Boşanmada Yenilenmemiş Fıkhi İçtihatların Rolü
... aile hukukuna yönelik yenilenmemiş fıkhî içtihatlar akla hayale gelmedik, gereksiz tartışmalara, geçimsizliklere hatta boşanmalara sebebiyet verebiliyor ve veriyor.
Bir takım terörist örgütlerinin yaptıkları terör faaliyetlerini İslâmi içtihatlar ile meşrulaştırma çabalarından dolayı söz konusu içtihadî düşünceleri “güvenlik sorunu” olarak nitelendiren yaklaşımlar var ya, ben de ondan mülhem şunu diyebilirim, aile hukukuna yönelik yenilenmemiş fıkhî içtihatlar akla hayale gelmedik, gereksiz tartışmalara, geçimsizliklere hatta boşanmalara sebebiyet verebiliyor ve veriyor.
Hiç uzatmayacağım. Denilen şu: “Ailenin maddi mükellefiyeti kocanın üzerinedir, karının hiçbir maddi sorumluluğu yoktur. Koca ev işleri için hizmetçi tutmak zorundadır. Daha da ötesi karı çocuğuna süt emzirmeye bile mecbur değildir.” Kaynak: Fıkıh kitapları.
Doğruluğu yanlışlığı bir kenara, bu içtihadî düşünceler günümüz dünyasında bazı kesimlerde boşanmalara kadar uzayan geçimsizliklerin nedeni olabiliyor. Nasıl oluyor? Şöyle: Aile bütçesine katkı sağlayabilecek ölçüde düzenli geliri olan kadın kocasının önüne bu bilgileri koyarak “Benim ve çocuğumun/çocuklarımın maddi her türlü masrafını sen üstlenmek zorundasın.” diyor ve kazancını A’dan Z’ye kendi istek ve arzularına göre tasarruf ediyor. Sonuç? Bu bilgiler ve onlara bağlı olarak yapılan tavır almalar hatta dayatmalar yukarıda dediğim gibi boşanmaya kadar uzanan tartışmaların başlangıcını oluşturuyor ve bazı ailelerde anlaşma sağlanamayınca boşanmalar gerçekleşiyor.
Hayali bir sorundan bahsetmiyorum. Bana farklı kanallardan farklı zamanlarda ulaşan somut bir sorundan söz ediyorum. En son ulaşan soru Batı medeniyetinin beşiği sayılan bir ülkede yaşayan okuyucumuzdan geldi. Hem koca hem de eşinin yüksek eğitimli olduğu, her ikisinin de yaşadıkları ülkede birbirilerine denk maaşlar aldığı 2 çocuklu bir aile bu. Kocanın ifadesine göre İmam Hatip düzeyinde dini bilgisi olan birilerinin bu eksendeki görüşleri sıklıkla kadına anlatması neticesi o güne kadar ortak bütçe konusunda problemi olmayan ailede tartışmalar yaşanmasına sebebiyet vermiş, karşılıklı inatlaşmalar ve dayatmalar içine girilmiş.
Şimdi kadının seslendirdiği bütün bu bilgiler fıkıh kitaplarında yerini alan içtihadî ve üretilmiş beşeri düşüncelerdir. Dayanmış olduğu temeller de vardır elbette. Bunların başında Kur’ân gelir, ardından Allah Resûlü’nün beyanları ve tabii ki Kur’ân’ın nazil olduğu coğrafyadaki sosyo-kültürel hayat şartları. Kur’an’dan başlayayım. Nisa sûresi 34. âyette Allah aile reisliği-yöneticiliği konusunda karı ve kocanın hak ve yetkilerini düzenleme üst başlığı altında değerlendirebileceğimiz beyanında diyor ki: “Evlendikten sonra hane halkının geçim masraflarını kocalar üstlenmektedir.”
