Hazreti İsa'nın Kur'ân-ı Kerim'de Geçen Mucizeleri





Author: İdris DANIŞMAZ - min read. - Post Date: 09/16/2019
Clap

Kur'an'da Hazreti İsa, hayatı ve ailesi anlatılırken, mucizeleri biraz daha ön plana alınarak sunulur. Onun hayatı, babasız olarak ve ilâhî nefha (üfleme) ile anne karnına düşüp doğması, oradan göğe çekilmesi gibi hususlar hep mucizevi çizgide gerçekleşmiştir.

Dünyada en fazla mensubu bulunan iki büyük ilâhî din olan İslam ve Hıristiyanlık, tarihte zaman zaman, aynı coğrafyalarda yan yana veya karşı karşıya gelmiştir. Bunun tabii sonucu olarak, her iki dinin mensupları, birbirlerini tanımaya çalışmışlar. Elde edilen bilgiler, konjonktüre göre müspet veya menfi mânâda kullanılmış, kimi zaman karşılıklı diyalog zemini, kimi zaman da çatışma vesilesi olmuştur. Ancak son yüzyıllara gelindiğinde bu iki din müntesiplerinin -iletişim ve ulaşım vasıtalarının da gelişmesiyle- daha derinden ve daha gerçekçi bir tanışma ve kaynaşma süreci içine girmiş oldukları gözlemlenmektedir.

Söz konusu olumlu gelişmelere ilmî açıdan bir ölçüde katkıda bulunması amacıyla kaleme alınan bu yazıda, Hazreti İsa’nın sadece Kur’ân-ı Kerim’de geçen mucizeleri ele alınmıştır; ancak annesi Hazreti Meryem ve onun ailesi etrafında cereyan eden harikulâde olaylar, Hazreti İsa’nın göğe çekilmesi, âhirzamanda beklenen nüzûlü ve peygamberlere bahşedilen kitap, hikmet gibi ilâhî lütuflara değinilmemiştir.

Kur’ân-ı Kerim’de, peygamberler ve tebliğlerinin anlatıldığı yerlerde, mucize ve nübüvvet, birbirinin destekleyicisi ve Allah’ın bir nimeti olması yönüyle, bir beraberlik arz eder. Hazreti İsa, hayatı ve ailesi anlatılırken, mucizeleri biraz daha ön plana alınarak sunulur. Onun hayatı, babasız olarak ve ilâhî nefha (üfleme) ile anne karnına düşüp doğması, oradan göğe çekilmesi gibi hususlar hep mucizevi çizgide gerçekleşmiştir. Bu harikulâde durumların anlatımı, daha ziyade Bakara, Âl-i İmrân, Mâide ve Meryem sûrelerinde yoğunlaşmaktadır. Bu sûrelerde bahsedilen mucizeler şunlardır:

 

1- Ruhu’l-Kudüs ile Desteklenmesi

Bu mucize Bakara Sûresi’nde iki ayrı âyette aynı ifadeyle geçmektedir: “Biz onu Ruhu’l-Kudüs ile destekledik.” (Bakara sûresi, 2/87, 253)

Mâide Sûresi’nde ise, “Düşün ki: Ben Seni Ruhu’l-Kudüs’le desteklemiştim.”(Mâide sûresi, 5/110) şeklinde geçmektedir.

Müfessirlerin çoğunluğunun en doğru görüş olarak tercih ettikleri, Ruhu’l-Kudüs’ün Cebrail’e işaret ettiğidir.1 Ancak Cebrail’in, Hazreti İsa ile diğer peygamberlerden daha farklı mahiyette bir alâkası vardır ki âyette bu alâkanın mucizevi bir keyfiyette olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu konuda büyük tefsir âlimi Ebû Cafer Nahhas şöyle bir açıklamada bulunur:

“Ruh” isminin Cebrail’e verilip, Cenab-ı Hakk’ın bir ismi olan “el-Kuds” kelimesine bunun izafe edilmesi, Cebrail’in (ve diğer meleklerin) anasız, babasız ve bir doğum olmadan, Allah’ın kendisinde bir ruh yaratmasıyla meydana geldiğine delâlet eder. İsa’nın (aleyhisselâm), Cebrail ile teyit edilmesi ifade edilirken bu ismin tercihi Hazreti İsa’nın da tıpkı Cebrail gibi babasız olarak ve Cebrail’in bu hayat şifresini Hazreti Meryem’e üflemesiyle rahme düşüp harikulâde bir şekilde doğduğunu anlatmak içindir.2

 

2- Beşikteyken Konuşması

Bu mucize Kur’ân-ı Kerim’de üç yerde geçmektedir:

a)- Âl-i İmrân sûresinde: Meleklerin, Hazreti Meryem’e müjdelediği çocuğun özellikleri sayılırken zikredilmiştir:

“Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/46)

b)- Mâide sûresinde: Allah Teâlâ, Hazreti İsa’ya, annesine ihsan buyurduğu nimetleri hatırlayıp şükretmesini emrediyor ve şöyle buyuruyor:

