Mütevatir Hadisler
Mütevâtir hadisler, taşıdıkları hususiyetlerden dolayı senet ve rical kritiği takibine alınmazlar. Bu yüzden, Hadis Usûlü ile alâkalı eserlerde mütevâtir hadislere dair bahisler oldukça kısadır. Hatta bunlar, meşhur hadislerin bir kısmı olarak ele alınır.
Hicrî ilk üç asır İslâmî ilimlerin oluşum devresidir. Daha sonraki asırlar için ihtiyaç duyulacak materyal bu dönemde yer yer işlenerek, bazen de, işlenmeye hazır hâle getirilerek bir birikime tâbi tutulur. Ana çizgileri ile belirlenen birçok ilmî branş, ismen de, bu dönemin yadigârıdır.
Hiçbir ilim insan ömrü kadar kısa bir sürede tam mânâsı ile oluşmaz ve mükemmeliyeti yakalayamaz. Mükemmellik kendine ait şartlarla oluşabilir. Şüphesiz, temellerin sağlam tesbiti, aşılmazlığa ulaşmanın en temel şartı olsa gerek. Bu açıdan bakıldığında, daha sonra bir toplum, bir medeniyet, bir düşünce yapısı ve derin mânevî hayat açılımlarına beşiklik edecek bu ilk dönem gayretleri, her türlü takdirin üzerinde bir canlılık izlenimi verir. Sahabe, Allah Resûlü ile; tâbiîn, sahabe ve Asr-ı Saadet ile iç içedir. Dolayısıyla tebe-i tâbiîn, üçünçü bir kuşak olarak gözlerini dünyaya açtığında kendisini hareketli ve samimî bir ilim ortamında buldu. Onlar da bu ilim ortamına daha bir renk, daha bir ahenk kattılar.
Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler o gün için her şeyi ile Müslümanların hayatlarını dolduran en önemli işti, vazifeydi. Murad-ı ilâhîyi anlamak, hikmet-i Nebi’yi en yüksek seviyede kavrayabilmek için metotlar geliştiriliyordu. İslâm dininin iki temel kaynağı olan Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler, kendi içinde daha sonra her biri müstakil ilim dalı hâline gelecek olan şubelerine bu erken dönemde ayrılmaya başladı.
Hadis ilimleri, birçok dallara ve sınıflara ayrılmış geniş bir ilimler kütüphanesinin ortak bir ismi olarak kullanılır. Bizim bu makalede ele aldığımız konu, bu zengin kütüphane içinde oldukça mevzii bir yer işgal eden mütevâtir hadisler çerçevesinde şekilleniyor.
Hadis ilminin asıl malzemesini metin, senet ve râvi kriterleri açısından araştırmaya mevzu teşkil eden “âhâd hadis” dediğimiz kısım oluşturur. Mütevâtir hadisler, taşıdıkları hususiyetlerden dolayı senet ve rical kritiği takibine alınmazlar. Bu yüzden, Hadis Usûlü ile alâkalı eserlerde mütevâtir hadislere dair bahisler oldukça kısadır. Hatta bunlar, meşhur hadislerin bir kısmı olarak ele alınır. İbn Hacer, mütevâtir hadislerle meşhur hadisler arasında tek yönlü bir umum-husus olduğunu söyler: Her mütevâtir hadis aynı zamanda meşhur hadis özelliği taşır. Ancak her meşhur hadis mütevâtir olmaz. Mütevâtir hadislerle ile alâkalı müstakil eserlere gelince, bunların oldukça geç bir dönemde kaleme alındığı bilinmektedir.
Konu ile alâkalı tafsilâta girmeden önce çok tekrar edecek olan bazı ıstılahları kısaca izah etmemiz gerekiyor.
