Kur'ân-ı Kerimde Hazreti İsa'nın Hüviyeti
Hz. İsa (a.s) resullerin en büyükleri olan "beş ulu'l-azm peygamber"den biridir. Hz. Adem (a.s) 'dan beri Yüce Allah katında muteber tek din olan Tevhid'i, yani İslam dinini tebliğ etmek için, İsrailoğullarına gönderilmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'e göre Hz. İsa (a.s) resullerin en büyükleri olan "beş ulu'l-azm peygamber"den biridir. Hz. Adem (a.s) 'dan beri Yüce Allah katında muteber tek din olan Tevhid'i, yani İslam dinini tebliğ etmek için, İsrailoğullarına gönderilmiştir. Allah, ona, dört büyük semavi kitaptan biri olan İncil’i vermiş, ve onu birçok mucizelerle te'yid etmiştir.
1- Hz. İsa’nın hüviyeti
a) Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem
Hz. İsa, Hz. Meryem'in oğludur. Meryem, cennet hanımlarının en faziletli birkaç hanımından biri, bazı âlimlere göre de nebiyye (peygamber) olan pek mümtaz bir hanımdır. Tertemiz bir sülalenin, doğumundan itibaren tertemiz büyüyüp yetişmiş, ilahi kerametlere mazhar olmuş bir kerimesidir. Kur'ân'da 19. sûre onun adını taşıdığı gibi, hacim itibarıyla ikinci uzun sûre olan Al-i İmran sûresi de, özellikle Hz. İsa ile Hz. Meryem'den bahsettiğinden, bu ismi almıştır. Al-i İmran, "İmran hanedanı" demektir. İmran ise, Meryem'in babası, Hz. İsa’nın anne dedesidir. Bu surede Allah, Hz. Adem ve Hz. Nuh'u, Hz. İbrahim (aleyhimüsselam) hanedanı ile İmran hanedanını, topyekün beşeriyetten süzüp, bütün insanlara üstün ve onlara rehber kıldığını bildirir. Meryem'in dünyaya gelişi, mabede vakfedilişi, eniştesi olan Hz. Zekeriyya (a.s)'ın velayeti altında yetişmesi, mabedde mazhar olduğu kerametler, melaikenin kendisini temiz bir evlatla müjdelemesi uzunca anlatılır.1 Meryem'in annesinin adı Hanne'dir. Meryem, daha ana karnında iken yetim kaldığından, teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriyya, kur'a çekmek sonucunda ona nezaret etme hakkına nail olmuştu. Hz. Zekeriyya'nın oğlu olan Hz. Yahya (a.s) ile Hz. İsa, teyze çocukları olup, aşağı yukarı yaşıt oldukları kabul edilir. Hz. Yahya da, babası gibi şehit edilip, Hz. İsa'nın, nezd-i ilahiye alınmasından önce dünyadan ayrılmıştı.
b) Hz. İsa'nın doğumu
Meryem, âdeti veçhile mabedin, kendisine mahsus mahfilinde itikâfta iken, günün birinde, ansızın sükunetini bozan bir adam, önünde peyda oldu. Meryem çok şaşırmış olarak: "Senden Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'tan korkarsan bana dokunma!" dedi. "Ben, (dedi) sadece Rabbinin elçisiyim: Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye gönderildim." Gelen, mukaddes ruh (Ruhülkudüs) Cebrail idi. Meryem'e, düzgün bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem derhal: "Benim nasıl oğlum olabilir ki, bana hiçbir insan dokunmuş değildir ve ben bir kötü kadın da değilim!" Cebrail: "Öyledir, dedi. Rabbin: 'O bana kolaydır. Onu, insanlara (kudretimizi gösteren) bir işaret ve bizden bir rahmet kılmak için (böyle yapacağız) ve zaten bu, takdir edilerek olup bitmiş bir iş bulunmaktadır' dedi."2
Bilindiği üzere melaike, insan hayatı ile ilgili işlerle vazifelendirilmiştir. İnsanın ana karnına düşmesi, melaikenin ruh üflemesiyle3 olduğu gibi korunması, amellerinin yazılması, bağışlanması, ilhamları... Ve nihayet dünyadan ayrılması da o ruhani, ilahi elçiler vasıtasıyla olur. Allah’ın yüce iradesi Hz. İsa’yı yaratmayı iktiza edince, indinden Ruhu (Cebrail'i), pakize Meryem'e gönderip hayat nefhasını üflemekle görevlendirmişti. Böylece, yine Zatı'nın koyduğu normal nizama uymamakla, deterministlerin zannettikleri gibi yarattığı tabiatın esiri olmadığını, her şeye kadir olduğunu göstermek istiyordu. Özellikle, maddileşmiş, ruhu inkar edecek hale gelmiş ve Yunan felsefesinin tesirinde kalmış o yahudilere böyle bir ders verilmesi gerekiyordu.4
Meryem işi anladı. Daha önceki çilelerinden daha çetin bir imtihanın başladığını idrak ederek, ister istemez ilahi takdire boyun eğdi.5 Derhal hamile kaldı. Karnında hareket hissedince mabedden ayrıldı.