“Düşün ki: sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşmuştun.”(Maide sûresi, 5/110)

c)- Meryem sûresinde: “Derken bebek: “Ben Allah’ın kuluyum, dedi, O bana kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi.” (Meryem sûresi, 19/30) şeklinde ifade edilir. Meryem Sûresi’nde, Hazreti Meryem’in ilâhî emir ve takdir doğrultusunda indinden Ruh’u (Cebrail) gönderip hayat nefhasını üflemesiyle hamile kalıp Hazreti İsa’yı dünyaya getirmesi, sonrasında karşılaşmış olduğu sıkıntılar ve bu sıkıntılara göstermiş olduğu sabır ve tevekkül, canlı bir uslûpla anlatılmıştır. Bu âyetler, Âl-i İmrân ve Mâide sûrelerindeki mucizeyle alâkalı âyetleri daha tafsilâtlı bir şekilde açıklar. Çünkü bu sûrede Hazreti İsa’nın beşikte iken konuşturulduğu ve neler söylediği açıkça bildirilmiştir. (Bkz.: Meryem sûresi, 19/16-36)

Hazreti İsa bu konuşmasında; peygamber olacağını ve kendisine İncil verileceğini, annesinin töhmetten uzak ve bir mucize olarak kendisini, babasız dünyaya getirdiğini, ilâh değil bilakis Allah’ın (celle celâluhu) kulu ve elçisi olduğunu, yalnız Ona ibadet edeceğini, nerede olursa olsun bereketli olacağını, güzel ahlaklı olup annesine iyi davranacağını, böbürlenmeyeceğini ve her zaman iyiliğin peşinde olacağını, teklif yaşına erdikten sonra namazı ikame edip zekât vereceğini müjdelemişti. (Bkz.: Âl-i İmran sûresi, 3/46; Mâide sûresi, 5/110; Meryem sûresi, 19/16-33) Müfessirler Hazreti İsa’nın bu konuşmadan sonra sustuğunu ve konuşma yaşı gelinceye kadar da bir daha konuşmadığını ifade ederler.3

 

3- Çamurdan Kuş Şekline Benzer Bir Şey Yapıp Onu Diriltmesi

Bu mucize Kur’ân-ı Kerim’de şöyle geçmektedir:

“Onu (İsa’yı) İsrailoğullarına resûl olarak gönderecek o da onlara şöyle diyecektir: ‘Size Rabbiniz tarafından bir mucizeyle gönderildim. Ben size çamurdan kus şekline benzer bir şey yapar içine üflerim, o da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir… Eğer inanmaya niyetiniz varsa, elbette bunlarda sizin için alacak dersler vardır.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/49)

 

4- Ölüleri Diriltmesi, Anadan Doğma Âmayı ve Abraşı İyileştirmesi

Hazreti İsa’nın elinde zuhur eden mucizelerden olan bu iki harikulâde olayı gösteren ifadeler, Âl-i İmran ve Mâide sûrelerinde geçmektedir:

“… Keza ben anadan doğma amayı ve abraşı iyileştirir, hatta Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim…” (Âl-i İmran sûresi, 3/49),

“Düşün ki sen: Sen Benim iznimle anadan doğma âmanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki sen Benim iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun.” (Mâide sûresi, 5/110)

Bu mucizelerin nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğine dair Kur’ân-ı Kerim’de başka bilgi mevcut değildir. Bu mucizeler, tıp ilminin metotlarının çok ileri seviyede olduğu bir devirde zuhur etmiştir. O dönem insanlığının ileri sahada olduğu tıp ilminde tedavisi imkânsız olan hastaların iyileştirilmesi ve hatta tıp ilminin ulaşmayı hedeflediği en son nokta olan ölülerin diriltilmesi gibi imkânsız gördükleri aşamada Hazreti İsa’nın elinde meydana gelen bu mucizeler ile, onun peygamberliğinin doğruluğu ortaya çıkmış oluyor ve getirdiği kitap İncil’in de Allah kelâmı olduğu apaçık anlaşılmış oluyordu.

 

5- İnsanların Yediklerini ve Sakladıklarını Bilmesi

Bu mucize de Âl-i İmrân sûresinde bizzat Hazreti İsa’nın ifadeleri içinde geçmektedir:

“…Evinizde ne yediğinizi ve biriktirip sakladıklarınızı da bilirim.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/49)

Hazreti İsa, insanlara dün yediklerini yarın için ne sakladıklarını haber vermiş, insanların kendilerinden başka hiçbir kimsenin bilmediğini sandıkları hususlarda, Hazreti İsa’dan haber almaları karşısında, her şeyi işiten ve gören Yüce Bir Kudreti anlama ve tanıma konusunda zihinlerinde bir yol açılmıştır. Müfessirler, bu âyeti semadan sofra inme mucizesi ile de irtibatlandırmışlar ve konuyla alâkalı Taberî’den şu hadisi naklederler: “İsrailoğulları önlerine indirilen sofradan bir şey biriktirmemeleri konusunda uyarılmışlardı. Bunu yapınca sofra önlerinden kaldırıldı.4