Tabaka:Lugatte, fertleri birbirine benzeyen topluluk veya grup demektir.1Istılah açısından ise, hem yaş hem de hadis isnadı açısından birbirine yakın olanlar ya da sadece isnad yönüyle aynı derecede bulunanlar demektir. Buna göre sahabe bir tabakadır. Tâbiîn bir tabakadır. Tebe-i tâbiîn ayrı bir tabakadır.2
Yakîn:İslâmî ilimler terminolojisinde geniş bir kullanım sahası bulan bu kelime, burada mütevâtir haberin insanda hasıl edeceği ilim açısından ele alınmıştır. Vâkıaya uygun, her türlü şüphe endişesinden salim olan ve kesinlik arzeden bir itikat demektir ki, bunu hasıl eden haber, mütevâtir haberdir.3
Zarurî İlim:Herhangi bir delile ve ilmî araştırmaya ihtiyaç duymaksızın elde edilen ve ulaşılabilen bilgi demektir. Zarurî ilim hasıl etmek, mütevatir hadisin ayırıcı vasfıdır. Meşhur ve âhâd hadisler, haricî birtakım delillerle takviye edilseler de zarurî ilim ifade edemez, ancak nazarî ilim ifade ederler.4
Nazarî İlim:Belli deliller ve araştırmalar neticesi kişide hasıl olan ilimdir. Bu bilginin bir şey ifade etmesi için, muhatapların meselenin isbatı adına ileri sürülen delilleri anlayabilecek durumda olmaları gerekir. Nazarî ilim ifade etme, âhâd hadislerin bir özelliğidir.
Mütevâtir Kavramı
Mütevâtir, kelime itibarıyla 'tefâul' vezninden ism-i fâildir. Birbiri ardınca zuhur etmek ya da birbiri ardınca meydana gelen şeyler arasında bir miktar fâsıla olup peyderpey zuhur etmek demektir.5
Kur'ân-ı Kerim'de 'mütevâtir' ile aynı kökten gelen “tetrâ” kelimesi için müfessirler, “fâsıla ile birbirini takip etme” şeklinde bir yorum getirmişlerdir. Mü'minûn Sûresi’nin 44. âyetinde “tetrâ” kelimesi için İmam Süyûtî, “(aralarında uzun bir zaman olmakla) ardı arkasına gönderdik”6şeklinde; Taberî, İbn Abbas'tan (radıyallahu anhuma) bir rivâyette “bazılarını bazılarının peşinden veya izinden”7diye açıklama getirir. M. Hamdi Yazır tefsirinde, mezkûr âyete “sonra ardı ardına resûllerimizi gönderdik”8şeklinde meâl vermiştir.
Istılah açısından mütevâtir, genellikle aynı mânâyı ifade eden bazen kısa, bazen şartlarını da içine alacak şekilde genişçe tarif edilmiştir. Hatîb el-Bağdadî, özlü bir tarifle “yalan üzerine ittifakları âdeten muhal olan bir topluluğun rivâyet ettiği haberdir. Haber bu yolla tevâtüre ulaştığında zarureten ilim ifade eder.”9der.
Şartlarını da içine alan daha geniş bir tarif de şöyledir: Yalan üzerine ittifakları mümkün olmayan bir topluluğun yine, kemmî (sayısal) açıdan kendileri gibi olan bir topluluktan aldıkları haberdir ki, aynı keyfiyet Allah Rasülü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) kadar öylece ulaşır. Böylesi bir münasebetin sağlanabilmesi, topluluklar arasında herhangi bir kopukluğun olmaması ile mümkündür ki, bu şartlar tahakkuk ettiğinde söz konusu haber Allah Resûlü'nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) işitilmiş konumuna gelir.10
Mütevâtir Hadislerin Şartları
Yukarıdaki tarifin muhtevasından da anlaşılacağı üzere haberin mütevâtir olabilmesi için şu üç şartı taşıması icap eder.
