Orucu Bozan Şeyler
Orucu bozanlar, yaklaşık olarak 22 şeyden ibarettir. Oruçlu kişi, Ramazan orucuna geceden niyet eder de orucunu bozarsa, -bozduktan sonra hastalık gibi, bozmadan önce de yolculuğa çıkmak gibi orucu bozmayı mübah kılan bir şey olmadıktan sonra- hem kaza hem de keffaret gerekir. Kaza ve keffaret gerekmesi için oruçlunun orucunu gönüllü olarak, yani her hangi birinin, hayatını ya da sağlığını ciddi olarak tehdit edecek şekilde zor kullanmasına maruz kalmadan, kendi isteğiyle bozmuş olması gerekir. Mesela hanımı zor kullanarak kocasını oruçluyken cimaya zorlasa, cima esnasında koca bundan zevk alsa da başta zorla bu işe başladığından dolayı, orucu bozulsa da keffaret gerekmez. Çünkü bu durumda o kişi, mükreh (zor kullanılan) konumundadır. En sahih görüşe göre bu böyledir. Zebidî’nin (Kudurî’nin Muhtasar’ına yazmış olduğu şerhi) el-Cevheratü’n-neyyira adlı eserinde de böyle geçmiştir. Fetva da buna göre verilmiştir. Kaza ve keffaret gerekmesi için orucu bozanın bunu kastî olarak yapması gerekir. Bununla unutarak ve yanlışlıkla orucunu bozan kişiyi hariç tutmak istemiştir. Unutarak oruç bozanın orucu bozulmaz. Yanlışlıkla oruç bozanın ise orucu bozulsa da sadece kaza gerekir, keffaret gerekmez. Oruç bozulunca kaza ve keffaret gerekmesi için bir şart da, orucun zarureten bozulmamış olmasıdır. Zira zarureten oruç bozulduğunda keffaret gerekmez. Kaza ise kaçırılan orucun telafi edilmesi için şarttır. Gönüllü, kastî ve zaruret dışı cima ile bozulan oruçlarda hem o işi yapana hem de kendisine yapılana keffaret şarttır. Çünkü ortada tam manasıyla oruç bozucu bir sebep vardır. Hatta cima sırasında meni gelmese de netice aynıdır. Cimanın arkadan yapılması da neticeyi değiştirmez. Çünkü bunda da orucu bozan sebep tam olarak gerçekleşmiş olur. Ancak had cezalarında arkadan yapılan ilişki, hakiki manada zina olarak kabul edilmemiştir. Az da olsa yeyip içerek orucu bozmak, kaza ve keffareti gerektirir. Vücuda alınan şeylerin beslenme ya da tedavi maksadıyla alınmış olması neticeyi değiştirmez. Cevhere’de şöyle denilmiştir: Gıdanın manasında ihtilaf edilmiştir. Bazıları, “o, tabiatın yemeye meylettiği ve açlığı (karın şehvetini) gideren şeydir” demişlerdir. Bazıları ise, onun vücuda faydalı olmasını şart koşmuşlardır. Buna göre Habeş yaprağı denilen, uyuşturucu özelliği bulunan maddeyi yiyen kişi, birinci görüşe göre keffaret tutmalıdır. Çünkü bu insan tabiatının meylettiği bir şeydir ve açlığı da giderir. İkinci görüşe göre ise keffaret gerekmez. Çünkü bu madde vücuda yararlı değildir. Hatta zarar verir ve aklı giderir. Kendisiyle tedavi olunan şeyler de orucu bozar ve kaza ile beraber keffaret gerektirir. Bunlar, selim insan fıtratının meylettiği şeylerdir ve vücuda fayda verir. Dolayısıyla şeriat tarafından oruçluya yasaklanmıştır. Ağza giren yağmur, kar ve doluyu yutmak da orucu bozar ve kaza+keffaret gerekir. Çünkü bundan ağızı kapatmak suretiyle kolaylıkla kaçınmak mümkündür. Çiğ et yemek de orucu bozar. Leş etini yemek de aynı neticeyi doğurur. Ancak kurtlanmış et bunun dışındadır. Çünkü bu gıda değildir. Hayvanın iç yağını yemek de tercih edilen görüşe göre orucu bozar. Burhaneddin el-Merginanî’nin et-Tecnis ve’l-mezîd adlı eserinde de böyle geçmektedir. Bu görüş aynı zamanda Hanefî fakihlerinden Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin de tercihidir. Kemal b. Hümam’ın eseri Fethu’l-kadîr’de de belirtildiği üzere, kurutulmuş etin yenmesi durumunda orucun bozulacağı konusunda ittifak vardır. Buğdayın yenmesi ve kemirilmesi durumunda da oruç bozulur. Ancak buğdayın ağızda ufalanıp kayboluncaya kadar çiğnenmesi durumunda, boğazda lezzetini duymaması şartıyla kaza da keffaret de gerekmez. Keffaret gerektiren şeylerden biri de buğday, susam ve benzeri şeyleri dışarıdan ağıza alarak yutmaktır. Çünkü bunlar gıda mahiyetindedir.