"Derken, ona hamile kaldı. Onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma dalının altına sevketti: "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim unutulup gitseydim!" Altından bir ses şöyle dedi ona: "Üzülme, Rabbin senin altında bir su arkı meydana getirdi, hurma dalını kendine doğru çekip silkele, üzerine taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman için (susma) orucu adadım, bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım." Onu alıp kavmine getirdi. Dediler ki: "Ey Meryem! Sen tuhaf bir iş yaptın. Ey Harun'un kardeşi! Baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi (sen ne yaptın böyle)?" (Meryem, konuşmaları için) çocuğu gösterdi. Dediler ki: "Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" Çocuk: "Ben, Allah’ın kuluyum dedi, (O) bana kitap verdi, beni peygamber yaptı. Beni, bulunduğum her yerde insanlara yararlı kıldı. Hayatta olduğum müddetçe bana namaz kılmayı, zekât vermeyi emretti. Beni anneme karşı hayırlı evlat kildi, başkaldıran bir zorba yapmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de ve diriltileceğim gün de bana esenlik verilmiştir". İşte Meryem oğlu İsa. Şüphe ve ayrılığa düştükleri hususta işin gerçeği budur. Çocuk edinmek Allah'a yaraşmaz. O (böyle şeylerden) münezzehtir. Bir işi yapmak istedi mi sadece "ol" der, (o da) oluverir."6
Dinin özüne ait olmayan, ders vermek maksadı taşımayan hususlarda Kur'an'ın ayrıntılı biyografik bilgi vermediği malumdur. Binaenaleyh, Hz. İsa’nın yetişip büyümesi, gençliği ile ilgili teferruat onda bulunmuyor. Hadis-i şeriflerde de bu mevzuda bilgi bulamıyoruz.7 Bu hususta, mevcut İncillerde de pek sıhhatli bilgi yoktur. Müphem, hatta çelişkili bilgiler verirler.8 Zaten bilgi bulunsa da, onlar görgü şahitleri tarafından yazılmadığından ve isnat kuvvetli olmadığından kesinlik ifade etmezler. Markos ile Yuhanna İncilleri, doğumu hakkında pek bir şey söylemiyorlar. Matta ile Luka, anne tarafından soy kütüğünü verirler. Fakat Matta, Hz. İsa ile Hz. Adem arasında 26 baba sayarken, Luka 42 isim sayar (Matta 1 ve 2. Bap; Luka 1 ve 3. Bap) . Bu büyük farklılık da güvenilirlikleri konusunda tereddüt uyandırmaktadır. İncillerin değerlendirilmesine göre Hz. İsa’nın, adini taşıyan milad başlangıcından önce 4 veya 5 yılında, kral "Büyük Herod"un ölümünden birkaç ay önce dünyaya geldiği anlasilmaktadir9.
c) Hz. İsa'nın risaleti ve mucizeleri
Hz. İsa’ya ne zaman ve nerede risalet verildiği, Kur'an ve hadislerde bildirilmiyor.10 Fakat bazı İslami asara ve mevcut İncillere göre 30 yaşında tebliğe başladığı söylenebilir.
