Fetva Sorunu ve Bugünümüz (Fetva Sorunu Yazıları -3)





Author: Dr. Ahmet KURUCAN - min read. - Post Date: 03/21/2022
Clap

Fetvanın kim tarafından verileceği önemlidir. Fetvayı günümüzde sorun yapan en önemli konulardan birisidir bu. Klasik fıkıh kitaplarımızda içtihat için söylenen “ehlinden sâdır, mahalline müsâdif” olması fetva için de geçerlidir. “Müftü aynı zamanda müçtehit olmalıdır” tespiti bunu ifade eder.

Adem Yavuz Aslan haklı. Dizi yazılarına dönüyor kaleme aldığım konular. Ama ne yapayım? Köşe yazısı formatında derinlikli konular ele alınınca başka yol bulamıyorum. Konuyu kısaca ve özet bir şekilde ele alma imkânı olmayınca ya köşenin sınırlarını zorlayacağım ya da yazıyı parçalayacağım. Fetva sorunu yazıları bunlardan birisi. 2 yazı kaleme almıştım. Fakat Enes Kara’nın intiharı bu seriyi bozdu. Ardından o yazıya gelen okuyucu yorumları üzerine arka arkasına 6-7 yazı daha kaleme alınca uzun süre o seri yazılara ara vermiş oldum. Kaldığım yerden devam ediyorum ama siz isterseniz “İslâm dünyasının ‘fetva’ problemi” ve “Yürürlükte olan hukuk ile fetva ilişkisi” başlıklı yazıları okuyarak neler yazdığımı ve nerede kaldığımı hatırlayabilirsiniz.

En son fetvanın günümüz dünyasında icra etmiş olduğu fonksiyon ve toplumsal hayattaki karşılığından bahsetmiş, değişen dini, siyasi, iktisadi, tarihi, hukuki ve kültürel arka plan şartlarını nazara almadan fetvanın aynı fonksiyonu bugün icra edemeyeceğini yazmıştım. Evet, Müslüman halk muhayyilesinde fetvanın hâlâ daha böyle bir kabule mazhar olduğunu biliyorum ama bu haliyle fetva sorunlara çözüm oluşturmuyor aksine sorunun bizzat kendisi haline geliyor. Genelde kadınların ve çocukların mağduriyeti ile son bulan imam nikâhı ile yapılan ikinci evlilik fetvaları buna sadece bir örnek ve ben yazının ilerleyen safhalarında zaten buna değineceğim. Ama önce şu fetvayı günümüz şartları içinde neden sorun olarak gördüğüm ile alâkalı iki hususa daha değinmem lâzım.

Müslüman halk muhayyilesinde hem dün hem de bugün fetvaya verilen değerin altında yatan en önemli sebeplerden birisi, hayata ait hemen her meseleyi din ile irtibatlandıran zihniyetin varlığıdır. Bu zaviyeden bakınca “hayatın her sahası dine aittir ve dinin söylediği ya da söylemek zorunda olduğu beyanı vardır”. Hayatın dinle irtibatlanması yaklaşımına ben de katılıyorum. Peygamber Efendimiz’in misyonlarından birinin bu olduğuna ben de inanıyorum. Nitekim Efendimiz’in fiili, kavli ve takriri söylem ve eylemlerini sınıflandıran alimler fetva-müftü misyonuna hep ayrı bir başlık açmışlardır.

Gerçekten İslâm’ın âyet ve hadislerle müntesiplerine sunduğu emir ve yasaklar, bunlar aracılığı ile insanlığa sunduğu genel değerler, ilkeler, prensipler hayatın bütününü kucaklıyor. Ama zannedildiğinin aksine İslâm hayatın en küçük detaylarına kadar inip ahkâm kesmiyor. Bütün zaman, mekân ve insanları ihata edecek kapsamda paket çözümler öne sürmüyor. Hz. Muaz’ın Yemen’e vali olarak giderken Efendimiz’le yaptığı son konuşmayı hatırlayabilirsiniz.

