Nur sûresi, 11: İfk Hadisesinden Kalıcı Dersler
Kur'an şok ve elim bir olay olarak İfk hadisesi üzerinden kıyamete kadar kalıcı esaslar bildirir.
Kur’ân, geçmişi bugünle, bugünü de yarınla bir arada görüp bilen bir Zât’ın, Allah’ın (celle celâluhu) kelâmıdır. Bu yaklaşımla Kur’ân’a bakanlar onda, geçmişte yaşanmış, bugün yaşanan ve gelecekte de yaşanacak olan pek çok hâdiseyi ya doğrudan veya arka plânı ve ilgililerin karakterleriyle apaçık bir şekilde göreceklerdir.
İlm-i İlâhî’nin kelâmla ifadesi olan Kur’ân, münferid/tekil hâdiselerden bahsederek bunlardan genel ve evrensel prensiplerçıkardığı gibi, şahıslardan ziyade şahısların her dönemde geçerli olan “vasıf” ve “karakter“lerine dikkatleri çeker. Şahıslardan bahsederken de onları örnek alınması/sakınılması gereken “prototip“ler olarak ele alır.
Kur’ân ve hadîslerde kâfir ve münafıkların vasıflarından uzun uzun bahsedilmesi, sırf Sahabe asrındaki kâfir ve münafıkların tanınması için değildir. Dinî metinlerde kâfir ve münafık “tipoloji“si ortaya konur ki, her dönemde olabilecek nifak ve küfür karakteri taşıyan kimselere karşıMüslümanlar uyanık olsun ve kendileri de küfür ve nifak vasıfları taşımasınlar.
...
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hicret’in 5. yılı Şaban ayında Mustalıkoğulları’nın Medine’ye saldırma plânı yaptıklarını haber almış; problem büyümeden, yerinde çözmek için Benî Mustalık üzerine bir sefer düzenlemişti. Yolun çok uzak olmaması ve Müslümanların gittikleri her seferden zaferle dönmeleri sebebiyle bu sefere her zamankinden daha çok münafık katılmıştı.
Sefer sırasında Ensar ve Muhacirler arasında çıkan sudan bir anlaşmazlığı bu münafıklar iyice köpürtmüşlerdi. Hattâ kendilerine tenhada biraz cesaret gelince Abdullah ibn-i Übey, Ensar’ın minnet duygularını harekete geçirip Muhacirleri tahkir etme adına, “Besle kargayı, oysun gözünü!” diyebilmişti. Hâdiseler biraz daha büyüyünce Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) dinlenme süresini genel uygulamalarından kısa tutmuş ve insanları hemen yola sevk etmiştir ki, insanlar konuşarak bu basit hâdiseyi büyütmesin ve büyük bir fitneye sebep olmasınlar.
Bu sefer esnasında İbn-i Übey her fırsatı kendi adına değerlendirmiş, yapabileceği bütün fitne unsurlarını harekete geçirmişti. Hattâ samimi Müslüman olan oğlu, Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelerek, “Babama ceza verecekseniz, bunu ben infaz edeyim. Onun katilini halkın içinde dolaşırken görürsem, yanlış bir şey yapmaktan korkarım.” demişti. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de kıyamete kadar geçerli olacak hükmünü vermişti:
– Aramızda yaşadığı sürece zahirine bakıp yumuşak muamele ederiz.
Hz. Ömer’in dayanamayıp “Boynunu vuralım bu münafığın.” demesi üzerine Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) yerinde bir strateji ile “İnsanlara, Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendi adamlarını öldürtüyor.” dedirtmeyelim buyurmuştu. Bu yaklaşımın daha sonra pek çok müspet neticesi oldu. İslâm’ın bu konudaki temel yaklaşımı ortaya konmuş oldu:
Münafıklar zahirlerine göre değerlendirilir, Müslüman muamelesi yapılır. Tabii temkin ve tedbir elden bırakılmadan…
İfk Hadisesinden Çıkan Dersler
- Beraet-i zimmet asıldır. Suç sabit oluncaya kadar herkes masumdur.
- İddia eden ispatla yükümlüdür.
- Bilinmeyen konuda taraflar dinlenmeden karar verilmez.
- Fasıkların getirdiği haberlere göre hüküm verilmez…