Hz. İsa'nın peygamberliği fani lezzetlerin ve maddi servetin her şey sayıldığı ruhsuz ve havasız madde hapishanesi haline gelen dünyaya ruhun soluklarını getirdi. Mesih, ilahi, tertemiz bir ruh olarak geliyordu.11 Allah onu Rûhülkudüs'le teyit ediyordu.12 Çünkü insana ilahi ruh üfleyen Yüce Rabbimiz 13 onu ruhsuz, soluksuz bırakmaz, beden şehvetlerinde hapsetmez, çürütmezdi. Nasıl ki Rûhülemin'in (14) Rühülkudüs Cibril'in (15) getireceği ilahi bir ruh olan Kur'an da (16), mutlak risaletin tek sahibine Hz. Muhammed (s.a.s) 'e kâinatın ruhu ve şuuru olmak üzere ihsan edilecekti. Hz. İsa (a.s) bir ruh gibi gelerek ruhu müjdeledi, ruhlara soluk getirdi. Dünya servet ve kuvvetinin peşinde hırsla koşmak sebebiyle ruhu unutmuş ve neticede gah Mezopotamyalı, gah Yunanlı, gah Romalı müşrik güçlerin esiri olarak ruhları zillete düşmüş, ruhsuzlaşmış o yahudilere, ruhun kuvvetlerini gösterip ayağa kaldırmak, dünya ve ahiret mutluluğuna götürmek istedi.
Doğumundan itibaren ruhun esas olduğu dersini veren bir canlı ayet, bir burhan-ı natık idi. Peygamberliğinden sonra da Allah Teala tarafından, nice mucize ve ayetlerle te'yid edildi. Ona verilen mucizelerin ekserisinin, hatta hepsinin ruhla ilgili olmasından anlaşılan odur ki, ruhun kuvvetlerini göstermesi, ruhun soluklarını dünyaya üflemesi, murad-ı ilahidir, mesajının ağırlık merkezi ve özüdür: Babasız dünyaya gelen ve pek küçük bir bebek iken konuşan Hz. İsa’ya Tevrat öğretildi, İncil gönderildi. Kuşlar gibi mütevekkil olan o hazretin duası ile, Cenab-ı Hakk, yıldızlarla yaldızladığı semadan bir ziyafeti, onun havarilerinin önüne indirdi.17 Kuş seklinde çamurdan yaptığı suretlere ruh verildi, kuş olup uçtular. Körlerin gözüne fer ve can verdi, onulmaz ala tenlileri ruhani tedavi ile iyileştirdi. Hatta bu ilahi ruh mucizesi, ölülere bile ruh verdi, diriltti18. Nice ruh hastasına onun diriltici solukları şifa sebebi oldu.
Ne yazık ki, asıl itibarıyla kendilerine gönderildiği halde o zamanki yahudilerin çoğu, ölüleri bile dirilten bu ruhla hayat bulmadılar. Hâlbuki Allah, onun nefesiyle ölüleri diriltmekle, onlara ve herkese şu gerçekleri göstermek istiyordu: "Ümitsizliğe kapılmayın; her derdin çaresi, her hastalığın şifası bulunabilir, ölüler bile dirilir Allah’ın izniyle. Çürümüş ruhlar hayat bulabilir. Müşrik zalimlere, iman ruhu ile dirilen erler nice dersler verebilir; onları öldürmek isteyenler, onlarda dirilebilir. Roma'dan kalkıp gelen müşrik, nasıl olur da Kudüs'teki mü'mini esir eder, boynundan çekip istediği tarafa sürer? Allah o ölüleri dirilttiği gibi, ölmüş nice ruhları dünyada ve çürümüş bütün cesetleri ahirette diriltir. Dünya sahifesini kapatıp, ahiret sahifesini açacak, işlerin karşılığını verecektir, hazırlanınız!"