1-Haber, yalan üzere birleşmeleri âdeten muhal olan bir topluluk tarafından rivâyet edilmiş olmalıdır. Haberi rivâyet eden bu topluluğun sayısı hakkında değişik delillerle farklı sayılar belirtilmiş olsa da (dört, beş, on, on iki...), serdedilen delillerin her biri bulunduğu konu ile alâkalı olduğundan hüsnükabul görmemiştir.11Zira burada önemli olan sayı hakkında bir tahditten çok, yalan üzere birleşme ihtimalini aklın muhal göreceği bir topluluğun rivâyetinin gerçekleşmesidir. Bu konuda İbn Hacer, muayyen bir sayının söz konusu olmadığını, haberin her tabakada bir cemaat tarafından rivâyet edilmesi gerektiğini söyler.12
2-Haberin mahsusâta, yani görülmüş, işitilmiş bir vak'aya dair olması gerekir. Delillerle ispatı veya nefyi mümkün olan hâdiseler için şahitlerin adet çokluğu veya azlığı vâkıayı değiştirmeyeceğinden bir şey ifade etmez. Meselâ iki kere ikinin dört ettiğini isbat için insanların şahit tutulmasına gerek yoktur, çünkü bunun neticeye bir tesiri olmaz, çünkü mesele aklî bir meseledir.13
3-Haber, her tabakada tevâtür vasfını taşımalıdır. Hadis için, sahabe ve tâbiîn dönemlerinde tevâtürü gerçekleştirecek kalabalık bir topluluğa ulaşılmış olmalıdır. Râvî adedi bu tabakaların herhangi birinde tevâtürü bulmaz ise bu durumda haber mütevâtir olmaz. Nitekim daha sonraki dönemlerde birçok âhâd haber, kalabalık bir cemaat tarafından rivâyet edilir olmuştur. Aynı şekilde, haber, ilk tabakada tevâtüre ulaşmışken, orta ve son tabakalardan birinde tevâtür derecesine ulaşamaz ise, mütevâtir olma özelliğini kaybetmiş olur.14
Bu şartlara ek olarak başka şartlar da zikredilmiştir. Ancak bu şartlar hakkında tam bir fikir birliği sağlanamamıştır. Bazı hadisçiler mütevâtir şartının tahakkuk etmesini râvîlerin Müslüman olması ile sınırlandırmışlardır. Ancak râvîlerin keyfiyeti, Müslüman olmaları veya başka dinlere mensup olmaları mütevâtir haberin özelliğini değiştirmeyeceğinden bu şart hadis usûlcülerinin hususi bir şartı olarak düşünülmüştür.15
Mütevâtir Haberin Kısımları
Yukarıdaki şartları taşıyan mütevâtir hadisler ayrıca rivâyet edilme yönleriyle de iki kısma ayrılırlar:
1- Lâfzî Mütevâtir:Râvîlerin rivâyet ettikleri hadisin lâfzında ittifak etmiş oldukları hadislerdir ki, mutlak mânâda mütevâtir denildiğinde lâfzî mütevâtir anlaşılır. Lâfzî mütevâtir konusunda bütün ümmetin ittifakıyla Kur'ân-ı Kerim'in Efendimiz'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) tevâtürün bütün şartlarını haiz olarak, aslî özelliğiyle asırları aşıp bize ulaşması misal gösterilir. Bu hakikat, ümmet arasında ortak bir kabule mazhardır. Artık hiç kimse, “Kur'ân-ı Kerim'in râvîleri kimdir, râvîler rivâyet şartlarını taşıyorlar mı?” sorularını sorma ihtiyacı duymaz. Çünkü bu hakikat öylesine bedihîdir ki, bütün insanları bu gerçeği kabule mecbur eder.
Yine muhaddisler, lâfzî mütevâtir hadislere, “Kim bana, kasdî olarak yalan isnad ederse Cehennem’deki yerine hazırlansın.”16hadisini misal verirler. İbn Cevzî, Mevzuât’ında bu hadisi, 61 sahabinin rivâyet ettiğini söyler ve hadisi râvîleriyle beraber zikreder.17İmam Süyûtî aynı hadisin 100'den fazla râvîsi olduğunu söyler.18
Münâvi, Camiü's-Sağir şerhinde bu hadisin, aynı mânâ ve yakın lâfızlarla iki yüz sahabi tarafından rivâyet edildiğini söyler.19İbn Hacer, aşere-i mübeşşerenin (cennetle müjdelenen on sahabi) bu hadiste bir araya geldikleri gibi, başka bir hadiste birleşmediklerini zikreder.20
2-Mânevî Mütevâtir:Tevâtür şartlarını taşıyan râvîlerin ortak bir mevzu etrafındaki rivâyetleridir ki, bu kısımda ortak bir lâfızda birleşme şartı yoktur. Burada önemli olan ortak mevzu (kadrü müşterek) etrafında ittifakın sağlanmasıdır. Lâfzî mütevâtire nazaran şartları farklı bir zaviyeden değerlendirilen mânevî mütevâtir hadisler, farklı lâfızlarla rivâyet edilmiş olsalar da, ortak bir mânâyı takviye etmeleri yönüyle mevzunun kat'iliğini ortaya koyarlar. Duada ellerin kaldırılması,21âhir zamanda zuhur edecek fitneler, havz, inşikak-ı kamer, şefaat ve benzeri konulardaki gibi hadisler bu minval üzere rivâyet olunmuşlardır. Mânevî mütevâtir hadisler adet itibarıyla lâfzî olanlardan oldukça fazladır. Ayrıca mânevî mütevâtir olan hadislerin her biri sahih, hasen nevilerine ayrılabilir ki, Hadis İlmi içerisinde incelenirler.
