeyi: “Zira ruh sahibidirler, kendilerine yapılandan elem duyarlar, onların ise hiçbir kabahati yok.” diyerek reddeden İmam Şâfiî, hükmüne delil olarak şu hadisi zikreder: “Haksız yere bir serçe veya bir başka hayvan öldürenden Allah hesap soracaktır.”[58]
Hakaretten Men
Sünnet, hayvana sadece -çeşitli şekilleriyle- maddî eziyeti yasaklamakla kalmıyor, mânevî eziyeti, sözle yapılacak hakaretleri de yasaklıyor. Esasen umumî bir prensip olarak, kendi nefsine, çocuğuna, malına ve hayvanına beddua ve kötü sözü yasaklamış bulunan Hazreti Peygamber meselenin ciddiyetini ihsas için lânetlenmiş bulunan hayvandan istifade edilmemesini emretmiştir:
Rivayete göre, bir sefer sırasında Hazreti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselâm) kulağına bir lânetleme ulaşınca, “Bu da nedir?” diye sorar. Kendisine, bir kadının, bindiği hayvana lânet okuduğu haber verilince, “Üzerindekileri alıp hayvanı salıverin; zira artık o lânetlenmiştir.” diyerek hayvanın kullanılmamasını emreder ve öyle yapılır.[59]
Rivayetlerde horoz[60] ve hatta pire gibi[61] hayvanlara bile lânetin yasaklandığı görülünce bunun umumiliği anlaşılır.
[1] Tirmizî, Birr, 16 (6, 172, 1925. H.); Mecmeu’z-Zevâid, 8, 187.
[2] Bk.: Tuhfetu’l-Ahvezî, 6, 49; Abdullah İbn Ebî Cemre, a.g.e. 1, 155: el-Kettânî, Terâtîb, 2, 152.
[3] İbn Mâce, Edeb, 9 (2. 1216, 3687. H.).
[4] Nesâî, Dehâyâ 42 (7, 249).
[5] Metâlibu’l-Âliye, 3. 170, 3161. H.
[6] Buhârî, Cezâu’s-Sayd 5 (3, 17).
[7] Buhârî dışında bâzı rivayetlerde yılan da zikredilmişse de (bk.: İbn Hacer F. B. 4, 407) evlerde bulunan ve cenan denen ince uzun yılanlar hariç tutulmuştur. (Buhârî, Meğâzî 12 (5. 109)
[8] Mecmeu’z-Zevâid, 4, 42 (Zy.).
[9] Dârimî, 2, 11; Nesâî, Dahâyâ 42 (7, 239).
[10] Feyzu’l-Kadîr 6, 192.
[11] Ebû Dâvûd, Edeb 167, 168 (4, 367, 5267-68. H.); Mecmeu’z-Zevâid, 4. 41; İbn Mâce, Sayd 10 (2, 1074. 3223. H.); Dârimî, 2, 16.
[12] Ebû Dâvûd 5266. H.; Buhârî, Bed’ü’l-Halk 16 (4, 158).
[13] Ebû Dâvûd, 5268. H.
[14] Fethu’l-Bârî, 7, 168.
[15] Mecmeu’z-Zevâid, 4, 41
[16] Müstedrek, 1, 325-26 (Sh.)
[17] Buhârî, Bed’ü’l-Halk 17 (A, 158).
[18] Buhâri, Şürb 9 (3. 146-47).
[19] Bkz.: Terâtib, 2, 153.
[20] Buhârî, Ezan 9a (1. 191); İbn Mâce, Zühd 30 (2, 1421, 4256. H.). Tayâlisî’de Alkame’den yapılan bir tahriçte Hazreti Âişe, Ebû Hureyre’ye itirazla bu kadının kâfire olduğunu söyler (s, 199).
[21] Metâlibu’l-Âliye 2, 157, 1925. H.: Tirmizî, Edeb 75 (8. 70, 2862. H.): Müslim, İmârât 178.
[22] Ebû Dâvûd, Cihad 48 (3, 24, 2551. H.).
[23] Bkz.: Avnu’l-Ma’bûd 7, 223.
[24] Mecmeu’z-Zevâid, 4, 65-66 (Sh).
[25] Mecmeu’z-Zevâid, 4. 66 (Zy).