الدرس التاسع عشر
باب ما يفسد الصوم وتجب به الكفارة مع القضاء
وهو اثنان وعشرون شيئا. إذا فعل الصائم شيئا منها طائعا متعمدا غير مضطر لزمه القضاء والكفارة. وهي الجماع على الفاعل والمفعول به. والأكل والشرب سواء فيه ما يُتغذَّى به أو يُتداوَى به. وابتلاع مطر دخل إلى فمه، وأكل اللحم النِّيء وإن كان منتنا إلا إذا دود، وأكل الشحم في اختيار الفقيه أبي الليث وقديد اللحم بالاتفاق، وأكل الحنطة وقَضْمها إلا أن يمضُغ قمحة فتلاشت، وابتلاع حبة حنطة أو سمسمة أو نحوها من خارج فمه في المختار.
"وهو اثنتان وعشرون شيئا" تقريبا "إذا فعل" المكلف "الصائم" مبيِّتا النية في أداء رمضان ولم يطرأ ما يبيح الفطر بعده كمرض أو قبله كسفر، وكان فعله "شيئا منها" أي المفسدات "طائعا" احترازا عن المكرَه ولو أكرهتْه زوجته في الأصح، كما في الجوهرة، وبه يفتى فلا كفارة ولو حصلت الطواعية في أثناء الجماع لأنها بعد الإفطار مكرها في الابتداء. "متعمدا" احترز به عن الناسي والمخطئ.
"وغير مضطر" إذ المضطر لا كفارة عليه "لزمه القضاء" استدراكا للمصلحة الفائتة "و" لزمه "الكفارة" لكمال الجناية "على الفاعل" وإن لم ينزل "و" على "المفعول به" والدبر كالقبل في الأصح لكمال الجناية بخلاف الحد لأنه ليس زنا حقيقة.
"و" كذا "الأكل والشرب" وإن قلّ، "سواء فيه" أي المفطر "ما يتغذى" أي يربى ويقام البدن "به" أي الغذاء. قال في الجوهرة واختلفوا في معنى التغذي: قال بعضهم أن يميل الطبع إلى أكله وتنقضي شهوة البطن به. وقال بعضهم هو ما يعود نفعه إلى إصلاح البدن وفائدته. وعلى هذا الورق الحبشي إذا أكله فعلى القول الثاني لا تجب الكفارة لأنه لا نفع فيه للبدن وربما يضره وينقص عقله. وعلى القول الأول يجب لأن الطبع يميل إليه وتنقضي به شهوة البطن اهـ.
"أو يتداوى به" كالأشربة، والطباع السليمة تدعو لتناول الدواء لإصلاح البدن فشُرع الزجر عنه. "و" منه "ابتلاع مطر" وثلج وبرد "دخل إلى فمه" لإمكان التحرز عنه بيسير طبق الفم. "و" منه "أكل اللحم النيء" ولو من ميتة "إلا إذا دود" لخروجه عن الغذائية. "و" منه "أكل الشحم في" المختار كذا في التجنيس. وهو "اختيار الفقيه الليث" رحمه الله، ولا خلاف في قديده كذا في الفتح. "و" كذا "قديد اللحم بالاتفاق" للعادة بأكله.
"و" منه "أكل" حب "الحنطة وقضمها" لما ذكرنا. "إلا أن يمضُغ قمحة" أو قدرها من جنس ما يوجب الكفارة، "فتلاشت" واستهلكت بالْمَضْغ فلم يجد لها طعما فلا كفارة ولا فساد لصومه كما قدمناه. "و" من موجب الكفارة "ابتلاع" حبة حنطة أو ابتلاع "سمسمة أو" ابتلاع "نحوها" وقد تناولها "من خارج فمه". ولزوم الكفارة بهذا "في المختار"، لأنه مما يتغذى به.