Ama muhatabı yahudiler, büyük çoğunlukları itibarıyla, aç kurtlar gibi fani dünyaya saldırıyorlardı. Hz. Musa’nın talimatının temellerinden olan ahireti bile inkâr ediyorlardı. Ellerindeki muharref Tevrat'ta, ahiret görünmez olmuştu. Milada yakin zamanlara kadar epeyce bir zamandan beri, yahudi, ölümden sonra, yeraltında ölüler diyarında (sheol) , gölgeler (rephaim) halinde, hayatiyet belirtilerinden yoksun bir şekilde kalacağına inanırdı. Miladdan önceki ikinci asırdan itibaren Filistin'de Daniel kitabi ile (12,2 vd.) ahiret gününe ve ölülerin diriltileceğine dair inanç, yeniden başlar.19 Fakat üç büyük yahudi grubundan Sadukiler (Sadduceennes) fırkası, ahirete inanmamakta devam eder.20 Din adamlarındaki mal hırsı, normal yahudilerdekinden daha fazla idi. Üstelik mali, dünyevi çalışma kapısından değil, halkın dini duygularını istismar ederek, mesela fakirlerin sundukları adaklar, kurbanlar suretinde temin ediyorlardı. Rüşvet ve faiz gibi haksiz yollarla halkın malini yiyorlardi21. Mesih, bunları şiddetle kınayacaktı.22 Ferisiler grubu ise yalnız muttakilerin kıyamette diriltilip Mesihin hâkimiyetine katılacaklarına ve ebedi olarak mutlu bir dünya hayati süreceklerine inanıyorlardı. Yani ba'se inananlar da, yine bir dünya hâkimiyet ve saadetine nail olmak şeklinde, bir ikinci hayat inancı taşıyorlardı.23
d) Yahudilerin Ferisilerle mücadelesi
Hz. İsa, devrindeki yahudilerin bu kötü ahlakını, münafıklıklarını, yalnız kendilerini efendi, öbür insanları değersiz mahlûk saymalarını kınayınca yaptığı çağrıya onların pek azı kulak verdi. Özellikle Ferisiler ve dünya makam ve menfaati için işgalci Romalı müşriklere yaranmak gayesiyle birbiriyle yarışan din adamları, iyi becerdikleri kurnazlıkları ve desiseleriyle, aleyhinde dikildiler. İdareyi, aleyhine kışkırttılar. Etrafına casuslar yerleştirdiler, komplolar hazırladılar. İncillerde ayrıntılı olarak anlatılan bu durumlara Kur'an da: "Ne zaman ki İsa, onlardaki nankörlüğü ve inkârı hissetti..."24 ayetiyle işaret eder. Onu zor durumda bırakmak için neler yapmadılar neler? Bir iki örnek verelim:
Bir seferinde Ferisiler kendisine şöyle bir komplo hazırladılar: Mensuplarından birini Hirodesi'lerle25 birlikte onun yanına yollayıp şöyle dedirttiler: "Aziz üstad, biliriz ki sen doğrusun ve Allah yolunu doğrulukla öğretirsin ve kimseyi kayırmazsın; çünkü insanların sahsına bakmazsın, İmdi bize söyle, sana göre Kaysere vergi vermemiz caiz mi değil mi?" Hz. İsa, onların şeytanlıklarını anlamış olduğundan şöyle cevap verdi: "İki yüzlüler, niçin beni deniyorsunuz? Bana vergi parasını gösterin." İsa'ya bir dinar getirdiler. İsa da onlara dedi: "Bu resim ve yazı kimindir?" Onlar: "Kayser'in" dediler. O vakit İsa onlara: "Öyle ise Kayser'in şeylerini Kayser'e ve Allah’ın şeylerini Allah'a ödeyin" dedi.26
Görüldüğü üzere, Ferisiler ile Roma taraftarları Hz. İsa (a.s) 'ın tecdid hareketini durdurmak için, onu Roma devleti ile karşı karşıya getirmek ve hareketin neticeye gitmesinden önce onu ezdirmek istiyorlardı. "Vergi verilir" deseydi, kendi talimatına zıt hareket etmiş olacak ve onlar tarafından şirk otoritesini tanıdı, diye dini bakımdan, yahudiler nezdinde müşkül duruma düşecekti. "Verilmez" dese, işgalci devlet gücünü karsısında bulacaktı. Hz. İsa, onların oyununa gelmedi, ayni anda iki mana taşıyan bir sözle tuzaklarından kurtuldu. Fakat daha sonra hem hristiyanlar, hem de başkaları, kasıtlı olarak, bu sözü yalnız bir tarafa çektiler, ibadetin Tanrıya, itaatin ise her devirde iş başına geçen kim olursa ona yapılması gerektiği manasında kullandılar. Hâlbuki Hz. İsa "Kayser'in resmini ve ismini ona geri verin. Allah'a yapılması gereken itaat borcunu da O'na karşı yerine getirin" demek istemişti.