 

6- Semadan Sofra İndirilmesi

Bu mucize, adının verildiği Maide (sofra) Sûresi’nde zikredilmektedir. Havarilerin Hazreti İsa’dan, Allah’ın gökten bir sofra indirmesini talep etmeleri ve Hazreti İsa’nın da dua etmesi neticesinde bu sofranın indirileceği bildirilerek âyette şöyle geçmektedir:

“Allah buyurdu ki: Ben onu yukarıdan size indiririm. Fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kâfir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım şiddette cezalandırırım.”(Maide sûresi, 5/112-115)

Havarilerin bu talepleri esnasındaki üslûpları, sofranın indirilip-indirilmediği, sofradaki yiyeceklerin ne olduğu bu durumun ne kadar süre devam ettiği vb. konularla alâkalı olarak tefsirlerde birçok görüşler serdedilmiş ve tartışılmıştır.

 

7- Peygamber Efendimiz’i Müjdelemesi

Kur’ân-ı Kerim’in ifadesine göre Peygamber Efendimiz’in geleceği Tevrat ve İncil’de yazılıdır. A’râf sûresinde şöyle anlatılır:

“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı o ümmî Peygambere tâbi olurlar.” (A’râf sûresi, 7/157).

Sâf Sûresi’nde ise Hazreti İsa’nın, kendisinden sonra gelecek Ahmed adındaki peygamberi müjdelediği,

“Vakti geldi, Meryem’in oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları! dedi, ‘Ben size Allah’ın Resûlüyüm. Benden önceki Tevrat’ı tasdik etmek, benden sonra gelip ismi ‘Ahmed’ olacak bir resûlü müjdelemek üzere gönderildim.’”(Saf sûresi, 61/6) şeklinde ifade edilir.

Yuhanna İncîli 14,16 cümlesi, Hazreti İsa’nın, “Ben de Baba’dan dileyeceğim ve O size başka bir Parakletos verecek!” sözünü nakleder. Bu kelimeyi Hıristiyanlar “teselli edici” diye çevirirler. Bu kelime, Hazreti İsa’nın yaşadığı çevrenin dili olan Aramîce’de Mawhamana’nın tam Yunanca karşılığı olan Periklitos (çok övülen) isminin bozulmuş şeklidir. Müslümanlar burada, Hazreti Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjdelendiğini görürler.

Hulâsa: Hazreti Mesih, doğum öncesi, doğumu, risaleti, göğe yükseltilmesi ve âhirzamanda yere indirilmesi ile günümüze kadar uzanan çizgide hâlâ insanoğlunun zihninde yaşayan bir mucizedir denilebilir.

Hazreti İsa (alâ nebiyyina ve aleyhissalâtü vesselâm), materyalizmin ve esbapperestliğin (her şeyi sebeplere bağlayan düşüncenin) gözlerine mil çektiği, kulaklarını duyamaz hâle getirdiği ve kalbini çalışamaz duruma soktuğu yarı canlı bir topluma, onların maddî bir takım hastalıklarını tedavi etmek suretiyle esas mânevî hastalıklarını iyileştirmek üzere gönderilmiş olan bir peygamberdir.

Basiretli ve firasetli dokunuşlarıyla âma gözleri hakikate açmış, mucize ölçüsünde telkin ve konuşmalarıyla sağır kulakları vahye âşina kılmış ve hayat fışkıran nefhasıyla da ölü kalpleri mârifet diriliğine ulaştırmış, daha doğrusu bunlara vesile olmuştur.

Maddenin ve dünyevî gayelerin âdeta insanoğlunun yegâne hedefi hâline geldiği bir zaman diliminde yaklaşık iki bin yıl önce Hazreti Mesih’in gönlünden yayılan kutsal ışığa ve o ışığın aydınlığına beşeriyetin ne kadar ihtiyacı vardır! Onun mucizelerinin gösterdiği hak ve hakikatin mânevî ikliminde fertler ve toplumlar bağlamında alt üst olan değerleri yerli yerine oturtarak yeniden denge ve ölçü üzere metafizik mayalı bir inanç dünyasına doğru yol alabilmek dileklerimizle…

 

Dipnotlar

  1. Ali b. Ahmed el-Vâhidî, el-Vasît fî Tefsîri’l-Kur’ân, c. 1, s. 171, Beyrut 1994; M. el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 1, s. 180, Beyrut, 1988; Celaleddin es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, c. 1, s. 212, 213, Beyrut, 1983; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c.1 s. 342-343, İstanbul.
  2. Kurtubî, c.1, s. 180.
  3. Ebû Muhammed el-Hüseyn b. Mes’ûd el-Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, c. 5, s. 231, Riyad 1993.
  4. Taberî, Câmiul-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, c.1, s. 134, Hayfa 1968.
Author: İdris DANIŞMAZ - min read. - Post Date: 09/16/2019