Biz buna literatürde “şuurlu boşluk” diyoruz. “Sınırlı nasslar sınırsız hâdiseler” diyerek izahlar getiriyoruz. İsteseydi Allah dinini öyle vaz’ eder, Peygamberinin hayatını bu çerçevede bir zemine oturturdu. Bizler de sonradan gelen Müslümanlar olarak her şeyi hazır bulup hayatımızı buna göre yaşardık. Halbuki Allah bunu murat etmemiş. Etmemiş zira yine Allah’ın ortaya koyduğu tekvini kurallar buna mâni. Onun içindir ki tarihi zeminde tarihsel hâdiseler eşliğinde tarih üstü mesajlarla birçok alanın bizler tarafından doldurulmasını istemiş Allah. Zaten İslâm’ın evrensel ve tarih üstü din olma keyfiyeti de bunu gerektirir. İşte bu bağlamda Müslüman’ın hayatında fetva önemli bir yer işgal eder ama yukarıda ifade ettiğim gerçeğin gözetilmesi şartıyla.

Fetva ve sorun özelinde kısaca işaret etmem gereken ikinci husus, fetvanın kim tarafından verileceği konusudur. Fetvayı günümüzde sorun yapan en önemli konulardan birisidir bu. Klasik fıkıh kitaplarımızda içtihat için söylenen “ehlinden sâdır, mahalline müsâdif” olması fetva için de geçerlidir. “Müftü aynı zamanda müçtehit olmalıdır” tespiti bunu ifade eder. Fakat şu hakikatle yüzleşmek zorundayız, taklitçi zihniyetin asırlardan beri hakim olduğu bir dünyada içtihat ve ifta özelliğine sahip yetişmiş insanımızın sayısı çok az. Ben isim vermeyeyim ama isterseniz fetva adı altından halka ahkâm kesen kişileri şöyle bir gözünüzün önünden geçirin, ne demek istediğimi daha rahat anlayabilirsiniz. Mahalle camiindeki imam ve müezzininizden, televizyon ekranlarında boy gösteren tele-vaizlere varıncaya kadar o kadar çok isim var ki bunların hemen hemen hiçbirisi İmam Azam deyip ağızlarını doldura doldura konuştukları o koca hukukçunun bir kitabını bile okumamışlardır. Kur’an, sünnet, icma, kıyas vs. deyip sıraladıkları hüküm istinbat metotlarını söz gelimi İmam Şafii’nin ne er-Risale ne de el-Umm adlı eserinden açıp bakmamışlardır. Bunları okuyacak Arapça lisanları bile yoktur. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama sahasının uzmanı, uzmanlığının hakkını veren insanlar tabii ki istisnadır.

Üçüncü bir husus, fetvası aranan, istenen mevzunun günümüz şartlarında çok boyutlu olarak değerlendirilmesi zaruretinin gözden kaçırılması ya da bilerek göz ardı edilmesi, asırlar öncesinin basit ve durağan hayat şartları içindeki usûl üzere ele alınmasıdır. Bir başka tabirle dini konularda gerçekten fetva ehliyetine sahip bir insanın uzmanı olmadığı, ansiklopedik seviyede dahi olsa malûmatının bulunmadığı konularda fetva vermeye kalkışmasıdır. Kripto paranın sözlük karşılığını dahi bilmeyen, onun blockchain (blok zincir) içinde ne anlam ifade ettiğine dair bir makale bile okumamış olan bir insanın caizdir, caiz değildir demesini kastediyorum. Halbuki ekonomi başta olmak üzere politik, sosyolojik, psikolojik, tarihi ve hukuki boyutları olan bu mesele ancak ve ancak sahalarında uzman olan insanların bir araya gelip ortaklaşa yapacağı mütalâalarla bir sonuca ulaştırılabilir. Heyet içtihadı, kolektif içtihat denilen şeye işaret ediyorum. İslâm hukukunu ilgi alanı olarak benimsemiş bir insan bu kurulda sadece bir fert olabilir. Halbuki bırakın İslâm hukukunda uzmanlığı İlahiyat mezunu diplomasına sahip olmayı, manası ve işlevini dahi bilmediği kripto para konusunda fetva vermeye yeter zanneden bir zihniyet var karşımızda.

Bu, madalyonun bir yüzü. Bir de diğer yüzü var. O da bu zihniyetin ve temsilcilerinin toplumda karşılığının olması. Maalesef kaydıyla ifade edeyim, maalesef bu insanların toplumda karşılıkları var. Böyle olunca fetva sorunu yükselen bir ivme ile mesafe kat ediyor ve katman katman toplumun en derinliklerine kadar yayılıyor.

Bitmedi. Buradan devam edeceğim. Fetva sorunu üzerinde genel değerlendirmeler adına bir yazı daha kaleme alıp imam nikâhı ile gerçekleştirilen ikinci evlilikler konusuna gireceğim nasipse.

Author: Dr. Ahmet KURUCAN - min read. - Post Date: 03/21/2022