Al-i İmran sûresi, 159: Onlarla İstişare et!





Author: Osman KARYAĞDI - min read. - Post Date: 01/01/2019
Clap

Al-i İmran suresi 159. âyeti Uhud sarsıntısından sonra nazil oldu ve Müslümanlara en ağır şartlarda bile temel ahlaki değerlerden vazgeçmemeleri gerektiği, her ne olursa olsun, toplumla ilgili işlerin istişare ile yapılmaya devam edilmesinin zarureti beyan edildi.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

“Allah’ın merhametinin sende bir tecellisi olarak onlara yumuşak davrandın. Şayet sen böyle değil de kaba, katı yürekli biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159)

Al-i İmran suresi 159. âyetin geldiği ortam

Bu ayet Uhud savaşının ardından gelmiştir. Uhud savaşı öncesinde ve savaş esnasında yaşananların ışığında daha iyi anlaşılacaktır.

Müşriklerin Mekke’den çıkıp Medine yakınlarına kadar geldiğini haber alan Resûl-i Ekrem, ilk tedbirleri uygulamaya koyduktan sonra ashabını istişare için toplamıştı. Konuşmaya gördüğü rüya ile başladı:

“Ben kendimi sağlam bir zırh içinde gördüm. Kılıcımın ağzında ise, bir gediğin açıldığını gördüm. Boğazlanmış bir sığır, arkasından da bir koç gördüm.” buyurmuş ve rüyasını şöyle yorumlamıştı:

“Zırh Medîne’dir; kılıcın ağzındaki gedik, bana yöneltilecek olan bir darbeyi; kurban edilen hayvanlar da ashâbımdan öldürülecek olanları temsil ediyor.” Buna göre Allah Resûlü (aleyhisselam) kanaatini, Medine’de kalıp şehri savunma şeklinde ortaya koymuştu.

Orada bulunan sahabîlere kanaatlerini sordu: Sözü münafıkların lideri, Abdullah b. Übey b. Selûl aldı ve aynı kanaatte olduğunu söyledi:

“Şimdiye kadar dışarıdan gelip şehrimizde bize saldıran hiç kimse hedefine ulaşamadı. Bu şehre saldıranlar ise hep büyük kayıplarla karşılaştılar. Biz de bu şehirden çıkıp bir grup düşmanla karşılaştığımız her defasında büyük kayıplar verdik. O halde, ey Allah’ın Resûlü; onları bırak, Medine dışında ne yaparlarsa yapsınlar. Onlar orada kaldıkça, bir şey elde edemeyecekler, dahası felâkete uğrayacaklardır. Geri döndüklerinde ise amaçlarını yerine getirememiş olarak geri döneceklerdir.”

Bu arada genç bir ses, “Bu ezikliği niye kabul ediyoruz ki!” diye yükseldi. Müslüman izzet ve onuru ile çıkıp savaşmayı teklif etti. Şöyle açıkladı durumu:

“Onların, bizim korktuğumuzu ve zayıf olduğumuzu düşünmelerine izin verme. Ayrıca biz ölürsek şehit olup cennete gidiyoruz. Kaybedecek bir şeyimiz yok yani.”

Bu kanaat etkili oldu ve bazı yaşlılar dahil büyük çoğunluk dışarı çıkıp yüzyüze savaşma taraftarı olduğunu beyan etti. Fikirlerinde ısrarcı oldular ve nihayet Efendimiz (s.a.s.), kanaatlerin yoğunluğuna göre, Medine dışına çıkma kararı verdi.

Baştan Allah Resûlü’nün fikrine karşı katı bir karşı duruş sergiledikleri gibi, savaş esnasında da O’nun açık ve net emirlerine uymadılar. Uhud’un neticesi beklendiği gibi değil, menfi oldu. 70 küsur sahabi şehit oldu, bir o kadarı da yaralandı.

İşte böyle bir ortamda Al-i İmran suresi 159. ayetleri nazil oldu ve Müslümanlara en ağır şartlarda bile temel ahlaki değerlerden vazgeçmemeleri gerektiğini, her ne olursa olsun, toplumla ilgili işlerin istişare ile yapılmaya devam edilmesi gerektiği beyan edildi.

Author: Osman KARYAĞDI - min read. - Post Date: 01/01/2019