Mânevî mütevâtir olarak değerlendirilebilecek bir diğer tabir de “amelî mütevâtir” kavramıdır.22Namazların vakitleri, namazların rekât sayıları, bayram namazları, cenaze namazı gibi uygulamalar bu türdendir. Ayrıca bunlar, Müslüman cemaatin bir meselede icmâ etmelerine de benzemektedir. Dolayısı ile tevâtüre ulaşan meseleler, dalâlet üzerinde birleşmeyecekleri garantisi altında bulunan bu ümmetin icmâî bir teyidini de taşımaktadır.23
Mütevâtir hadisin arzu edilen şartlarının gerçekleşme zorluğundan dolayı, bazı âlimler Kur'ân-ı Kerim dışında lâfzî mütevâtirin olmadığını söylemişlerse24de ileri sürdükleri deliller farklı şekilde yorumlanmıştır. İbn Salah'ın bu konudaki düşüncelerine Zeynüddin el-Irakî25ve İbn Hacer cevap vermişler, mütevâtir hadislerin, hadis külliyâtı içindeki ehemmiyetine dikkat çekmişlerdir.26
Mütevâtir Hadisin Hükmü
Hadis-i şerifler inanan insanların hayatlarını şekillendirme yönüyle tartışma götürmez bir ehemmiyet arz ederler. Bu tesir, ilk plânda çoğu zaman mütevâtir, meşhur, âhâd taksimine ihtiyaç olmaksızın pratik hayatta hükmünü icra eder; ki bunun böyle olduğu konusunda -şâz bazı eğilimleri nazar-ı itibara almazsak- ümmet arasında bir mutabakatın varlığından söz edilebilir.
Mütevâtir hadisler, fıkhî hükümlere dayanak olmaları açısından ayrı bir önem taşırlar. Ümmetin genel kabulüne mazhar olmuş bir haber, ümmetin o meseledeki icmâ dokunulmazlığını ifade eder. İmam Serahsî, Usûlü'nde konuya geniş yer verir. Ona göre: Mütevâtir hadisler, Cenâb-ı Hak’kın bir hikmet tecellisidir. Bu esas, ilâhî ahkâmın, resûllerin vefatı ile sona ermeyip devam etmesi, hususî ile Allah Resûlü'nün kıyamete kadar devam edecek olan risaletinin sürekliliği açısından ayrı bir kıymeti haizdir. Bu irtibat da ancak kesin bilgi ile hakikî mânâda gerçekleşebilir.27Asr-ı Saadet’e yetişemeyen Müslümanlar dinleri ile alâkalı bazı mevzulara Allah Resûlü'nün mübarek ağzından dinliyormuşçasına ulaşabilmeliler ki, arzu edilen o güçlü irtibat hakkıyla tahakkuk etsin.
Yine İmam Serahsî, mütevâtir hadisin hükmü ile alâkalı olarak, ”Bizim mezhep âlimlerimize göre tevâtür ile sabit olan haber zarurî ilim ifade eder.” demektedir.28
Hücciyyetü's-Sünne müellifi, hadisin şer'î delil olma özelliğinden bahsederken, “Mütevâtir haberi inkâr eden, orada Allah Resûlü'nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelen bir şeyi inkâr ettiği için, yani din ifade eden bir şeyi inkârından dolayı küfre girmiş olur. Yoksa Bağdat'ın varlığını inkâr eden kimse niye küfre girsin ki!"29demektedir.
Fahru'l-İslâm Pezdevî, mütevâtir hadis olarak tesbit edilen bir haberi inkâr edenin ve bu habere muhalif hareket eden kimsenin küfre düşeceğini ifade eder.30Yine el-Kâsımî, mütevâtir haberler ile amel etmenin zorunlu olduğunu çünkü bu haberlerin ilm-i zarurî ifade ettiğini belirtir.31
Netice olarak denilebilir ki: Mütevâtir hadisler, dinî hükümlerin kat'î mesnedleridirler. Şartların tam tahakkuk etmesi hâlinde, mütevâtir hadisin inkârı kişiyi imanî açıdan tehlikeli bir duruma sokmaktadır.
