Evlilik Sözleşmesinde Boşanma -1
Sadece boşanma ve sonrası değil mutlu bir şekilde devam eden evlilik hayatında da hukukta “mal rejimi idaresi” denilebilecek hususlar gibi maddi hayatımızla alâkalı meselelerin belirleneceği geniş kapsamlı sözleşmelere şahsen ben karşı değilim.
“Prenuptial agreement” ya da bir başka isimlendirme ile “marriage contract”. Evlilik öncesi sözleşme veya evlilik sözleşmesi. Türkçeleri net bir şekilde anlaşılan bu iki kavramın neden İngilizce karşılıklarını vererek yazıya başladım? Yaptığım okumalardan bunların Batı dünyasına ait olduğunu ve oradan dünyanın başka ülkelerine yayıldığını öğrendiğim için.
Bu iki kavram aynı şeyi mi ifade ediyor? Bu konuda bir netlik göremedim. Evlilik sözleşmesi boşanma da dahil çok evlilik hayatının tümünü içine alan maddelerle dolu. Kısaca “prenup” da denilen evlilik öncesi sözleşmesinde ise boşanma esnasında mal ayrımını merkeze koyan maddeler daha ağırlıklı. Onun için prenup’a boşanma sözleşmesi demek daha doğru ve bunu diyenler de var. Tarihçe de sanki bunu doğruluyor. Özellikle zengin ailelerin boşanmaları esnasında gündeme gelen büyük tartışmalar, mahkeme önünde aile sırlarını fâş etmeye sebebiyet verecek iddialar, savunmalar, kavgalar ve tanıklıkları önleme adına baştan şartları belirleme burada temel amaç.
Giriş sadedinde ifade ettiğim bu iki paragrafı okur okumaz bazı okuyucuların “Böyle saçma şey mi olur? Şirket mi kuruyoruz? Şirket evliliği mi yapıyoruz. Bu bizim örf ve âdetlerimize, gelenek ve göreneklerimize, dini, ahlâki ve kültürel değerlerimize aykırı” diyebileceğini tahmin ediyorum. Haksız da sayılmazlar. Dünden bugüne evlilik ve aile hayatına ait tarihsel tecrübelerimiz bu yorumu doğruluyor. Ama zaman dün değil bugün. Dünde değil bugün de yaşıyoruz ve global dünyanın bu uygulaması bizim de kapımızı çalmış durumda.
Son dönemlerde daha önceki zamanlara nispetle daha çok olan boşanma hâdiselerinde bu mevzu büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bir tarafta mer’i hukuk sistemlerinin bir çoğunda var olan evlilik sonrası kazanımların boşanma sonrası eşit olarak ikiye ayrılması gerektiğini belirten hükümler, diğer tarafta hukuk tarihinin konusu olan fıkhi içtihatlarda buna muhalif olan hükümler. İkilem içinde kalıyor insanımız. İşin içinde mal ve paranın oluşu sanırım anlaşmalı boşanmalarda bile boşanmayı çıkmaza sürükleyecek tartışmaların nedeni oluyor.
İşte son zamanlarda çoğalan bu olumsuz örneklerden hareketle bir çok insan bana evlilik öncesi böyle bir sözleşme yapma konusunda düşüncelerimi sordu. Sadece boşanma ve sonrası değil mutlu bir şekilde devam eden evlilik hayatında da hukukta “mal rejimi idaresi” denilen mal varlıkların değerlendirilmesinden emeklilik ve hayat sigortasına varıncaya kadar maddi hayatımızla alâkalı meselelerin belirleneceği geniş kapsamlı sözleşmelere şahsen ben karşı değilim. Yukarıda ifade ettiğim gibi insana “Şirket mi kuruyoruz kardeşim?” dedirtebilecek bu hususa hissi değil rasyonel bir biçimde yaklaşmalıyız. Getiri ve götürülerine bakmalıyız. “Evvel yoğ idi, işbu rivayet yeni çıktı.” deyip kestirip atmamalıyız. Bakın bugünkü gündelik hayatınıza, evvelden yok ama şimdi var olan nice âdetlerimiz ve uygulamalarımız var. Bana göre değerlendirmede ölçü, dün yok bugün var olması değil. Bunun dini, insani, ahlâki, hukuki değerlere aykırı olup olmamasıdır. Söz konusu sözleşmenin evlilik hayatında huzura mı yoksa huzursuzluğa mı sebebiyet vereceğinin tespitidir.
Biliyorum, Batılı ülkeler hariç dünyanın birçok ülkesinde ve özellikle İslâm ülkelerinde bununla alâkalı kanuni bir düzenleme yok. Hatta bazı Batı ülkelerinde bu sözleşme nikâh akdinin olmazsa olmaz bir parçası. Bizim dünyamızda da hukuken kısmen var olan bu uygulama yakın ve uzak gelecekte çok daha fazla biçimde hayatımıza mal olacak. Bir kehanet olarak algılamayın bu düşüncemi. Bir tahminde bulunuyorum ama ayakları yere basan bir tahmin. Olayların gidiş yönünü görerek, insan fıtratını ve eşyanın tabiatını nazara alarak yaptığım bir tahmin.
Dini ya da moral değerlere aykırı değil mi? Benim de en çok kafama takılan husus bu oldu. Hani bizim klasik yaklaşımlarımız içinde “Dua olmaz mı?” diye sordum kendime. “Boşanmaya davetiye anlamını taşımaz mı? sorgulamasını yaptım. Bunun için önce başka dinlerde yapılagelen yorumlara bir baktım.
Bir iki örnek vereyim. Lutheranlar evlenecek çiftin sahibi olacağı hediyelerden miras olarak gelecek para, emtia ve taşınmaz mülklerin tasarrufuna hatta kendi çocuklarına bırakacağı mirasın taksimine kadar uzanan bir dizi düzenlemenin şimdiden yapılmasının yuvada eşler arasındaki ilişkinin sıhhatine katkıda bulunacağı kanaatinde oldukları için bunu dinen teşvik ediyor.
Buna karşılık Baptistler böylesi bir anlaşmanın aile ekseninde Hıristiyan değerlerine aykırı olduğunu düşünüyor. Özetle şunu diyorlar: Bu türlü bir anlaşma evliliğin temelinde eşlerin birbirlerine verdikleri sadakat sözünü tahrip eder. Nikâh akdinin işlevi kadın ve erkeğin birbirine güvenmeleri, onurlarını korumaları ve her şeye rağmen birbirlerini sevmeleridir. İki iken bir olarak yaşamalarıdır. Boşanma sözleşmesi en küçük bir anlaşmazlıkta çiftin birbirinden ayrılmalarını teşvik eden rol oynar.
Yahudilerde evlilik sözleşmesinin adı “ketubah”tır ve evliliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Evlilik töreninde yüksek sesle okunur ve imzalanır. Kocanın bu şartlara uymaması kadının kocasını terk etmesi adına meşru bir mazerettir. Boşanma sonrası kocaya düşen vazifeler de anlaşma şartları arasında yer alır. Yerine getirilmediği takdirde cezai yaptırımlara konu olabilir.
İslâm’a gelince. İki ayrı çerçevede ele almak gerektiğini düşünüyorum. Bir, Müslüman tarihsel tecrübesine, örf-âdet, gelenek ve göreneklerine göre. İki, İslâmi değerlere göre.
Devam edeceğim nasipse…