Bir defasında da Kâtipler27 ve Ferisiler zina halinde yakalanmış bir kadını onun yanına getirdiler. Onu ortaya koyarak Hz. İsa’ya dediler: "Üstad, bu kadın zina işlemekte iken tutuldu. Bu gibilerin taşlanmasını, Musa, şeriatta bize emretmiştir. Sen ne dersin?" İsa’yı suçlu çıkarmak için kendisini denemek üzere böyle dediler. Fakat İsa, eğilip parmağı ile yere yazı yazıyordu. Kendinden sormaya devam etmeleri üzerine doğruldu ve onlara dedi: "Kadının üzerine sizden günahsız olan ilk taşı atsın!" dedi ve yere eğilip yazı yazmaya devam etti. Bunu işitince, ihtiyarlardan başlayıp sonuncusuna kadar birer birer çıktılar. İsa’yı yalnız bıraktılar, kadın da hala ortada idi. İsa doğrulup ona dedi: "Kadın, onlar nerede? Kimse sana hükmü tatbik etmedi mi?" Kadın: "Kimse, efendim" dedi, İsa: "Ben de sana hükmetmem, git, bundan sonra artik günah isleme!" dedi.28
Maksatlı olarak "tuzak sual" soran Ferisilere kalsa, Hz. İsa’yı ya kuyuya ya da hendeğe yuvarlayacaklardı. "Cezası recimdir" dese, yürürlükteki Roma kanunu ile karşısına çıkıp: "İşte kanuna karşı gelip ortalığı karıştırıyor" diyeceklerdi. Öbür tarafa da dönüp: "Ey ahali! Gelin de bu yeni peygambere inanın! Sırtınızı dönün de var gücüyle size recmi uygulasın" diyeceklerdi. Recimden başka bir ceza ile hükmetseydi bu sefer de, halk arasında onu lekeleyip şöyle diyeceklerdi:
"Gelin de peygamberlik iddia eden şu adama... dünya menfaati uğruna dinini satan, Tevrat şeriatını ilga eden şu adama inanın bakalım!"
Fakat Hz. İsa, tuzaklarını başlarına geçirdi: "Sizden günahsız, namuslu olan ilk taşı atsın". Sırf bu sözü işitmekle o sahte şeriatçılar ve bilginler, etrafından dağıldılar. Sonra kadının da tek kaldığını görünce, onu tevbeye davet edip nasihat etti. Zira kendisi, onun hakkındaki hükmü infaz edecek kadî (hakim) olmadığı gibi, ortada ser'i ahkamın infaz edildiği bir nizam da yoktu.29 Halbuki Hıristiyanlar, arzularına uyarak, bu hadiseden yanlış sonuçlar çıkarmışlar, zina haddini iptal etmişlerdir. Hıristiyanlıkta zina, cezayı gerektiren bir suç olmaktan çıkarılmıştır. Sadece eşlerin evliliğe son vermesi için bir sebep sayılmaktadır.
Muarızları, Hz. İsa (a.s)'nın açık bir tarafını bulamayınca, aleyhinde yalan ve iftira uydurdular. Onların bütün cemaati ayağa kalktı, İsa’yı Pilatus'un 30 önüne götürdüler ve: "Biz, bu adamı, milletimizin fikrini karıştırmakta, Kaysere vergi verilmesine mani olmakta ve kendisinin Mesih, Kral olduğunu söylemekte bulduk" diye itham etmeye başladılar. Fakat Pilatus: "Ben bu adamda suç bulmuyorum" dedi. Fakat onlar: "Galile'den başlayıp bütün Yahudiyede halkı kışkırtıyor" diye ısrar ettiler. Sonra Pilatus: Hz. İsa’nın Galile'li olduğunu düşünerek orayı yöneten Herod'a gönderdi. O de suç bulamayarak iade etti. Pilatus, yine suçsuzluğunu ileri sürüp serbest bırakmak istedi. Fakat onlar: "Haça ger, haça ger!" diye bağırdılar. Pilatus, yine masumluğunu ileri sürdü. Fakat etrafındaki yahudiler, bir isyan havası içinde yüksek sesle yine haça gerilmesini ifade ettiler. "Onların sesleri üstün geldi ve istedikleri olsun diye Pilatus hüküm verdi ve İsa’yı onların muradına bıraktı."31 Böylece Vali Ponce Pilatus'tan tevkif emri çıkarttılar, o da yakalatıp onlara teslim etti. Yahudi Sanhedrin'i 32 onu idama mahkûm etti.