Mütevâtir Hadislere Dair Eserler
Hadis ilimleri ile alâkalı eserler ilk dönemden itibaren kaleme alınmaya başlanmıştır. Hadis edebiyatı, her geçen asır orijinal eserlerle, sürekli büyüyen çok zengin bir kitap koleksiyonuna sahip olmuştur.
Mütevâtir hadisler, sahih hadis kitaplarında mevzuları ile alâkalı yerlerde râvîleriyle birlikte zikredilmektedir. İmam Sehâvî, mütevâtir hadislerle alâkalı olarak İmam Zerkeşî'nin bir eserinden bahseder; ancak eser hakkında herhangi bir bilgiye yer vermez.32
Birçok mevzuda kendisine çok şey borçlu olduğumuz İmam Süyûtî burada da bir ilki gerçekleştirir ve gerekli malûmatı derleyiverir: “(Mütevâtir hadisler) mevzuunda şimdiye kadar kimsenin telif etmeyi düşünmediği bir kitabı telife niyet ettim. el-Ezharu'l-Mütenâsira fi'l-Ahbâri'l-Mütevâtira adını verdiğim bu kitabıma, mütevâtir hadisleri bab sırasına göre tertip ederek aldım. Daha sonra bu eserimi Katfu'l-Ezhari'l-Mütenâsira fi'l-Ahbâri'l-Mütevâtira ismi altında özetledim. Hulâsa ettiğim bu eserimde, hadisi rivâyet eden on sahabi ile, bu rivâyete yer veren meşhur hadis kitaplarını zikrettim.”33Süyûtî bu sözlerle tanıttığı bu eserinde 113 adet mütevâtir hadise yer vermiştir. Eser, 312 sahife olarak 1985 yılında Beyrut'ta basılmıştır.
Diğer bir eser, İbn Tolun'un (v.953) “el-Leâli'l-Mütenâsira fi'l-Ehadîsi'l-Mütevâtira”sıdır.
İbn Tolun'un bu eserini, Zebîdî ismiyle meşhur Ebu'l-Feyz Muhammed Murtaza el-Hüseynî ez-Zebîdî (v.1205) ihtisar etmiş ve ona “Laktu'l-Leâli'l-Mûtenâsira fi'l-Ehadîsi'l-Mütevâtira” ismini vermiştir.
İmam Zebîdî, bu eserinde 60 kadar hadisi, râvîlerini, kaynaklarıyla birlikte ayrı ayrı zikretmiştir. İlk defa 1985'te tahkikli olarak basılan eserin bir diğer özelliği, kitapta geçen mütevâtir hadislerin, mütevâtire ait yazılan eserlerdeki yerlerinin de gösterilmiş olmasıdır.
İmam Zebîdî, “men kezebe...” hadisinin 99 râvîsini34, “Havz” hadisini 50 zâtın rivâyet ettiğini,35“İsrâ” ile alâkalı hadisin 27 râvîsini36zikreder. “Şefaat” hadisi için de 12 râvînin ismini vermiştir.
El-Kettânî olarak bilinen, Seyyid Şerif Muhammed b. Cafer (v.1345) kendi tespit ettiği mütevâtir hadislere, İmam Süyûtî'nin el-Ezhar'ındaki hadisleri de ilâve etmiş ve müstakil bablara ayırarak “Nazmu'l-Mütenâsira mine'l-Ehadisi'l-Mütevâtira” adlı eseri vücuda getirmiştir.
El-Kettânî, bu eserinde 320 kadar mütevâtir hadisi, sahabe ve tâbiîn râvîlerini isimleri ile zikretmiş daha sonra da kısa da olsa zikrettiği her hadis hakkında âlimlerin görüşlerine yer vermiştir.
Her ne kadar mütevâtir hadislerde râvîlerin sayı ve keyfiyeti için bir tahdit söz konusu değilse de râvîlerin ismen zikri okuyucuya bir fikir vermesi açısından önem arz eder. Yine bu eserde el-Kettânî, mütevâtir ile alâkalı kıymetli bilgilere kitabının baş kısmında oldukça geniş yer vermiş. Ancak, bu eserin daha kullanılır bir hâle getirilmesi için, hiç olmazsa ez-Zebîdi'nin kitabındaki kadar teknik bir mesaiye ihtiyaç hissedilmektedir.