Yayınevine yeni teslim ettiğim “İslâm ve Kadın” kitabında çok detaylı olarak bu âyeti ele aldım. Nüzûl ortamını ve o ortamdaki sosyo-ekonomik-kültürel şartları tasvir ettim önce. Ardından kocanın karısını dövebileceği hükmünü içine alan bu âyetin nüzûl sebebini anlattım uzun uzadıya. Allah’ın maksadı ve insanların maslahatı ekseninde 14 asırlık İslâm ilim geleneğinde yapılan yorumları ortaya koydum. Ardından bugün bu âyetin bize ne demek istediğini, oradaki ilâhi maksadın günümüze nasıl ve hangi formlarla taşınabileceği konusunda izahlar yapmaya çalıştım. Bir başka tabirle mahrûtî bir bakış sergiledim, atomik ve parçacı yaklaşımda bulunmadım.
Ama bu yazıda tam tersini yapacağım, Zahiriler misali lafzî/literal bir okuma yaparak izahta bulunacağım. Şundan dolayı, bu âyeti delil göstererek yukarıdaki hükümleri dile getiren ulemamız da, onları değişen sosyo-ekonomik ve kültürel arka plan şartlarına rağmen olduğu gibi günümüze taşıyan insanlarımız da âyete parçacı yaklaşım sergiliyor, bırakın âyetler arasındaki anlam bütünlüğünü korumayı kısa bir ayet olduğu halde âyet içinden bir cümleyi çekip alıyor ve üzerine hüküm bina ediyorlar.
Burada ulemaya haksızlık etmemek için hemen şunu söylemeliyim: Bu düşünceleri dile getirenlerin yaşadığı dönemdeki hayat şartları ile âyetin nazil olduğu dönemdeki hayat şartları arasında ciddi bir farklılık yoktu. Bu sebeple örf-âdet, gelenek-görenek başka bir tabirle sosyo-kültürel toplumsal düzen ve idari sistem aşağı yukarı aynı şekliyle devam ettiği için âyetin zahirû manasını almaları veya bunu merkeze koyarak aynı istikamette genişletici yorumlar yapmaları makul karşılanabilir. Ama ya günümüz insanlarına ne demeli?
Geriye döneyim. Bugün aynı düşünceleri seslendiren kişilerin metodolojisi ile izaha başlamadan isterseniz son sözümü şimdiden söyleyeyim: Bana göre yanlış. Sergilenen parçacı ve atomik yaklaşımlarla, lafzın zahirî manasını bile esas alarak bugün yapılacak yorumlarla o düşünceler üretilemez, o sonuçlara ulaşılamaz, ulaşıldığı ve hayata taşındığı takdirde de yukarıda ifade ettiğim aile sorunları başlar, geri adım atılmaması durumunda da boşanmanın kapısına dayanılır.
Ne diyordu âyet: “Evlendikten sonra hane halkının geçim masraflarını kocalar üstlenmektedir.” Sorum şu: Istılahî kavramları kullanarak ifade edecek olursam, bu beyan inşâî midir yoksa ihbarî midir? Yani Allah bu beyanı ile kocaların ailenin maddi yükümlülüğünü üstlenmesini emir mi etmektedir yoksa zaten verili durum budur, yaşayan gelenek içinde aile masrafları kocalar tarafından üstlenilmektedir de aile yöneticiliğinin gerekçesi olarak mı mali mükellefiyet kocanındır denilmektedir?1
Bu sorunun net cevabı hiç şüphesiz ikincisidir. Zira erkeklerin-kocaların ailenin mali mükellefiyetlerini üstlenmesi sadece Müslümanlar için değil, o toplumda yaşayan müşrik Araplar, Yahudiler, Hıristiyanlar için de geçerli olan bir vâkıadır. Şöyle demek belki daha doğru olur, gelir elde etmenin genelde kas gücüne dayanan savaş, çapulculuk, hayvancılık, ziraat, avcılık ile sağlandığı o dönemlerde her toplum için geçerlidir bu durum. Ticari hayatta da istisnalar hariç zaten kadınların adı yoktur. Kaldı ki tarım toplumu şartlarını düşünecek olduğunuzda ister lokal isterse şehirler arası ticaretin de büyük bir kısmı kas gücüne dayanıyordu. Bu zaviyeden bakınca âyetin toplumsal bir gerçeği nazara vermekte olduğu görürüz. Sebeb-i nüzûlde de belirtildiği üzere toplumun genel kabullerine bağlı olarak somut bir soruna çözüm önerisi getirilmektedir âyette.
Hadislere gelince…
Devam edeceğim nasipse.