Dil ile Niyet





Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 09/09/2022
Clap

Şayet niyet sadece dille telaffuz ediliyor ve insan aklı, düşüncesi başka yerlerde ve dilinin ne dediği konusunda gafil ise bu niyette zaaf var demektir.

Hanefî fıkhında, namaza başlarken niyetin dille de söylenmesi müstehap olarak değerlendirilir. Bununla beraber niyetin asıl mahalli kalptir, yani insan düşüncesinin ürünüdür niyet. Niyet hakikatte kalbin kastı olduğundan, insanın bütün yaptığı işlerdeki asıl niyetten başka her şeyi gönlünden silip, maksut olarak sadece ve sadece Allah’a yönelmesi ve O’nu düşünmesi gerekir. Şayet niyet sadece dille telaffuz ediliyor ve insan aklı, düşüncesi başka yerlerde ve dilinin ne dediği konusunda gafil ise bu niyette zaaf var demektir. Niyette asıl hedef; dil ile kalbin, hâl ile kâlin/dilin aynı noktaya yönelmesidir.

Fethullah Gülen Hocaefendi uygulamada Hanefi mezhebinin genel yaklaşımına göre hareket etse bile, niyetin dil ile yapılmasını hoş karşılamayan İmam Rabbani’nin görüşünü bir açıdan çok yerinde bulur:

“Hanefî fıkhında, namaza başlarken niyetin ağızla söylenmesi müstehap görülmüştür.1 Fakat fakîh olarak meşhur olmasa da, mânâ erlerinin abidevî şahsiyetlerinden biri olan İmam Rabbânî Hazretleri, ağızla niyeti mahzurlu görmüştür.2 Zira ona göre niyet kalbin kastı olduğundan, insanın bütün mâsivâyı gönlünden silip, maksut olarak sadece ve sadece O’na yönelmesi ve O’nu düşünmesi gerekir. Niyetin ağızla telaffuz edilmesi ise insanın zihnini meşgul edebilir. Dolayısıyla onun böyle bir ikilemden sıyrılarak tam olarak Allah’a teveccüh etmesi zor olur. İşte Hazret’in namaza niyet mevzuunda böyle derin ve engin bir mülâhazası vardır.

Şahsen, namaza dururken dille niyette bulunsam bile, onun bu görüşünü tercih ederim. Çünkü niyeti ağızla söyleme, bazen insanı aldatabilir. İnsan bu durumda dille niyeti yeterli bulup hem zâhir hem de bâtın letâifiyle birlikte Cenâb-ı Hakk’a yönelemediğinden dolayı, tam bir kalbî konsantrasyonu yakalayamayabilir. Kalbinin ses ve solukları, ağzından çıkan kelimelere eşlik etmemiş olabilir. Hâlbuki sadece ağızdan çıkan sözler, niyet için muteber değildir. Onlar, ancak kalbin ses ve soluğu olurlarsa, bir değer ifade ederler.

Ne var ki, herkesi böyle bir seviyeye mecbur tutmak, insanların hepsinin aynı kalb ve ruh ufkunda olmasını isteme mânâsına gelir ki, bu da objektif bir talep olmasa gerek. Bu açıdan hâlis bir niyetle Allah’a teveccüh eden bir insanın namazının da, zekâtının da, orucunun da, haccının da kabul olacağına inanmak en doğrusudur. Aynı zamanda böyle bir yaklaşım hem Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin kuluna teveccüh edeceğini hesaba katmanın, hem dinin ruhundaki kolaylık prensibinin, hem de insanlar hakkında hüsnüzanda bulunmanın bir ifadesidir. Unutulmamalıdır ki, hüsnüzan da ibadet şubelerinden bir şubedir.3

 

İmam Rabbânî, Mektubat'ta namaza "dil ile niyet"i şu şekilde değerlendirir:

اِسْتَحْسَنَ الْعُلَمَاءُ يَعْنِي بَعْضُهُمْ فِي نِيَّةِ الصَّلَاةِ النُّطْقَ بِاللِّسَانِ مَعَ إِرَادَةٍ قَلْبِيَّةٍ وَالْحَالُ اَنَّهُ لَمْ يَثْبُتْ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ وَلَا عَنْ اَصْحَابِهِ الْكِرَامِ وَلَا عَنِ التَّابِعِينَ الْعِظَامِ فِي النِّيَّةِ النُّطْقَ بِاللِّسَانِ لَا فِي رِوَايَةٍ صَحِيحَةٍ وَلَا فِي رِوِايَةٍ ضَعِيفَةٍ بَلْ كَانُوا يُكَبِّرُونَ لِلتَّحْرِيمَةِ عَقِبَ الْقِيَامِ فَيَكُونُ النُّطْقُ بِدْعَةً وَقَالُوا اِنَّ ذَلِكَ بِدْعَةٌ حَسَنَةٌ وَيَقُولُ هَذَا الْفَقِيُر اِنَّ هَذِهِ الْبِدْعةَ رَاِفعَةٌ لِلْفَرْضِ فَضْلًا عَنِ السُّنَّةِ فَاِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ يَكْتَفُونَ عَلَى هَذَا التَّقْدِيرِ بِالنُّطْقِ بِاللِّسَانِ يَعْنِي مِنْ غيْرِ اِسْتِحْضَارِ النِّيَّةِ بِالْجَنَانِ وَمِنْ غَيْرِ مُبَالَاةٍ بِالْغَفْلَةِ الْقَلْبِيَّةِ عَنْ هَذَا الشَّأْنِ فَحِينَئِذٍ يَكُونُ فَرْضٌ مِنْ فَرَائِضِ الصَّلَاةِ وَهُوَ النِّيَّةُ الْقَلْبِيَّةُ مَتْرُوكًا بِالْكُلِّيَّةِ وَيُفْضِي اِلَى فَسَادِ الصَّلَاةِ

… Bazı âlimler, namazda, kalb ile niyetin yanında dil ile söylemeyi güzel görep müstehab kabul ederler. Hâlbuki, niyeti dil ile söyleme konusunda ne Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), ne sahabe-i kiram, ne de tabiînden herhangi bir bilgi yoktur. Bu konuda ne sahih, ne de zayıf rivayet bulmak mümkün değildir. Onlar kâmetten sonra hemen tekbir alarak namaza dururlardı. Dolayısıyla niyeti dil ile söylemek bidat olur. Her ne kadar bazıları buna “bid’at-ı hasene – güzel, zararsız bid’at” demişlerse de..

Bu fakir der ki: Bu bid’at sadece bir sünneti değil, bir farzı ortadan kaldırıp onun yerini almaktadır. Zira, insanların çoğu bu durumda niyeti, yalnızca dil ile söylemekle yetinip, kalpleriyle yaptıkları işin farkında olmuyorlar. Netice olarak da kalplerindeki gaflete aldırış etmiyorlar. Bu durumda namazın farzlarından olan kalp ile niyet, tamamen terkedilmiş olmakta, dolayısıyla da  namazın bozulmasına sebep olmaktadır.4

 

Author: Wise Institute - min read. - Post Date: 09/09/2022