İsnad, bu ümmet için, taşıdığı ehemmiyet ve ihtiva ettiği geniş mânâ açısından Cenâb-ı Hak’kın bir lütfu ve bu dinin bir hususiyetidir.37
Hele tamamıyla nakil eksenli olan tarihî malûmat nazar-ı itibara alındığında, İslâmî kaynakların ne gibi bir avantaja sahip olduğu daha iyi anlaşılır. Böylesine koruyucu bir hassasiyetten mahrum olan tarihî hâdiselere akacak vâhiyatın ölçüsüzlüğü ise hesap edilemeyecek kadar büyüktür. Bu mevzuda Ahmet Naim Efendi “Tecrid Tercemesi”nin birinci cildinde “Metodoloji'den Bir Bahis”38ve “Bir Mukayese”39adlı makalelerinde konuyu etraflıca ve mahirâne ele almaktadır.
Yukarıda yer yer değinmeye çalıştığımız gibi, bugün Amerika kıtasının varlığını kabul etmeyen bir kişi, sadece aklî bir problemle karşı karşıya olarak düşünülür. Ama konu Allah'ın Peygamberi'ne ait bir mesele olunca dinin kriterleri devreye girer. Dolayısıyla bir mütevâtir hadisi inkâr eden kişi, dinin temel kaynaklarından biri olan hadis-i şeriflerden birini kabul etmeyen kimse durumuna düşmüş olur.
“İslâmî İlimlerin Altın Çağı” olan ilk üç asır, Allah'ın lütfuna karşı, liyakat ortaya koyma gayretlerinin en zirvelerine sahne olmuştur. Vaz' edilen muhkem prensipler de o dönem insanının aşkın gayretlerinin mahsulleridir. Günümüzün “İslâmî ilim” tutkunlarına, bu berrak kaynaktan istifadenin yollarını arama düşmektedir. “Altın Kuşak” adını verdiği o nesilleri ve onların gördükleri misyonu M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kaleminden aktarmak suretiyle makalemizi noktalamış olalım:
“Dinlediler, bellediler, tahkik ettiler, yaşadılar ve naklettiler...Böylece Sünnet de Kitap (Kur'ân-ı Kerim) gibi o pâk kanallardan başlayarak, yine pâk kanallardan geçe geçe bugünlere geldi ulaştı... Ve kıyamete kadar devam edecek ani'l-merkez gücüyle...”40
2Zafer Ahmed et-Tahanevî, Kavâid fi Ulûmi'l-Hadîs, s.47, 48; Mücteba Uğur, Hadis Terimleri Sözlüğü, s.380.
9Hatîb el-Bağdadî, el-Kifâye fî İlmi'r-Rivâye, s.61; İbn Abdilber, Câmiu Beyâni'l-İlm ve Fadlihî, c.2, s.34.
10Serahsî, Usûlü's-Serahsî, c.1, s.282-283; Abdülaziz el-Buhârî, Keşfu'l-Esrâr an Usîli Fahri'l-İslâm el-Pezdevî, c.2, s.671.
11İbn Hacer, Şerhu'n-Nuhbe Nüzhetü'n-Nazar fî Tavdihi Nuhbetü'l-Fiker, s.38; Abdu'l-Hay el-Leknevî, Zaferu'l-Emânî Muhtasaru'l-Cürcânî, s.40; Muhammed b. Abdülhamid el-Esmendî, s.383.
15Leknevî, Zaferu'l-Emânî, s.43, 44; Ali Osman Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhidlerin İtikad ve Teşri Yönlerinden Değeri, s.61.
16Buhârî, ilim 38; Müslim, iman 113; Ebû Dâvûd; ilim 4; Tirmizî, fiten 80; İbn Mâce, mukaddime 4; Dârimî, mukaddime 25; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1, s.65, 70, 78.
28Serahsî, Usûlü's-Serahsî, c.1, s.291; Abdülaziz el-Buhârî, Keşfu'l-Esrâr an Usûli Fahri'l-İslâm el-Pezdevî, c.2, s.659.
31M. Cemaleddin el-Kâsimî, Kavâidü't-Tahdîs min Fünûni Mustalahi'l-Hadîs, s.151; İbn Hacer, Şerhu'n-Nuhbe, s.42.
34Muhammed Murtaza el-Hüseynî ez-Zebîdî, Laktu'l-Leâli'l-Mütenâsira fi'l-Ehâdîsi'l-Mütevâtira, s.263.