e) Hz. İsa'nın akıbeti
Hz. İsa (a.s) 'ın akıbeti konusunda Kur'an-ı Kerim'in kullandığı ifade açık ve kesindir: Allah, onu aleyhindeki yahudilerin elinden kurtarmıştır, onlar onu ne öldürmüş, ne de haça germişlerdir. Sadece onlar, tereddüde düşürülmüşlerdir. Bazı asara göre Allah Teala, onun suretini (Hıristiyanlarca on iki havariden olan) Yahuda Iskariyot'un üzerine atmış, böylece Hz. İsa’yı ele vermenin cezasını ona çektirmiştir. İncillere göre Hz. İsa’nın bulunduğu yer bilinmiyordu, on ikilerden olan Yahuda Iskariyot muarızlardan aldığı otuz gümüş gibi az bir rüşvet karşılığında yerini göstermisti33. Hz. İsa’nın akıbeti hakkında, mevcut dört İncil bile, çok farklı bilgiler ihtiva ederler. Öyle ki onlar bu hususta olduğu kadar başka hiçbir mevzuda bu derecede ihtilaf etmezler.34 Hıristiyanlar içinde bile, onun haça gerildiğini kabul etmeyenler çıkmıştır. Cerinthi ve Tatianos mezhebinde olanlar bunu reddederler.
Kur'an-ı Kerim'i İngilizceye çeviren George S. Sale söyle diyor: "Bazı kimseler, bu düşüncenin Muhammed'in kendi icadı olduğunu sanırlar. Fakat yanılmaktadırlar. Onun zamanından çok önce bazı Hıristiyan mezhepleri bu düşünceyi benimsemişlerdi (sonra bunlardan Basilid'ler ile Cerinthi'ler ve Carpocrati'leri sayar) . Photius, okuduğu, Resullerin Seyahatleri adlı eserde, gördükleri arasında şu cümlenin de bulunduğunu yazıyor: 'İsa çarmıha gerilmedi, bir başkası onun yerine çarmıha gerildi. Onun için onu çarmıha gerenlere güldü.35
Bu husustaki Kur'an ayetinin meali şöyledir: "Hâlbuki onu öldüremediler de, asamadılar da. Fakat onlara benzer bir durum gösterildi. (Onlara tereddüt verildi manası da mümkündür. Birçok müfessir de "(öldürdükleri) kendilerine (İsa’ya) benzer gösterildi" manasını verirler.) Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, o hususta tam bir şüphe içindedirler. O hususta bilgileri yoktur, sadece zanna tabi olurlar. Kesinlikle, onu öldürmediler. Bilakis, Allah, onu Kendine yükseltti. Allah, mutlak galip, yüce hikmet sahibidir. "36
Müfessirlerin ekserisi, bu ayete ve Hz. İsa’nın ölmediğini, kıyametten önce gelip haçı kırarak, domuzu haram kılarak, adaletle hükmedeceğini bildiren hadis-i şeriflere bakarak, onun ruhu ve bedeni ile semaya yükseltildiğini kabul ederler.37
Dipnotlar
1) Al-i İmran, 33-49.
2) Meryem, 17-21.
3) Buhari, Kitabu'l-Enbiya, 4, 161; Müslim, Kitabu'l-Kader, 1. Hafaza melekleri hk. En'am 61; Ra'd 11. Amelleri yazan melekler: Kaf 17; İstiğfar edenler: Ğafir, 7.
4) M. Ebu Zehre, Muhadarat fi'n-Nasraniyye, s. 17-18.
5) Enbiya, 91; Tahrim, 12.
6) Meryem, 22-36.
7) M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 16-17.
8) Le Petit Robert (Dictionnaire Universel des noms propres) , Jesus, s. 953.
9) Dheilly, Dictionnaire biblique, s. 568.
10) M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 18-19.
11) Nisa, 171.
12) Bakara, 253; Maide, 110.
13) Hicr, 29.
14) Şuara, 193.
15) Nahl, 102.
16) Şura, 52.
17) Maide, 114.
18) al-i İmran, 49.
19) krs. A. Robert et A. Feuillet, Introduction a la Bible, 2, 40.
20) Resullerin Isleri, 4, 1-2; Matta, 22, 23-34.
21) Nisa, 161.
22) M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 23.
23) E. Renan, La vie de Jesus kitabından M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 13.
24) Al-i İmran, 52.
