Zuhruf sûresi, 54 Firavunluğa Giden Yol
Mısır idarecilerinin kendilerini ilah ve yeryüzünün tek hakimi görme sürecine gidişleri Kur’ân’da farklı surelerde ele alınmıştır. Zuhruf sûresinde bu sürecin bir aşaması resmedilir...
Kur’ân-ı Kerimde zorbalık, zulüm ve büyüklenme konusunda prototip olarak en fazla firavundan bahsedilir. Aslında bu kelime bir isim değil, bir sıfattır. Eski Mısır idarecileri firavun ismini almışlardır. Aslında bu, kisra, kayser, hakan, başkan gibi idare ve yöneticiliği anlatan bir kelimedir.
Sözlüklere bakıldığında firavun kelimesinin, kibir ve gurur anlamına gelen “fer’ane” veya “tefer’ane” kelimesinden türetilmiş olduğu görülür. Çoğulu ‘ferâine’ şeklinde gelir. Şurası dikkat çekicidir ki, Kur’ân’da Hz. Yusuf zamanındaki Mısır idarecisine “firavun” değil, “melik” denmektedir.
Firavunluğa giden süreçte halkın rolü
Firavun Mısır’da halkı gruplara ayırmış, bazı grupları aziz tutarken bazılarını da zayıflatmayı planlayıp uygulamaya koymuştu. Hz. Musa’ya karşı gelmiş, onun en azından İsrailoğulları’nı serbest bırakma teklifini de kabul etmemişti.
Mısır idarecilerinin kendilerini ilah ve yeryüzünün tek hakimi görme sürecine gidişleri Kur’ân’da farklı surelerde ele alınmıştır. Bu konuda Zuhruf suresi 54. ayet çok açıktır; şöyle buyurulmaktadır:
“Böylelikle firavun, kendi kavmini küçümsedi/değersizleştirdi. Onlar da firavuna boyun eğip bu durumu kabullendiler. İşin aslı onlar, yoldan çıkmaya açık fâsık olan bir kavimdi.”
Bu ayet, çok büyük bir süreç ve hakikati kısa ve özlü ifadelerle anlatmaktadır. Kelimelerin bütün manalarını dikkate alırsak bu ayete şu şekilde -anlattığı hususu imkanlar ölçüsünde resmetmek için- mana verilebilir:
“Firavun kendi halkını/kavmini/vatandaşlarını,
- küçümsedi,
- hafife aldı,
- aldattı, yanılttı,
- hiçe saydı,
- basitleştirdi,
- değersizleştirdi,
- silikleştirdi,
- cahil olarak buldu, akıl ve mantıklarını kullanmalarına engel olarak cahil kalmalarını sağladı.
(Firavunun tavrına karşılık) onlar da, ona
- itaat ettiler.
- sessiz kalıp söylediklerini kabullendiler.
- onun kendileri için çizdiği sınırlara razı oldular.
İşin doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış fâsık bir toplum idi.”
Burada firavunun tavrı önemlidir ama, ayette halkın durumuna daha fazla dikkat çekilmektedir. Zira firavun sadece “istihfaf” yapmakta, onlar ise buna “itaat” etmekte ve işin aslı zaden “fıska/yoldan çıkmaya” hazır bulunmaktadırlar. Zuhruf suresindeki itabın/kınamanın çoğu firavuna değil, onun akıl ve mantık dışı iddia ve zulümlerine karşı sessiz kalan halka yapılmaktadır.
Prof.Dr. Suat Yıldırım hocamın, 1998 yılında yayınlanan “Açıklamalı Meal”inde Zuhruf 54. ayet için yaptığı açıklama dikkatimi çekmişti. Bu ayetin açıklamasında, zamandan bağımsız olarak dikta yönetimlerinin durumu resmediliyor:
“Bir dikta yönetimi hukuku çiğner, çevresindeki menfaatçi dalkavuklarla bir oligarşi kurar, dürüst ve erdemli insanları susturursa, açıkça söylemese bile halkını hiçe saymış demektir. Halk da fâsık ise; hak, bâtıl, erdem onlar için önemsiz olduğundan sürü gibi ona uyarlar. Zulme, şahsiyetsizliğe boyun eğer, ses çıkarmazken, hakkı tutan bir ses yükselirse, onu sustururken sesleri yüksek çıkar. İşte bunlar zilleti kabul ettiklerinden, hiçe sayılmaya müstahak olmuşlardır.”