KUR'AN-I KERİM'İN MÂHİYETİ





Author: Prof.Dr. Suat YILDIRIM - min read. - Post Date: 09/07/2022
Clap

Her şeyi mükemmel bir tarzda yaratıp idare eden Allah'ın, kâinattaki diğer bütün mahlûklar üzerinde tasarruf etme yetki, kabiliyet ve cihazlarıyla donattığı insan hakkında gayelerinin ve talimatlarının bulunmaması, en büyük hikmetsizlik olurdu. İşte Kur'an'da Allah insana hitap eder.

ALLAH İNSANLARA HİTAB EDER

Kâinatın yaratıcısı, sahibi ve mutasarrıfı, sayısız eserleri ve fiilleri ile, gayb perdesi arkasında icraatta bulunan Zatının varlığını göstermektedir. Meselâ bir saat, bir sandalye, hatta bir iğne bile ustasız olamayacağına göre, bunlardan binlerce defa daha muntazam ve mükemmel olan sayısız kudret eserleri ile dolu bulunan bu kâinatın da, elbette göremediğimiz Sânii, yapıcısı vardır. Bu Yaratıcının, eserlerini tam bir ilim, muazzam bir kudret ve mükemmel bir hikmetle yaptığını, bu eserleri ortaya koymaktadır. “Rahmanın yaratmasında hiç bir aksaklık göremezsin. İstersen bak, en ufak bir noksanlık görebilir misin? Sonra bir daha, bir daha gözünü çevir bak, gözlerin yorgun (aksaklık bulamamış) olarak geri dönecektir.” (Mülk, 3-4).

İşte dakik bir saat gibi mükemmel işleyen büyük kâinat sistemi içinde yer alan bu sayısız masnûlardan her biri, Kur’ân dilinde “kelimetullah” (Kehf, 109 vb.), yani Allah’ın sözüdür. Bunlardan her biri, yazılmış bir mektup, ifâde edilmiş bir söz, bir kitaptır: Bir şeyler anlatır, müellifinin evsafını ve maksatlarını gösterirler. Bu kelimeler, bitip tükenmezler. “Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, denizler de (mürekkep olup), arkasından yedi deniz (daha gelip mürekkep olsa) onlara yardım etse de (Allah’ın kelimeleri yazılsa), yine (bunlar tükenir) Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah öyle üstündür, öyle hikmet sahibidir.” (Lokman, 27).

Herhangi bir sanat eseri, meselâ bir saat, ustasının:

  • Diri, hayat sahibi olduğuna delâlet eder, hayatta olmayan bir iş yapamaz.
  • Görüp işiten olduğuna delâlet eder; görmeden, sesleri kontrol etmeden bu eseri ortaya koyamaz.
  • İrâde edici olduğunu gösterir; dilediği içindir ki yapmıştır, isteseydi, yapmayabilirdi.
  • Saatin cinsinden olmadığını bildirir, zira usta ile eseri ayrı ayrı şeylerdir.

Böyle eserler ortaya koyan ve bu vasıflarla muttasıf olan bir zatın, bir de bunları yapmasından gayesi olmalıdır. Bu cihazın neye yarayıp, nasıl kullanılacağını bildiren kullanma talimatı bulunmalıdır.

İşte bu da, onun sözünün olmasını gerektirir. Bütün bu işleri yapan zâtın, bunları yapmaktan gayesinin ne olduğunu ifade etmemesi veya edememesi düşünülemez.

Aynen bunun gibi, yukarıda verilen örnekten binlerce defa daha mükemmel bir tarzda, kâinattaki hadde hesaba gelmeyen eserleriyle Kendisini tanıtan, bildiren, sevdiren Rabbimizin, akılları hayret ve hayranlıkla dolduran muazzam yaratıcı faaliyetinin de elbette gayeleri vardır. Zira O’nun nizamındaki küçük ve ehemmiyetsiz gibi görünen şeylerin bile hikmet ve gayeleri vardır; lüzumsuz ve maksatsız hiçbir şey yoktur. Özellikle şuurlu masnûları hakkında da, elbette daha mühim bazı gayeleri bulunmalıdır.

Her şeyi mükemmel bir tarzda yaratıp idare ederken, kâinattaki diğer bütün mahlûklar üzerinde tasarruf etme yetki, kabiliyet ve cihazlarıyla donattığı insan hakkında gayelerinin ve talimatlarının bulunmaması, en büyük hikmetsizlik ve saçmalık olurdu. Nitekim olmamıştır da. Kur’ân’ın buyurduğu gibi: “Sizi (gayesiz) boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115). “İnsanoğlu, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme, 36).

Şu halde, Yaratıcı’nın, mahlûklarından istedikleri, onlara vereceği birtakım buyrukları olacaktır. Fiilleriyle, hal lisanıyla konuştuğu gibi, kavlen de (söz ile de) konuşacak, Zâtını tanıtacaktır. Kendisini, varlığını, birliğini, bildirmeyi, yalnız masnûlarının şehâdetlerine bırakmayıp, bizzat hitap edecektir.

Kendisini tanıtmak için, kâinatını bu kadar hadsiz masraflarla, baştan başa harikalarla dolu olarak yaratan ve binlerce dillerle kemâlâtını söylettiren, elbette kendi sözleriyle dahi varlığından haberdar edecektir.

Mevcudatın en seçkini, en nazenini ve Yaratıcılarına en muhtacı olan hakikî insanların şükürlerine ve münâcaatlarına fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da karşılık vermek, O’nun rubûbiyyetinin şanındandır.

Şuurlu ve ruhlu mahlûklarına, -insanlığın ilimde bu kadar ilerlemesine rağmen- hâlâ izah edilemeyen beyan mucizesini, konuşma kabiliyet ve cihazlarını veren ve onların konuşmalarını bilenin, elbette Kendisinin de, o konuşmalara, konuşmasıyla müdahale etmesi, Rubûbiyyetinin muktezasıdır. Hatta, bize verdiği bu beyan, Zatının beyanını anlamamız, için verilen bir ölçü birimi olmalıdır.

Hayat ve ilmin zaruri bir lâzımı ve ışıklı bir tezahürü olan kelâm sıfatı, ihatalı bir ilme ve sermedi bir hayata sahip bir Zatta, elbette bulunacak, hem de ihatalı ve sermedi bir tarzda bulunacaktır.

En sevimli, en endişeli, istinad edecek kuvvete en muhtaç, sahibini ve mâlikini bulmağa en müştak olan insanlara, fakir ve âciz mahlûklarına bu acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı, istikbal endişesini, sevme duygusunu ve tapınma arzusunu veren bir Zatın, elbette Kendi varlığını ve sıfatlarını, onlara kelâmı ile bildirmesi Uluhiyyetin muktezasıdır.

Author: Prof.Dr. Suat YILDIRIM - min read. - Post Date: 09/07/2022