25) Herod M. Ö. 73- M.S. 4 yılları arasında yaşamış Filistinli bir şahıs olup, Roma taraftarlığı sayesinde M.O. 40 yılında, kendisini Roma emiri tayin ettirmişti. Roma idaresine karşı tam bir köle olan bu adam, kendi hemşehrilerine kan kusturmuştu. O kadar zalim idi ki karisi Mariamme ile üç kızını bile öldürtmüştür. Kendisi öldükten sonra oğlu Herod Antipas (M.S. 22-40, Bu sahsa kısaca Herod da denilir, fakat babası "Büyük Herod" ile karıştırılmamalıdır) yerine geçmişti. Bu da yengesi ile evlenince, Hz. Yahya (a.s) bu gayr-i meşru evliliğe karşı nehy-i münker yapmış, kadının kışkırtması üzerine de Herod, onu öldürmüş, şehid olmuştu (Markos 6,14-29;Matta 14,3 vd.) . Hz. İsa’nın, onun hakkında "tilki" dediği Luka 13,32'de geçer (krs. Dheilly, Dictionnaire biblique, Herod Antipas md., s. 498-499; Herod le Grand ve Jean Babtiste md., s. 569-570) İncil metninin bu pasajında Hirodesi tabiri, daha çok "muhbir, ajan" manasına kullanılmaktadır. (Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, s. 559) .
26) Matta, 22, 15-21,
27) Kâtipler (scribes) başlangıçta, Tevrat’ı istinsah eden kimselere denilirdi. Gitgide Tevrat’ı öğrenip gerektiğinde açıklayabilen, onu öğreten ve dini fetva verme yetkisi bulunan zümre hakkında kullanılır olmuştur. Buna paralel olarak da Sanhedrin denilen yahudi yüksek meclisinde temsil edilmişlerdir. İncillerin bildirdiğine göre, zaman zaman Hz. İsa’ya açığını bulmak gayesiyle sorular sormuşlardır. (Luka 20, 20-26) . O da onları kınayıp teşhir etmişti. (Markos 7,5-13; 12,38; Matta 23,2-36) (Dheilly, Dictionnaire biblique, Scribe md., 1104-1105) .
28) Yuhanna, 8, 3-11.
29) Mevdudi, Tefsiru Sureti'n-Nur, Beyrut, er-Risale yay., 1978, s. 38-39.
30) Roma imparatoru Tiberius döneminde Yehudiye bölgesinin 6. valisi oldu. 26-36 yılları arasında on yıl bu görevi yaptı. İnciller dışında Philon, Fl, Josephe ve Tacit gibi tarihçiler de ondan bahsederler. Onun asil şöhreti, Hz. İsa davasına bakmasından ileri gelir. O, inatçı, menfaat düşkünü, etrafına değer vermeyen biri idi. İncillere göre, davayı dinleyip Hz. İsa’nın suçsuz olduğuna hemen karar vermişti. Bunu açıklayarak yahudileri küçük düşürmek istedi. Fakat, onların kurnazlıklarıyla Tiberius nezdinde durumunu sarsacaklarını anlayınca, onların suyuna gitti ve istedikleri gibi muamele etmeleri için, onlara teslim etti (Dheilly, 945-946). Fakat bu vali, sonunda, korktuguna uğramış, sadik reaya Samiriyelilere zulmetmiş, onların şikayetleri üzerine görevden alınıp, Roma'ya İmparatorluk mahkemesine gönderilmişti.
31) Luka, 23.
32) Sanhedrin, yahudilerin en üst seviyede dini mahkemeleri idi. Yaşlı eşraf, kâtipler, büyük hahamlardan ibaret 71 üyesi bulunuyordu. İncillerde, üyelerden bir kısmının adları geçer. Bu meclis, yahudilerin cemaat işleri hakkında geçerli hüküm veriyordu. Fakat verdiği ölüm cezası, ancak Roma valisinin tasdik etmesinden sonra, infaz edilebilirdi (Dheilly, Dictionnaire biblique, Sanhedrin md. 1095-1096; E. Royston Pike, Dictionnaire des religions, 279, krs. Luka 24,50) .
33) Matta, 26, 14-16.
34) M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 25.
35) (Photius, Bibi, Cod. 114, col. 291) ' (The Koran, s. 50-51, n. 6- London ve New York eserinden S. Ateş, Kur'an-i Kerim'in Yüce Meali ve Çağdaş Tefsiri, I, 665-667.
36) Nisa, 157, 158.
37) M. Ebu Zehre, Muhadarat, s. 25.