[26] Mecmeu’z-Zevâid, 5, 196 (ceyyid). Rivayetin Müsned’deki aslı (3, 484) ile İbn Sa’d’daki (7, 48) vechi arasında bazı farklar mevcuttur; Mecmau’z-Zevâid’e de mürettip hatası ârız olmuş olmalı.
[27] Mecmeu’z-Zevâid, 8, 196 (Sh).
[28] Ebû Dâvûd, Cenâiz 1 (3, 182, 3089, H.).
[29] Tayâlisî, s. 44; Edebu’l-Mûfred s. 139, 382. H.
[30] Ebû Dâvûd. Edeb 167 (4, 367, 5268. H.), Cihâd 121, 2675. H.; Metâlibu’l-Âliye 3, 29.
[31] Tirmizî, Fiten 69 (7, 36, 2257. H.); Ebû Dâvûd, Sayd 4 (3, 111, 2859. H.).
[32] Bkz.: Mubârekfûrî, a.g.e. 6. 532.
[33] Metâlibu’l-Âliye, 2, 156, 1923. H.
[34] Metâlibu’l-Âliye, 2, 19, 1540. H.
[35] Kettânî, Terâtib, 2, 152.
[36] Ebû Dâvûd. Cihad 61 (3. 27, 2567. H.).
[37] Buhârî, Enbiya 52 (4, 212).
[38] Buhârî, Zebâih 25 (7, 122); Mûsned, 4, 31-33; Mecmeu’z-Zevâid, 8, 106.
[39] Buhârî, Zebâih 25 Dârimî 2, 10, 1979. H.; Mecmeu’z-Zevâid, 5, 265; İbn Mâce, Zebâih 10.
[40] Mecmeu’z-Zevâid, 8, 109; Ebû Dâvûd, Cihâd 58 (3, 26-27, 2564. H.); Metâlibu’l-Âliye 2, 302; Tirmizî, Cihâd 30 (6, 32, 1710.H.).
[41] Metâlibu’l-Âliye 2, 282.
[42] Tirmizî, Cihâd 30; Ebû Dâvûd, Cihâd 56.
[43] Müsned, 3, 439-41; 4, 234; Ebû Dâvûd, Cihâd 61 (3, 27, 2567, H.)
[44] İbn Mâce, Zebâih 3 (2, 1059, 3171. H.) (zy.)
[45] Ebû Dâvûd, Cihâd l (3, 3, 2478. H.). Parantez içerisindeki ifadeler bir başka rivayete aittir. (Mecmeu’z-Zevâid, 8, 19 (sh). Aynı mânâ Müslim’in bir rivayetinde de gelmiştir. (Bkz.: Müslim, Birr 78–79, -4, 2004, 2594. H.-)
[46] Edebu’l- Mûfred, s. 167, 475, H.
[47] Serahsî, Usûl 2, 344.
[48] İbn Mâce, Sayd 11 (2, 1075, 3227. H.).
[49] Müslim, Selâm 146-47 (4, 1758, 2240. H.); İbn Mâce, Sayd 12.
[50] Sindî, Hâşiyetu’s-Sindî âlâ İbni Mâce, 2. 294.
[51] Tirmizî, Et’ime 4 (5, 185, 1480. H.); Ebû Dâvûd, Sayd 3: Dârimî, 2, 20, 2024. H.
[52] Mecmeu’z-Zevâid, 4, 33.
[53] İbn Mâce, Zebâih 3 (2, 1059, 3172. H. (zy.).
[54] Tuhfetu’l-Ahvezî 4, 665 (şerhte Hâkim’in el-Müstedrek’inden naklen).
[55] Mecmeu’z-Zevâid, 9, 8 (Zy.).
[56] Mecmeu’z-Zevâid, 8. 196-97, (ceyyid).
[57] Mecmeu’z-Zevâid, 10, 227 (Zy.).
[58] Şâfiî, el-Ümm, Beyrut, 1973/1393, 4, 258-59.
[59] Müslim, Birr 80 (4, 2004, 2595. H.); Ebû Dâvûd, Cihâd 55; Mecmeu’z-Zevâid, 8, 76; Müsned 4, 429.
[60] Mecmeu’z-Zevâid, 8, 77 (Zy.).
[61] Metâlibu’l-Âliye 2, 444, 2699-2700, Hl.; Mecmeu’z-Zevâid, 8, 77 (Zy.).